Sofunun oğlu olmak …
Doğru söylemenin bedeli olan dokuz köyden kovulmanın
hasretini çekeceğimiz günleri göreceğimize kim inanırdı ki...
Söylenmeyen sözler, çarpıtılmış anlamlar, koskoca ilim
adamlarına günlerce ‘’kardeşim vallahi, billahi ben bunu demedim’’ dedirtildiği
bir tuhaf atmosfer, karşı cenaha şirin gözükmede aşılan dozlar. Son günlerde
karşılığının nasıl bir promosyon olduğunu bilmediğimiz linç kampanyaları
yaşanıyor.
Onlar tecavüzcülerine bile sahip çıkıyor, bizler
alimlerimize, aslanlarımıza sahip çıkamıyoruz gibi, hakikat payı olan ama
yangını körüklemekten başka işe yaramayan cümleler kurmayacağım elbet.
Zira hareket noktası başkasına tepki olanın gideceği yer
bellidir. Herkes kendine yakışanı yapar. Bugünlerde yaşanan hadiselere
değinmeden geçmişten bir örnekle mevzuyu açmaya çalışalım…
Eski Aile Bakanımız olan Sema Ramazanoğlu’nun, hizmetleri
ile övündüğümüz bir kurumda kısa bir süre bulunmuş bir kişinin işlediği bir suç
için bir kurumu bütünüyle karalanamayacağına ve bu kişinin en ağır cezayı
alması için elden gelen herşeyin yapılacağına dair açıklamasını kaçınız dinledi
bilmiyorum. İşlene işlene bu açıklamanın süreç içerisinde birçok insanın
zihnine ‘’bir kereden bir şey olmaz’’ yalanı olarak yerleştirildiğini çoğumuz
biliyoruz.
Bu yalanın akıllara kazınmasında payı olan zihniyetten
birinin, Chp teşkilatlarında yaşanan taciz ve tecavüz iddialarını inkar
etmeyip, “onsekiz yıldır siz iktidardasınız” demesi aslında nasıl bir iç
çürümüşlüğüne sahip olduklarını da gösteriyor.
Kendileri gibi düşünmeyen bir oluşumda yaşanmış bir hatayı
tüm oluşuma mal ederek ağızlara sakız edenler, kendi içlerinde yaşanan pisliği
bile başkasına yüklemeyi maharet sayıyorlar. Bir yalanın kırk doğruyu yendiği
bir zamanda yaşamamız onların şansı...
Bu çarpıtma hastalığı bir zihniyete mahsus sanıyorsanız
yanılıyorsunuz. Zira her cenahın içinde iyiler, kötüler, doğrular, yanlışlar
olur.
Bunların karşılıklı miktarı bir yerin rengini ve duruşunu
belirler. Yüzde yüz doğruya sahip oluşum düşüncesi ise ütopik bir hayalden
öteye geçmez.
Nice güzel insanın, düzeltme veya açıklama hakkı
verilmeksizin bu çarpıtma giyotinlerinde yargısız infaz edildiği günleri
yaşıyoruz son dönemlerde. Öyle şeyler yaşanıyor ki koca koca adamlar
söylemedikleri sözler için özür dilemek zorunda bırakılıyor...
Baltanın da da sapının da aynı ormandan olması ise işin
trajik tarafı..
İhsan Şenocak Hoca’nın bir vaazında kızlarını üniversiteye
gönderen babalara, kızlarınızın kılık, kıyafetlerine dikkat edin yoksa
ahiretiniz yanar demesi ile başladı linç kampanyası...
Cümlenin hiçbir yerinde kızlarınızı okutmayın manası
yoktu...
Sadece, genç kızların araba lastiği reklamından, dondurma
reklamına kadar aklınıza gelecek her sektörde cinsel bir obje haline geldiği
dünyada babaları uyarıyordu.
İhsan hoca ‘’kızlarını okutan baba cehennemliktir’’ yalanı
ile sözleri çarpıtılanlar kervanına katıldı böylece... En son tepki gelmesi
gereken yerlerden ilk tepkiler geldi.
Sonra Abdurrahman Dilipak ile devam etti kampanya...
LGBT ile ilgili bir yazısında bu cenah için kullandığı bir
ibareyi Ak parti kadın kolları kendisine söylenmiş sandı. Dilipak’ın ‘’Vallahi,
billahi size demedim’’ açıklaması ise fayda etmedi...
Oysaki çok az insanın hak aramaya cesaret ettiği 28 Şubat
günlerinde Abdurrahman Dilipak o dönem mağdur olan bacılarımız için en önde
mahkemeden mahkemeye koşan biriydi.
Arada başka isimler de olmuştur elbette ama bu çarpıtma ve
sindirme silsilesinin son kurbanı ne yazık ki, Ebubekir Sofuoğlu hoca oldu.
Üniversitelerin de konu olduğu bir programda söz üniversitelerin
çevresini geliştirdiğine gelmiş ve Sofuoğlu hoca da buna katılmadığını, tam
tersine etraftaki yapılaşmaların, apartların adeta fuhuş evleri halini aldığını
belirtmişti.
Söylediğine katılmayabilir, itiraz edebilir, genelleme
yaptığı için kızabilirsiniz ama Üniversitelere fuhuş evi dediğini söylemek
büyük bir haksızlık olacaktır.
Saydığım isimleri şahsen tanımam, gördüğüm kadarıyla hepsi
mütedeyyin kişiler, kalplerini Allah bilir.
Ak parti birçok kesimden oy olan bir parti ama özellikle
mütedeyyin seçmeni ile arasındaki gönül bağı birileri tarafından ısrarla
yoklanıyor. Linç kampanyalarında bir mütedeyyin alana adeta 3 tanesi de ikram
ediliyor.
Sofu(Dindar) oğlu olarak doğanın yanlış anlaşılmaması için
çok ama çok çalışması, bir süre sonra yanlış anlaşılmaktan korkarak
konuşmaması, bu ülke için de lideri için de büyük bir felaket olur.
Elbette üst üste yapılan yanlışlara sahip çıkmamak ve tepki vermek gerekir ama ondan önce birbirimizi doğru anlamak lazım, algı ile ortaya çıkan yalanlar üzerinden birbirimize tavır alırsak aramızdaki bağları başkası istediği gibi zayıflatır…