Henry Farrell ve Abraham Newman'ın Yeraltı İmparatorluğu adlı kitabı, Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel ekonomiyi nasıl bir sömürgeci silah haline getirdiğini gözler önüne seriyor. Yazarlar, İran'ı nükleer anlaşma görüşmelerinde diz çöktürmek için uygulanan yaptırımlardan, Çin'in yükselen teknoloji devi Huawei'yi baltalama operasyonlarına; Rusya'nın 2022 Ukrayna işgali sonrası SWIFT sisteminden dışlanmasından, Tayvanlı yarı iletken devi TSMC'yi üretim zincirlerini ABD'ye zorla taşımaya mecbur bırakmaya kadar uzanan örneklerle, ABD'nin "kurşunsuz savaş" yürüttüğünü anlatıyor. Bu savaşta ne ceset var ne yıkım, ama sonuçları tam bir emperyal hakimiyet:

Ulusların egemenliğini hiçe sayan, kayıplar yaratan ve ulusal güvenliği tehdit eden bir varoluş mücadelesi.

Kitabı okurken aklıma şu soru geldi: Bugün bir Dr. Seuss, bu modern Amerikan gözetim devletini ve küresel finans ağlarını yedi yaşındaki bir Türk çocuğuna nasıl anlatırdı? Renkli resimlerle mi, yoksa ABD'nin "örümcek ağı" gibi dünyayı saran boru hatlarını, fiber optik kablolarını ve ödeme sistemlerini nasıl bir canavara dönüştürdüğünü kafiyeli dizelerle mi? Çünkü Farrell ve Newman'ın anlattığı dünya, masum görünen ama inanılmaz derecede acımasız bir imparatorluk: SWIFT, CHIPS, OFAC, CAATSA gibi bürokratik kısaltmalarla gizlenmiş, doların hakimiyetiyle desteklenen bir yeraltı ağı.

ABD, bu yeraltı imparatorluğunu tesadüfen değil, tam bir emperyalist fırsatçılıkla kurdu. Soğuk Savaş sonrası küreselleşme döneminde internetin, finansın ve teknolojinin merkezine yerleşti. 11 Eylül sonrası "terörle mücadele" bahanesiyle bu ağları silah haline getirdi. Edward Snowden'ın ifşaatlarından bildiğimiz gibi, iletişim ve finans akışlarını gözetleyerek, yaptırımlar uygulayarak rakip gördüğü herkesi cezalandırıyor. Kitap, bu gücün büyük ölçüde plansız ortaya çıktığını kabul etse de, asıl nokta şu: ABD, yirminci yüzyılın ikinci yarısında doğru zamanda doğru yerde olarak bu hakimiyeti ele geçirdi ve zirvede kalmak için herkesi aşağı itiyor.

Bu imparatorluğun temel gerilimi, araçların "işbirliği" mi yoksa "zorlama" mı olduğu. Yazarlar, bunların başlangıçta "demokratik barış" ve "ekonomik uyum" niyetleriyle yaratıldığını söylüyor. Ama gerçekte, ABD bunları mutlak bir emperyalist araç haline getirdi. İyi niyet varsayımı yok; sistematik bir hakimiyet var. İran'ı açlıkla, Rusya'yı izolasyonla, Çin'i teknolojik geride bırakmayla tehdit ediyor.

Türkiye açısından bakarsak, bu emperyalizmin somut örnekleri ortada: S-400 alımı nedeniyle CAATSA yaptırımlarıyla F-35 programından dışlanma, Halkbank davasıyla milyarlarca dolarlık cezalarla ekonomik şantaj. ABD, doları ve finans ağlarını silah gibi kullanarak müttefiklerini bile diz çöktürüyor (bu, klasik sömürgecilikten farksızdır).

Kitabın en endişe verici yanı, bu araçların aşırı kullanımı. Yazarlar, Trump dönemini "acımasız ve beceriksiz" olarak niteliyor, ama Biden dönemi de farklı değil. Rusya yaptırımları sonrası dünya doları terk etmedi, kripto alternatifler yükselse de ABD'nin hakimiyeti sürüyor. Peki neden? Çünkü alternatif yaratmak yıllar alıyor ve ABD, bu süre zarfında rakiplerini ezmeye devam ediyor. Ancak risk büyük: Ne kadar çok kullanırsa, ülkeler o kadar çok bağımsız ağlar kurma teşviki duyuyor – Çin'in CIPS sistemi, Rusya'nın Mir'i gibi.Farrell ve Newman, ABD'nin bu araçları yönetmekte yetersiz kaldığını vurguluyor. Pentagon askeri gücü merkezi olarak koordine ederken, ekonomik zorlama Hazine, Adalet ve Ticaret bakanlıkları arasında dağınık. Stratejik bir doktrin yok, çünkü daha önce buna ihtiyaç duyulmamıştı. Ama artık büyük güç rekabetinde, ABD'nin ulusal ekonomik güvenlik stratejisi geliştirmesi şart. Yazarlar, imparatorluktan kaçış yollarını tartışmıyor; sadece "göreceğiz" diyorlar. Oysa Türk okurlar için cevap net: Bu mutlak sömürgeci imparatorluğa karşı direnç, bağımsız ekonomi ve çok kutuplu ittifaklarla mümkün.

Kitap, kapsamlı araştırması ve akıcı anlatımıyla (dipnotların kitabın yüzde 20'sini kapladığını belirteyim bu arada) üniversite öğrencisinden genel okura hitap ediyor. ABD'nin küresel ekonomiyi nasıl bir emperyal silah haline getirdiğini anlamak isteyen herkes okumalı. Özellikle Türkiye'de, ABD'nin yaptırımlarla egemenliğimizi tehdit ettiği bir dönemde, bu kitap uyanış çağrısı niteliğinde. Farrell ve Newman nötr bir akademik ton tutsa da, anlattıkları gerçekler ABD'nin mutlak emperyalist yüzünü ortaya koyuyor: Dünya ekonomisinin "boru hatlarını" kontrol eden bir örümcek, herkesi ağına düşürüyor.