Savunma sanayiinde son yıllarda atılan yerli ve milli adımlar, Türkiye’nin sadece askeri kapasitesini değil, dış politika vizyonunu da şekillendiriyor. Özellikle son dönemde terör devleti İsrail’in artan saldırganlığı, Suriye’de yükselen tansiyon ve bölgedeki güvenlik tehditleri, Türkiye’nin teknolojik savunma yatırımlarını daha da anlamlı kılıyor. Milli Savunma Üniversitesi Müşterek Harp Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özkan’la Türkiye’nin geliştirdiği Çelik Kubbe sistemi, bölgesel dengeler ve savunma politikaları üzerine konuştuk.

Whatsapp Image 2025 07 26 At 23.32.59 (1)

Prof. Dr. Mehmet Özkan

CAYDIRICILIK KAPASİTEMİZ ARTTI

Türkiye’nin yerli imkanlarla geliştirdiği Çelik Kubbe sistemi, hava savunmasında nasıl bir devrim niteliği taşıyor? Son dönemdeki İsrail saldırganlığı ve Suriye krizi bağlamında değerlendirirsek bu sistemin stratejik önemi nedir?

Hava savunma sistemi bulunmayan bir ülke, günümüz küresel sisteminde en savunmasız ve dış etkilerden en fazla etkilenen devletlerden biri konumundadır. Özellikle İran-İsrail savaşı sonrasında hava savunma sistemlerinin önemi ciddi şekilde arttı. Türkiye ise bölgeden gelebilecek olası tehditlere karşı kendisini kapsamlı bir şekilde güvence altına almayı başardı. Bu bağlamda, Türkiye’nin Çelik Kubbe sistemi, hem zamanlama hem de içerik bakımından ülkeyi tam bağımsızlık yolunda güçlendiren en stratejik adımlardan biri olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda bu sistem, savunma sanayisindeki başarılı ilerlemelerin somut bir yansımasını temsil ediyor. Çelik Kubbe, hava ve kara araçları, elektronik harp sistemlerinin entegre bir yapı içerisinde uyumlu şekilde çalıştığı modern bir savunma mekanizması. Sistem, Türkiye’nin bölgedeki caydırıcılık kapasitesini önemli ölçüde artırmakla kalmadı, aynı zamanda ülkenin askeri alandaki yetkinliğini pekiştirerek uluslararası düzeyde prestijini yükseltti.Whatsapp Image 2025 07 26 At 23.32.59

Yerli ve milli savunma sistemleri, Türkiye’nin dış politikasına ve sahadaki caydırıcılığına nasıl katkı sunuyor?

ABD hegemonyasının zayıflamasıyla Türkiye’nin yerli savunma sistemlerini geliştirme hamlelerinin aynı döneme denk gelmesi, ülkenin uluslararası alandaki önemini daha da artırdı. Ankara, geliştirdiği savunma teknolojileri sayesinde bugün savunma sektöründe küresel ölçekte etkili bir aktör konumuna ulaştı. Bu durumun somut bir göstergesi olarak, bu yıl 17.’si düzenlenen İDEF Savunma Fuarı dikkat çekiyor. Savunma sanayi ve güvenlik sistemleri, şimdilerde Türk dış politikasının temel unsurlarından biri haline geldi. Pek çok ülke, bu alanlarda Türkiye’den destek talep ediyor ve bu talepler, Türkiye’ye farklı bölgelerle ilişkilerini çeşitlendirme ve derinleştirme açısından önemli fırsatlar sunuyor. Ayrıca, caydırıcılık faktörü, Türkiye’nin savunma sanayisindeki yükselen gücünün doğal bir yansıması oldu.


SON MODEL DONANIMLI

İsrail’in demir kubbesiyle kıyaslandığında, Türkiye’nin Çelik Kubbe sisteminin teknik ve operasyonel farkları neler?

