Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2425.66
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Eylül 2018

​​​​​​​Dini kurumların özerkliği…

Sevgili okurlarım basında “Ortodoks Dünyası bölünmenin eşiğinde” şeklinde haberler yer aldı (22 Eylül 2018 tarihli Gazeteler). Fener Rum Patrikhanesinden Metropolit İlarion yaptığı açıklamada “Moskova Patrikhanesi hala devletle güçlü bir bağımlılık halinde çalışmakta” ifadesine yer verdi…

Hristiyan bir mezhep olan Ortodoksluk içerisinde yaşanan bu tartışmalara çokta girmeden “devletle bağımlılık” konusuna dikkatimi çekti…

Ülkemizde önemli bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) web sitesine tam izah edemeyeceğim düşüncelerle bir şeyler var mı diye baktım… Diyanet İşleri Başkanlığı sitesinde “Kuruluş ve Tarihi Gelişim” başlığı altında (bk. http://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay//1/diyanet-isleri-baskanligi-kurulus-ve-tarihcesi) yazılanları dikkatle okudum…

Bu metinde altını çizdiğim bazı cümleleri sizlerle paylaşacağım:

Kamu hizmeti ve kimlik

Öncelikle DİB dini hizmetleri bir kamu (Devlet diye de okuyabilirsiniz) olarak düşünüyor. Metinde şu ifadeler var: “Türkiye’de din hizmetleri geçmişten günümüze hep bir ‘kamu hizmeti’ olarak görüle gelmiştir.” Kanaatimce bu durum olumlu ve olumsuz yönleri ile tartışılmalıdır.

Yine metinde “…dine dair işlerin yürütülmesi için ‘kurumsal bir hüviyete’ her hâlükârda ihtiyaç bulunduğu açıktır” ifadeleri var.

Bir kurumsal kimliğin varlığını kıymetli bulmakla birlikte hukuk, bilim/üniversite ve dini kurumlarda özerk bir kimliğin var olmasını daha da önemli görmekteyim.

DİB durumunu daha iyi anlamak için okumaya devam edelim…

Bakanlıktan Başkanlığa…

“…3 Mayıs 1920 tarihinde oluşturulan hükümette, Osmanlı dönemindeki Şeyhülislamlık ve Evkaf Nezaretinin hizmetlerini deruhte etmek üzere ‘Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’ adı altında bir bakanlık yer almış ve 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluncaya kadar ülkede din hizmetlerini yürütmüştür.”

Metinde bu bakanlığın kaldırılması “…Din hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde tutulması gerektiği düşüncesinden hareketle kaldırılan…” ifadesi ile açıklanmaktadır…

Görevi

Yıllara göre DİB görevleri yasalara atıf yapılarak özetle şu şekilde izah edilmiş:

-1924’de DİB’nin görevi, kuruluş kanununa göre (3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı) “…İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları (cami ve mescit kastediliyor) idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir.

-1961 Anayasasında, “DİB Anayasal bir kurum olarak düzenlemiş; özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmesini öngörmüştür.”

-1965’de “DİB Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” (633 sayılı) Başkanlığın görevleri noktasında önemli bir açılım getirmiş, İslam dininin “ahlak alanı” ile işleri yürütmek de görevler arasında sayılmıştır.” Kanunla eğitim merkezi müdürlüğü ve hac işleri müdürlüğü görevi verilmiş…

Bu açıklama oldukça ilgincime gitti… 1924’deki kanuna “ahlak” eklenmese DİB ahlakla ilgilenmeyecek mi?

1978’de Bakanlar Kurulu Kararı ile (24.02.1978 tarihli ve 7/14656 sayılı) “Başkanlığın yurtdışında da teşkilatlanması sağlanmıştır.”

1982 Anayasasında, “laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak… özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmü ile Başkanlığın görevlerini yerine getirirken uyması gereken kıstasları belirlemiş, Başkanlığa tarihi bir misyon yüklemiştir.”

2010’da Başkanlığın mevcut teşkilat yapısı 01.07.2010 tarihli ve 6002 sayılı Kanun ile belirlenmiştir. Söz konusu Kanun Başkanlığa çok önemli kazanımlar sağlamıştır. Başkanlık, hiyerarşik olarak genel müdürlük seviyesinden müsteşarlık seviyesine yükseltilmiş…”

Özerklik…

Yukarda resmi sitesindeki açıklamalardan DİB’nin kanunlarla görevli bir anlayışı benimsediğini görmekteyiz. Metinde 1965’de ahlak alanı görevi verilmesi “önemli bir açılım” ve 1982 yıllarındaki değişikliklerle (önce tekrar bakın) ilgili olarak “Başkanlığa tarihi bir misyon yüklemiştir” ifadeleri dikkat çekicidir…

Dini kurumların varlığı yanında özerkliği de önemsenmelidir… Bu; yeni 15 Temmuzların olmaması için kafa yorulması gereken bir konudur. Ya sizce?

Son söz: Özerk olmayanı başkası, özerk olan ise dünyayı biçimlendirir.