Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Aralık 2022

Uçurtma avcısı

İkiz kulelerin vurulmasının hemen ardından ABD’nin Afganistan’ı işgaliyle birlikte Afganistan’da kadınların gördüğü baskıları, tecavüzleri konu alan yüzlerce roman ve film yayınlandı. Afgan menşeli Amerikalı yazar Halid Hüseyni’nin ilk romanı ‘Uçurtma Avcısı’nda çocuklara karşı yapılan tecavüzleri güya özgür dünyaya anlatıyordu. Yine TİME’ın meşhur Taliban tarafından uzuvları kesilen Afgan kadını fotoğrafı da bu gayeye hizmet ediyordu. ABD’nin 20 yıllık işgali Afganistan’da kadın ve çocukların hayatlarını bir milim ilerletmedi, Aksine işgalcilerin ırzlarına geçtiği, işkence ile katlettikleri kadınların ve çocukların sessiz çığlıklarını kimse duymadı ama başta lityum olmak üzere ülkenin 3 trilyon dolarlık serveti yıllar yılı işgalciler tarafından çalındı.

Irak’a nükleer ve kimyasal silahlarını bulmak için girerek 1,5 milyon insanı öldüren ABD’nin bulduğu tek şey Saddam’ın hazinesi oldu. Saddam’ın ve Irak Merkez Bankası’nın altınları ve rezerv paraları ABD’liler tarafından çalındı. Süreçte, ABD askerleri ve işbirlikçilerinin yaptıkları binlerce tecavüz, öldürme, işkenceyi görmeyen göstermeyen batı menşeli kamuoyu oluşturucularının kendilerine direnenleri kadın düşmanı ve tecavüzcü olarak göstermelerine alıştık.

Arap Baharı adı verilen CİA operasyonu Tunus’ta bir pazarcının kendisini yakmasıyla başladı. Ortadoğu coğrafyasında taş üstünde taş bırakılmadı. Sadece Mısır’da yapılan cinayetler, işkenceler, tecavüzleri dünyanın bütün kalemlerini toplasanız yazmaya takatiniz kalmaz.

Arap Baharının bir devamı olarak Suriye’de iç savaş yine bir grup gencin sloganı, ardından tutuklanan gençlerin annelerine atılan namus iftirası ile başladı. Süreçte, kadın ve çocuklara karşı işkenceler, tecavüzler had safhadaydı. Avrupa ve ABD’lilerin Suriye’nin milyarlarca dolar kaynağının çalmalarına meşruiyet sağlanması için özellikle DEAŞ’lılar tarafından nikahlanan Ezidi kadınları mazeret gösterildi. Öte yandan PKK/YPG teröristleri gibi ABD işbirlikçilerinin milyonlarca Suriyeli çocuk ve kadını sözde silah altına alma bahanesi ile namuslarını kirletmesi kimse tarafından görülmezken DEAŞ’lıların nikahı kirleten evlilikleri birer foto roman olarak uluslararası kamuoyunu işgal etti.

Dünyada her yıl 40 milyon çocuğun istismara uğradığı belirtilirken, ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Hindistan çocuk sapıklığının kol gezdiği ülkeler arasında başı çekiyorlar. Her 4 çocuktan birinin istismar edildiği dünyada İngiltere’den Singapur gibi güney Asya ülkelerine çocuk tecavüzü turları düzenleniyor. Avrupa’nın ortasında Hollanda ırzlarına geçilen çocuklar için bir suç cehennemi durumunda, Hristiyanlığın merkezi Vatikan’da bile her yıl onlarca çocuk tacizi ve tecavüzü haberleri yankılanırken İslam ülkelerine yapılacak operasyonların alt yapısını kadın hakları ve çocuk tecavüzü gibi konular oluşturuyor. Batılıların bu sapkınlıkları karşısında kimsenin sokaklara çıktığı, hükümetleri istifaya davet ettiği. Adalet sistemine saldırdığı görülmedi. Pedofili kardinallere göz yuman Papa bile bir özrü bile çok gördü.

CİA, İran’a düzenlediği son operasyonunun bahanesi Mahsa Amini isimli bir kadın. Bu kadın üzerinden iffet, tesettür ve hicap karşıtı kampanyalarla İslami değerler dejenere edilerek İran’ın dinamikleriyle savaşılıyor. Gezi ihanetinde LGBT’nin bayraktarlık yapması meselenin ağaç dikmek değil insan dürtmek olduğunu, ufacık çocukların LGBT olabileceği sapkınlığını güya bir insan hakkı olarak topluma dayatmak istediklerini gözlemledik. Ha keza bir başka ihanet süreci 28 Şubat’ın baş aktörleri Fadime Şahin’inden Sisi’sine kadar çocuk, kadın, nikah olaylarının nasıl istismar edildiğini yakinen yaşadık. Mehmet Kutlular’ın kızının Taksim’de bir gece kulübünde uyuşturucu ile öldürülmesi hadise si de FETÖ’cülerin kendilerine biat ettiremedikleri bir grubu ve liderini pasifize etme metodu olarak çıktı karşımıza.

