Yusuf Sûresi’nin 7. âyeti, aslında hepimizin hayatına tutulan bir ışık gibidir:

“Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, soranlar için ibretler vardır.”

Ayet, daha en başından bize bir hakikati hatırlatır:

Bu kıssa bir masal değildir.

Bu bir tarih kitabı değildir.

Bu, bizim hikâyemizdir.

Çünkü Yusuf’un kardeşlerinde gördüğümüz kıskançlık, çekememezlik, hırs ve fitne bugün toplumun her köşesinde dolaşıyor. Birinin başarısı duyulunca içi yanan… Kardeşinin iyiliğini göremeyip onu kuyuya atan… Sözleriyle inciten, fırsatını bulunca vuran… Biz, o kardeşlerin her birine benzediğimiz anlar yaşamıyor muyuz?

Kıssanın ilk ibreti şudur:

En büyük imtihanlar çoğu zaman en yakından gelir.

Yakınından gelen haset, dışarıdan gelen düşmanlıktan daha yaralayıcıdır. Ama unutmayalım: Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri oldu, fakat onu saraya çıkaran Rabbiydi.

Belki de bizi en çok düşündürmesi gereken nokta tam olarak budur:

İnsan kötülük planlarken Allah iyiliği tamamlar.

Bugün hayatın bir noktasında kendimizi karanlık bir kuyuda gibi hissediyorsak… Haksızlığın ağırlığından eziliyor, iftiralarla boğuşuyor, yakınlarımızın kırıcı tavırlarıyla yaralanıyorsak… Belki de bilmediğimiz bir hikmetle şekillenen bir yolun içindeyiz.

Yusuf sabretti, ama pasif bir sabır değildi bu.

Güzel sabırdı.

İsyan etmeden, umudunu kaybetmeden, Rabbine güvenerek bekledi.

Bugün biz onun sabrını okumakla yetiniyor, ama yaşamaya gelince çabucak yoruluyoruz. “Niye ben?” diye sorarken, ayetin bize fısıldadığı gerçeği kaçırıyoruz:

“Yusuf ve kardeşlerinde ibretler var… Yeter ki soranlardan ol.”

Kıssaya bakınca aslında bugün ailelerimizde, toplumumuzda, hatta kalbimizin içinde dönen olayların aynısını görüyoruz. Biz fark etmesek de, Yusuf kıssası sokakta, işte, evde, dostlukta, siyasette, akrabalar arasında her gün yeniden yaşanıyor.

Ve belki de bu yüzden Rabbimiz şöyle demiyor:

“Bu bir kıssa anlatıyorum.”

Hayır…

“Burada ibret var” diyor.

Yani: “Kendini gör.”

Çünkü Yusuf’un kuyusunda bizim karanlıklarımız var…

Yusuf’un sabrında bizim yarınlarımız var…

Yusuf’un kardeşlerinde ise, maalesef, toplum olarak hâlâ aşamadığımız nefsimizin gölgeleri var.

Biz bu kıssanın neresindeyiz?

Kuyuya iten tarafta mı, kuyuya sabreden tarafta mı?

Bu soruyu sormadıkça, ayetin bahsettiği “ibret alanlar” arasına girmemiz mümkün değil.