Geçtiğimiz günlerde dahil olduğum bir grupta yönetici pozisyonunda bulunan bir arkadaşın profil fotoğrafı dikkatimi çekti. Genellikle “öğretmenler odası” olarak bildiğimiz kapının girişine “Üretmenler odası, üretmeyen giremez” yazıyordu. Kendisine mesaj atıp fotoğrafın nerede çekildiğini sordum. Sinop Boyabat Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Ortaokulu Müdürü olduğunu, fotoğrafın kendi okulunda ki öğretmenler odasına ait olduğunu söyleyerek, köşe yazımda kullanmam halinde duyacağı memnuniyeti ifade ederek fotoğrafı tarafıma yolladı. Okul Müdürü görevini üstlenen Halil Gündoğdu Bey’in yolladığı fotoğrafı aşağıda inceleyebilirsiniz. Vermek istediği mesaj bakımından çok anlamlı bir çalışma olmuş.
Bu çalışmanın fikir babası kim bilemiyorum, sormadım doğrusu ama öğretmenler gerçekten de toplumun ihtiyaç duyduğu her şeyi üretmeli; Sevgisiyle, ilgisiyle, bilgisiyle, emeğiyle, alın teriyle, duruşuyla, varlığıyla üretmeli, çoğaltmalı güzel olan her şeyi… Öğrencilerine sadece bilgi değil; merhameti, vicdanı, ahlakı, vatanı, bayrağı, memleketi sevgisini kazandırmalı. Sadece kendine değil; öğrencilerine, meslektaşlarına, hatta velilere dahi yetebilmeli bir öğretmen.
Duruşu ile örnek olmalı etrafındaki herkese.
O güzel çocukları sevgisiyle büyütmeli. Neşe kaynağı olmalı onlara. Her öğretmen girdiği ortamlarda bir güneş gibi parlamalı. Yıldız gibi çoğaltmalı güzellikleri. Eline diken de batsa, yüreğinden kan da aksa, gözyaşları dinmese de yürüyeceği yol, söyleyeceği söz bitmemeli, doğru bildiklerinden asla vazgeçmemeli. Etraftaki kötülüklere, istismarlara, hırsızlık ve arsızlıklara karşı durarak değil, onları ortamdan uzaklaştırarak, yok ederek öğrencilerini korumalı. Öğretmen, bulunduğu okulu sembol haline getirmek için katkı sunmalı, var gücüyle çalışmalı.
Her öğretmen adeta bir gül gibidir; çok güzel kokmalı. Gökyüzünde en çok parlayan yıldız, hiç sönmeyen mum, bitmeyen kitap, durmayan nağme, serinleten su, aydınlatan güneş olmalıdır. Morali bozulan, moraller bozan değil; streste olan öğrencilerin ruhunu ferahlatmalı, hayattan soğuyan gençleri hayata tutmalı, yolunu kaybetmiş öğrencilere en güzel yol en sağlam yoldaş olmalıdır.
Öğretmen sadece bilgi üreten/öğreten değil, öğrencilerine karakter ve şahsiyet kazandıran, sorgulamayı, eleştirmeyi, değişimi, değişmeyi, onurlu insan olmayı, toplumda anlamlı insan olmanın karşılığını da öğreten ve üreten olmalıdır. En çok da yaşamın kendisini öğretmeli, gerçek yaşamda karşılaşacakları sorunları ve yaşam koşullarını üreterek, öğrencilerine bu zorluklarla nasıl mücadele edip, nasıl üstesinden gelebileceklerini öğretmelidir. Okullar öğretmeni ile hayat bulur, öğretmenleri sayesinde büyür, adını duyurur, varlığını sürdürür.
Her öğretmen çok iyi bir zihin cerrahıdır aynı zamanda; öğrencilerin zihinlerine girip olumsuz algıyı, tembelliği, ataleti, isteksizliği, ilgisizliği cerrahi bir ustalıkla oradan söküp atar. Bu bağlamda iyi bir öğretmene denk gelmek büyük bir şans diyen cümleleri reddedendir öğretmen. Her öğretmen özünde iyidir; çalıştığı koşullar, ekonomik kaygılar, gelecek endişesi, yaşam standartları öğretmeni değiştirir. Öğretmeni değiştiren en büyük etmen ise öğretmenin çalıştığı okuldaki sosyolojik ve psikolojik koşullardır. Bu bağlamda üretmeyen okullar, üretmeyen öğretmenlerin olduğu sınıflar sessizdir, eksiktir, azalır. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığı azalıyor ve bugün itibar kaybediyor ise, üreten değil tüketen öğretmeler nedeniyledir. Öğretmenler birbirinden beslenip ürettikçe güç kazanır, güçlü olur.
Öğretmenler mesleğinde de sınıfında da okulunda da ve hatta hayatında da daha güçlü ve daha saygın olmasının yolu üretiminden geçtiğini unutmamalı. Kavramsal olarak değil, eylemsel olarak uzman öğretmen olmalı. Uzmanlaşmalı; dil öğrenerek, enstrüman çalarak, şiir yazarak, oyun kurarak, şarkı söyleyerek, teknolojiyi iyi kullanarak, usta bir okur veya usta bir yazar olarak, el becerisiyle, gönül bağıyla, gönül diliyle, her haliyle uzman olmalı, üretmeli, öğretmeli…
Öğretmen olmak için sadece eline ders programını alıp sınıfta derse girmek ve bilgi öğretmek yetmez; sürekli öğrenmek, sürekli üretmek, hayat boyu öğrenmek ve üretmek gerekir. Beşikten mezara kadar öğrenme yolculuğu devam ediyor ise; üretmek, öğrenmek ve öğretmek de devam etmeli. Durağan, stabil değil; yenilenen, gelişen, değişen bir dünyaya ayak uydurmak için her an düşünmeli, fikir üretmeli, sevgiyle çoğaltmalı her şeyi…
“Üretmeyen öğretmenler giremez” yazısını sadece kapı girişine değil çocuklarımızın geleceği, yarınlarımız, ülke ve vatan toprağının birliği ve huzuru için gönül kapımıza da assak ve üretmeyen hiç kimseyi oraya da sokmazsak dersem kabalık etmiş olur muyum sizce?