TBMM, başörtüsü ve ailenin korunması amacıyla anayasa değişikliğe hazırlanırken Haziran ayında hukuka intikal eden, savcılığın ve ilgili tüm birimlerin müdahil olmasına rağmen bir konunun gündeme getirilerek bunun üzerinden, malum cemaate, hafızlık müessesesine, dini eğitime, ilgili bakanlığa, adalet sistemine, hükümete salvoların yapılmasının arkasındaki amacın bir mazlumun hakkını korumak değil, oluşacak kaos ve kargaşadan nemalanmak olduğunu CHP Ataşehir İlçe Başkanlığı’nın ‘Hiranur Vakfı’nın kaçak yapılarına göz yumup belediye kaynaklarıyla destek olanların ve çocuk istismarına karşı tavır almayanların farkında mısın Ataşehir? Mesajıyla öğrenmiş oldum. Gezi alçaklığında da bu müptezellerin devletin kurumlarını nasıl hedef aldıklarını attıkları seri mesajlarda izlemiştik.

Birilerinin apuş arasından ülkeyi gerçek çocuk istismarcılarına (batı)’ya teslim etme, başörtüsü ve ailenin korunmasına karşı Soros kampanyasında alt yapı oluşturma, terör ve Yunan gibi maşalar tarafından ülke tehdit edilirken Suriye operasyonunu durdurma, Yunanistan’ın tehditlerine boyun eğdirmeyi amaçlayan bu kampanyaya karşı uyanık olalım. Adalet en seri şekilde işletilerek suçlu var ise zaten cezasını alır.

Türkiye’de oluşan her türlü olumsuzluğun vebalini Erdoğan’a yüklemek isteyenlerin, devlet tecrübesi olan liderlerin kolay yetişmediğinin farkında olmamaları mümkün değil. Erdoğan gitsin de ne olura olsun kafalılara tarihten bir anekdot bırakalım. Malum, İkinci Murat, fethin ışıklarını gözlerinde gördüğü Sultan Mehmet Han daha 12 yaşında iken tahtı bırakmış. Bunu fırsat bilen Macar Kralı ve Karamanoğullarının iştahaları alevlenmiş, Osmanlı’ya darbe vurmak için Avrupa’da büyük bir ordu toplanmıştı. Fatih daha o yaşta babasına yazdığı mektupta ‘Sultan sen isen ordunun başına geçerek tecrübenle bu tehlikeyi bertaraf et, yak sultan ben isem sana emrediyorum ordunun başına geç ve bu tehlikeyi bertaraf et” fermanını yayınlamıştı. Varna’da tecrübenin kazandığı zafer yüzyıllar boyu Balkanlar ve Doğu Avrupa’yı Türk yurdu yapmıştı. Her türlü olumsuzluğa rağmen Türk Yüzyılına gebe olan çağımızda dümende tecrübeli kaptanların bulunmasını istemeyenlerin sosyal kaosu körüklemek için diktatörlük iddiası olmadı yolsuzluk, ekonomi, kur atağı, enflasyon olmadı çocuk tacizi ile seçmenin kafasını karıştırma girişimini traji komik bir şekilde seyrediyoruz.

Üç çeşit seçmen vardır. Dünya’da yaşananları gören ve bilen Cumhur ittifakının omurgasını oluşturan sağ duyulu seçmen. Kafası karışık olmasına rağmen hakikatler anlatıldığında hakikatten yana olan vicdan ve ahlak sahibi her partideki vatansever seçmen. Batıdan daha çok batıcı, kafirden daha çok kafir, bu millet ve bu milletin her türlü değeriyle mücadeleyi kendine iş sayan seçmen. Bu tür her ne kadar toplumun yüzde 10’unu bile oluşturmasa da kirli hedefine çoğunluğu oluşturan kafası karışık seçmeni kandırarak, gözünü boyayarak ulaşmaya çalışıyor. Filmin sonunda, Afganistanlılar, Iraklılar, Suriyeliler gibi eyvah demeden Allah diyelim. Ülkemizin, birliğimizin ve dirliğimizin kıymetini bilelim. Bizim ülkemizde de ‘uçurtma avcısı’ romanları yazdırmayalım. Vesselam…..