Dolar (USD)
32.53
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2478.70
BIST 100
9530.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ekim 2016

Niçin kriz çıkmıyor!

"Halkın gücünün üstünde bir güç, ben tanımadım bugüne kadar." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu ifadesiyle, lider - toplum ilişkisinin nasıl olması gerektiğini ortaya koyuyor.

15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı, halkı meydanlara, havaalanlarına çağırdığında halk, bu çağrıya tereddütsüz uydu ve yirmi yedi gün meydanları terk etmedi. O gece tanka, F -16'lara, helikopterlere bedenleriyle karşı duranlar, lidere güven ve bağlılığını ortaya koydular.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moodys gibi örgütlerin kriz çıkarmaya dönük girişimlerini de halk, 15 Temmuz'da olduğu gibi göğüslemeye devam ediyor. Darbe/ işgal girişimi sonrası vatandaşın on iki milyar doları piyasaya sürerek kriz beklentilerini boşa çıkarması da işgale karşı duruşun, yöneticiye olan güvenin bir başka ifadesidir.

Güven, istikrarın en temel unsurudur. Güven yoksa istikrar da sadakat de yoktur. Dinek Dağı türküsündeki :" Sıdkı bütün arkadaşın yoluna biz kelleyi verenlerdenik(z)" sözde de halkın samimiyete bakışını, inancını görmek mümkündür.

Bu samimiyet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halkla olan ilişkisinin esasıdır. 17- 25 Aralık darbe girişiminde "Büyük Yolsuzluk Operasyonu" manşetleri atarak ayakkabı kutularıyla algı oluşturmaya çalışanlara itibar edilmemesi, Cumhurbaşkanı'nın toplum vicdanında "sıdkı bütün" olarak kabul görülmesindendir. Gezi olaylarının azgınlaştığı günlerde onu yurtdışından dönüşünde Atatürk Havaalanında yüz binlerin karşılaması ve 15 Temmuz gecesinde de aynı durumun tekrarı, ona olan güvenin göstergesidir.

1 Kasım 2015 seçimlerinden altı ay sonra tek başına iktidar olan partinin genel başkanı / başbakan değişti. Kriz lobisi, bundan da umduğunu bulamadı. Toplumda şöyle bir inanç var: "lider yerindeyse, duruyorsa mesele yok." 2008'de iktidar partisine kapatma davası açılmasının, para cezası verilmesinin halkın nazarında hiçbir kıymeti harbiyesi olmamış, partinin 2011 Haziran seçiminde de oyları artırmıştır.

3 Kasım 2002 seçimleri ve sonrası olaylar bu yönüyle üzerinde durulmaya değer.

14 Ağustos 2001'de kurulan partinin on dört ay sonraki seçimde genel başkanı yasaklıydı.

Erdoğan, 6 Aralık 1997'de Siirt mitinginde "Minareler süngü, kubbeler miğfer/Camiler kışlamız, mü'minler asker/Bu ilahi ordu dinimi bekler/ Allahu Ekber, Allahu Ekber." Ziya Gökalp'ın "Asker Duası" adlı bu şiirini okuduğundan dolayı " halkı kin ve düşmanlığa tahrik"ten on ay hapis cezasına çarptırıldı. Onun,"Muhtar bile seçilemeyecek" hale getirilmesine rağmen partisinin tek başına iktidar olması, demokrasi tarihinde ender görülen bir durumdur. Halkın, genel başkanı milletvekili seçilemeyecek bir partiye oy vermesi ise ancak, güvenle izah edilebilir. Seçmen, oyuyla sandıklarda yasaklara karşı mücadele etmiştir. Zira, toplum, belirsizliğe oy vermez, intihar etmez.

Halk, liderine saldırıyı, kendisine yapılmış kabul etmiş, tepkisini ortaya koymuştur. "Bin yıl sürecek" denilen post modern darbenin, dört- beş yılda hak ile yeksan olması millete rağmen bir şeyin olamayacağının delillerindendir. Millete dayanmayan, kaybetmeye, yokluğa mahkumdur.

Dün, darbeleri alkışlayan, "Kurucu Meclis"e üye vererek cuntanın parçası olan, başbakanın ve bakanların asılması için iftira kampanyaları düzenleyen, 27 Mayıs 1960 darbesini 3 Nisan 1963'te "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" ilan edip on yedi yıl "kutlayan" sapkın zihniyet , bugün ise demokrasiye sahip çıkma görüntüsü vermeye çalışıyor. Ancak, FETÖ'nün sözcülüğünü yapmaktan da geri durmuyor. Bundan dolayı bu zevatın halk nazarında itibarı yok. Çünkü, takiyye bu toplumun genetiğine aykırı. FETÖ'nün takiyyeyle kırk yılda elde ettiklerini halkın, yirmi saatte imha etmesi de bundan.

Lideriyle bütünleşmiş," sıdkı bütün arkadaşın yoluna kelleyi verenler"in olduğu toplumda kriz çıkmaz.

Birileri krize girseler bile...