Bugün yaşadığımız çağda düşman sadece sınırlarımızın dışında değil, soframızda, banyomuzda, cebimizde... Bir düğmeye basarak cep telefonunuza sızabilen, çağrı cihazına bomba koyabilen bir zihniyetin, market raflarındaki ürünlere neler koyabileceğini hiç düşündünüz mü?
Bir şampuan şişesi, bir hamburger kutusu, formülü açıklanmayan yüzlerce ürün… Bunların sadece tüketim aracı olmadığını, aynı zamanda kimyasal bir tehdit barındırabileceğini kabul etmenin zamanı gelmedi mi?
Bugün İsrail’in zulmünü yalnızca bombalarla, tanklarla, füzelerle sınırlı görmek büyük bir yanılgıdır. Onlar sadece masumları öldürmekle kalmıyor, aynı zamanda ümmetin damarlarına sızıyorlar. Gıdalarla, kozmetiklerle, ilaçlarla… Ve biz farkında olmadan, kendi elimizle bedenimizi ve nesillerimizi onların kontrolüne açıyoruz.
“Boykot” deyince kimilerinin yüzünde küçümseyen bir tebessüm beliriyor. Oysa boykot, sadece ekonomik bir tercih değil; bilinçli bir duruş, kimliğimizi koruma refleksidir. Bir Müslüman, Rabbine karşı sorumluluğunu düşünmeden, sadece midesini ve alışkanlıklarını tatmin etmeyi merkeze koyarsa; bilsin ki savaşı daha baştan kaybetmiştir.
Bugün kimyasal bir işgalin tam ortasındayız. Bu işgal, evlerimizin mutfağında, banyosunda, hatta çocuklarımızın oyuncaklarında bile gizleniyor. Ve biz hâlâ "Bir şey olmaz" rahatlığı içindeyiz. Oysa “bir şey olmaz” rehaveti, ümmeti felakete sürükleyen en büyük gaflettir.
Şunu net bir şekilde söylemek lazım: Biz sadece topraklarımızı değil, bedenimizi, sağlığımızı, zihnimizi de korumak zorundayız. Eğer bilmediğimiz, kaynağını sorgulamadığımız ürünleri kullanmaya devam edersek, bir gün kimyasal bir teslimiyetin bedelini çok ağır ödeyebiliriz.
Öyleyse bugün sorumluluğumuz daha büyüktür: Sadece zalime karşı sesimizi yükseltmek değil, onun gizli oyunlarına karşı da uyanık olmak. Çünkü boykot, yalnızca alışveriş listemizi değiştirmek değil; bilincimizi, tercihlerimizi ve hayatımızın yönünü değiştirmektir.
Biz uyandığımız gün, onların planları boşa çıkacak. Biz kendi özümüze döndüğümüz gün, onların kimyasal ve kültürel kuşatması çökecek. Ve işte o gün, gerçek bağımsızlık başlayacak.