0
"Bir sefere en az üç kişi olarak çıktığınız zaman içinizden birini başkan seçiniz" öğretisi, bir liderle birlikte yola koyulmanın, bir başın yada başkanın yol göstericiliğinde yol almanın zaruretini en sade bir şekilde anlatmaktadır.
Bir ailenin başsız huzur bulamadığını doğal yaşantımızdan tecrübe ile biliyoruz. Bir şehrin başsız sükun bulamayacağını, bir davaya gönül vermiş erler topluluğunun başsız seyri suluka eremeyeceğini, bir vatanın başsız vatan olarak kalamayacağını çok iyi biliyor, çakalların saldırısına maruz kalacağının da çok iyi farkındayız.
Başkansız bir toplum birlikten yoksun olacağı için hedefsiz kalır, hedefi olmayan toplumlar da ilerleyemez, ortalıkta serseri serseri dolaşır, ya telef olur, yada başlı toplumların doğal köleleri haline gelirler. Başı olmayan bir varlık ayakta duramaz, varlığından yoksun olur. Büyük toplumları varoluşa taşıyan en önemli varlık baştır.
Var olabilmek, varlık sahasında varlığımızın ikame edilebilmesi için bir başa ihtiyaç duyma, baş ile herşeyin başladığının hakikati ta ilk yaratılışla birlikte bize öğretilmişti.
İlk yaratılışı hatırlarsak, Yüce Yaratıcı, ilk insan olan Hz. Adem'i yarattığı zaman öncelikle ruhu baştan vermeye vaşlamış, varlığın can bulmasına baş ile başlamış, yani kafa bölgesinden kafasından başlamıştı. İlk hayat, can dediğimiz varoluş simyası başla birlikte başlamıştı. Kontrol merkezinin barındırıldığı yer olan başın ilk hayat bulması alınması gereken derslerle doludur. Varlıkları tanıyan, onlara anlam veren merkezin öncelikle can bulması, diğer organların varlık nedeniydi aslında.
Başın varlıkları tanımaya başlaması eşyanın hakikatine yaklaştırmış, onlar üzerinde tasarruf sahibi etmişti. Başın can bulmasıyla birlikle etrafındaki yaratılmışları kavramaya başlamış, eşyayı tanımaya, bir anlam vermeye başlamıştı. Sonra elleri can bulmuş ve arkasından karın bölgesi ve en sonunda da ayakları. İşin ilginç yanı başın can bulması ile birlikte varlık şuuruna eren Hz. Adem eşyayı kavramaya başlarken gözleri ile etrafı süzmeye başlamış, çevresinde gördüğü olağanüstü varlıkları müşahade ederken onlara olan arzusu debreşmiş, zihninden geçen eşyaya olan arzusunun gerçekleşmesi için eline de can gelmesi gerekiyordu. Eline can gelir gelmez yaptığı ilk şey yaratılmışları tecrübe etmek olmuş, başının kendine verdiği irade gücü ile ellerini çevresinde, yani cennette kendisinden önce yaratılmış varlıklara uzatmıştı.
Elini uzatmıştı ama cennet meyvelerine varacak bir şeye daha ihtiyacı vardı o da ayakları. Henüz ayaklarına can gelmediğinden yürüyememiş, uzatmış olduğu elleri sadece havada kalmıştı. Bir müddet sonra canın ayaklarına da gelmesiyle Hz. Adem tam bir canlılıkla adımlarını atarak cennet meyvelerine kavuşmuştu.
İnsanın bile ilk yaratılışta can verilmeye başlanması kafadan yani baştan başlandığına göre, bütün oluşumların başla başladığını, başla hayat bulduğunu, başın varlık kazanması ile diğer organların varlık bulacağını anlıyoruz.
Bu yaratılış metaforunda üç önemli varlık aşaması var... Baş, vucut ve ayaklar. Vucudun varlık bulabilmesi başın varlığına, ve arzulara ulaşabilmek için de varlık bulmuş vucudun ayaklara ihtiyacı var. Her üç bölge de birbiri ile tam uyumlu hareket etmelidir ki hedeflere ulaşılabilsin. Baş gövdeden, gövde de baştan ayrı olamaz.
Uzun soluklu bir yürüyüşe çıkmış bir toplum olduğumuza göre yürüyüşümüzün bu metafora uygun olmasıyla ancak hedeflerimiz gerçekleşebilir.
Önce sağlıklı bir başımızın olması gerekecek. Sonra sağlıklı bir vucut yani toplum ve bizleri hedefe taşıyacak ayaklarımız yani güçlü bir irade.
Bu metaforun gerçekleşmesini istemeyenler bizi "Başlı" bırakmak istemedikleri gibi "Başkanlık" sisteminden de mahrum etmek istemektedirler. Dünya'da farklı yaşam şekilleri olabilir, hatta bir den fazla başlı yaratıklar da vardır, ama eşrefi mahlukat olarak yaratılmış bir varlık olan insan nasıl ki tek başlı ise en iyi yönetim şekli de tek başlılık olması gerektiği taşamın öğretileri ile apaçık bilinmektedir.
Başkanlık sistemi bizim yeniden insanca yaşamamıza bir başlangıç getirecektir...