Gazze’ye ulaşan bir yol arıyoruz!
Gazze’ye ulaşan bir yol arıyoruz!
İçeriği Görüntüle

Türkiye'nin Çelik Kubbe sistemi, son model donanımlarla desteklenmiş ve entegrasyonu yüksek, kapsamlı bir yapıya sahip. Bilhassa elektronik harp sistemleri, bu güvenlik aparatlarının birbiriyle uyumlu şekilde çalışmasını ve belirlenen hedefe en etkili şekilde odaklanmasını sağlayarak sistemin merkezinde kritik bir rol oynuyor. İsrail'in savunma sistemi de benzer bir yapıya dayanıyor ancak son İran-İsrail çatışmalarında, İsrail'in Demir Kubbesinin etkinliği kadar zayıf yönleri de net bir şekilde ortaya çıktı.

Çelik Kubbe’nin, ileride Suriye, Irak veya Doğu Akdeniz gibi sıcak bölgelerdeki muhtemel operasyonlara etkisi ne olur?

Türkiye’ye yönelik olası hava saldırılarında Çelik Kubbe, ana savunma kalkanı olarak kritik bir rol üstlenecek. Özellikle bahsi geçen bölgelerden gelebilecek saldırılara karşı bu sistem büyük önem taşıyor. Ancak benim değerlendirmeme göre, Çelik Kubbe sadece bir savunma aracı olmakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiye’nin bu bölgelerdeki caydırıcılık kapasitesini artırarak daha stratejik bir görev üstleniyor.


Türkiye’nin bu hamleleri, Batı’da ve özellikle NATO içinde nasıl karşılanıyor? Gizli ya da açık engellemelerle karşılaşılıyor mu?

Bir NATO üyesi olarak, Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarıları, normal koşullarda gururla karşılanması gereken önemli bir durumu temsil ediyor. Ancak uluslararası arenada, devletlerin bu tür gelişmeleri bir ülkenin ilerlemesi olarak görmekten ziyade, kendilerine bir tehdit ya da rakip olarak algılama eğiliminde olduğu da bir gerçek. NATO kurumsal olarak herhangi bir karşıt tutum içinde olmasa da, bazı ülkelerin buna farklı perspektiflerden yaklaşabileceğini söylemek mümkün. Engellemeler konusunda şunu vurgulamak gerekir: Türkiye’nin savunma sanayii serüveni başından itibaren sayısız engele ve bu engellere karşı direnen cesur ve kararlı insanların çabalarına sahne oldu. Bugün elde edilen başarılar, geçmişteki bu birikimlerin emekle harmanlanmış bir sonucudur. Engeller her zaman var olacaktır; ancak esas mesele bu engeller karşısında ne kadar cesur, zeki ve ileri görüşlü olunabildiğidir.


Terörist İsrail’in Gazze’de 2 yıldır sürdürdüğü saldırıların ardından şimdi de Suriye’yi hedef alması nasıl okunmalı?

İsrail'in Suriye konusunda parçalanmış bir yapı hedeflediği açık bir şekilde görülüyor. 16 Temmuz 2025’te Suriye Savunma Bakanlığı’na yapılan saldırının mesajı da net: İsrail, bu amacını gerçekleştirmek adına gerektiğinde sert güç unsurlarını kullanmaya hazır olduğunu gösteriyor. Ancak, İsrail'in bu agresif politikasında ABD'nin tam desteğini aldığı söylenemez. Aksine, ABD içinde İsrail’in saldırgan tutumunun riskli olduğuna dair eleştiriler ve farklı bakış açıları mevcut. Bu gelişmeler ışığında, İsrail'in Suriye konusunda daha agresif bir politika izleyeceğini tahmin etmek mümkün. Diğer yandan, bu saldırı, bölgedeki ve bölge dışındaki ülkelerin Suriye meselesine daha fazla müdahil olmasına yol açtı. Bence bu durum hem dikkat çekici hem de olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.


SURİYE KRİTİK DÖNEMEÇTE

Dürzilerin İsrail’in yanında hareket etmesi Suriye’de bir iç savaş fitilini ateşler mi?

Suriye'de böyle bir ihtimal her zaman mevcut, ancak merkezi hükümetin giderek güç kazanmaya başladığını ve özellikle bölge ülkelerinden gelen ekonomik ile güvenlik desteği sayesinde daha da güçleneceğini öngörmek mümkün. Şu anda Suriye, son derece kritik bir dönemeçte. Bir yanda ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamayı amaçlayan ciddi eğilimler ve gayretler bulunurken, diğer yanda bu çabaları baltalamaya çalışan çeşitli aktörler devrede. Kanımca, Suriye'nin yeniden bir iç savaş durumuna dönmesini hiçbir tarafın istemediği ve böyle bir senaryonun hiçbir kesime fayda sağlamayacağı açıkça görülüyor. Türkiye’nin ise bu tür bir gelişmeyi gerekirse doğrudan müdahale etmeyi gerektirecek şekilde destekleyeceğini düşünmüyorum.

Türkiye bu gelişmelere karşı nasıl bir taktik izleyecek?

Türkiye'nin dış politikasında Suriye, şüphesiz en stratejik konuların başında geliyor. Özellikle bölge ülkeleri, Avrupa ve ABD ile yürütülecek yoğun diplomasi, Türkiye’nin Suriye’deki durumun daha da kötüleşmemesi adına çaba sarf etmesine olanak tanıyor. Bunun yanında Türkiye, önümüzdeki süreçte Suriye’deki Ahmet Şara yönetimine özellikle güvenlik desteği konusunda daha fazla destek sağlamaya hazırlanıyor. Milli Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Suriye, Türkiye'den güvenlik iş birliği ve destek talebinde bulundu. Bu talebin İsrail'in gerçekleştirdiği saldırının ardından gelmesi, hem içerisindeki mesaj açısından hem de durumun ciddiyetini işaret etmesi açısından oldukça anlamlı. Suriye, Türkiye’nin güvenlik paradigmasında son derece merkezi bir konuma sahip. Türkiye ile Suriye’nin kaderleri, özellikle güvenlik açısından birbirine sıkı sıkıya bağlı. Bu sebeple, Türkiye’nin gelişmeleri dikkatle takip ederek gerektiğinde hızlı ve etkili müdahalelerde bulunacağını söylemek mümkün.


İsrail’in bölgeyi istikrarsızlaştırma amacının altında nasıl bir hedef yatıyor?

İsrail, bölgede kendisine karşı koyabilecek hiçbir güçlü devletin kalmasını istemiyor. Geçmişte İran ve Irak, İsrail’e karşı güçlü aktörler olarak öne çıkıyordu. Bir dönem Mısır da benzer bir şekilde önemli bir rol üstlenmişti; ancak gelinen noktada İsrail, artık önünde ciddi bir engel olmadığını düşünüyor. Bu durum, onu daha saldırgan ve agresif bir politikaya yönlendiriyor. İsrail, güvenliğini sağlamak adına yanlış bir perspektifle, diğer ülkelerin zayıf olduğu bir senaryonun ideal olduğunu varsayıyor. Ancak bu yaklaşım, uzun vadede İsrail’in avantajına değil, aksine dezavantajına dönüşecek bir dalga yaratabilir.

İKİ ÜLKE DE DOĞRUDAN ÇATIŞMAYA GİRMEZ

İsrail’in Suriye’ye saldırması aslında Türkiye ile savaşa hazırlık mı? Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin güvenliğini ve Ortadoğu’daki rolünü nasıl etkiler?

Türkiye ile İsrail arasında doğrudan bir sıcak çatışma olasılığını pek gerçekçi bulmuyorum. Bununla birlikte, günümüzde bölgedeki dinamiklere bakıldığında, iki ülkenin farklı vizyonlar doğrultusunda nüfuz alanlarını genişletmek adına rekabet etmeleri doğal bir durum gibi görünüyor. Ancak, böyle bir çatışmanın beklenmedik ve ciddi sonuçlar doğuracağı aşikâr. Bu nedenle her iki tarafın da bu meselede oldukça temkinli davrandığını düşünüyorum.

Kaynak: Haber Merkezi/ ÖZLEM DOĞAN