Çin’in, Doğu Türkistan’da soydaşımız, dindaşımız mazlum Uygur Türklerine uyguladığı zulüm ve soykırım üzerine defalarca yazdık, yazmaya devam ediyoruz. Bu sefer daha genel noktadan ele almak istedim Çin meselesini.

Özellikle son dönemde kalabalıkların rağbet ettiği araba çılgınlığı üzerinden Çin’in servis ettiği teknolojik aletler, mimari ve tarımda geliştirdiği yöntemlerden bahisle sosyal medya araçları başta olmak üzere birçok platformda Çin güzellemesi yapılmakta.

ABD karşısında yükselişe geçen ve bazılarınca Amerika karşıtlığı üzerinden sempati oluşturulmak istenen Çin, diktatörlükle yönetilen zalim emperyalist bir ülkedir.

Çin, bir dönem yumuşak karnı olan nüfus fazlalığını, siyasi, askeri ve ekonomik olarak güçlendikçe üstünlüğe çevirdi. Demokrasi, serbest piyasa ekonomisi, insan hakları, azınlıkların durumu, işçi hakları, sosyal devlet, inanç özgürlüğü, hukuk, basın, düşünce ve ifade özgürlüğü, mülkiyet edinme veya açık toplum klişelerinin hiçbirisi Çin için geçerli değil. Batının kontrol aracı olarak kullandığı hiçbir argümanı umursamadı Çin. Mağlup Doğu’nun taleplerini ise duymadı bile…

Çin, emperyalizmin yeni versiyonunu mevcut çağa uydurup tatbik ederek adeta bir sömürü krallığı oluşturdu. Ve bu yöntemi kontrol edebilecek, sorgulayabilecek, denetleyip raporlayabilecek hiçbir güç ve kurum çıkmadı.

“Uzak Doğu’nun” gözden uzak kalmışlığını fırsata çevirip, uzun yıllar AB-D emperyalizmiyle doğrudan çatışmaya girmeden ve Batının sömürü çarkına dokunmuyormuş gibi bir pozisyon çizerek yol aldı, güçlendi, dünyanın geri kalanının kabusu olacak bir heyulaya dönüştü.

Üretim ve ele geçirdiği pazarlar üzerinden yaptı bunu. Evet Çin’in bu günkü güce erişmesini sağlayan şey, diktatöryal kapalı ve denetlenemez yönetim, Batının Müslüman Dünyayı sömürme çabasından istifade etmesi ve hayatın her alanına hitap eden ürünlerin ucuz muadillerini üretip ihraç ederek ticari pazarı ele geçirmesi oldu. Ucuz üretimin en temel unsuru ise ucuz işçilik. Yani modern köleler…

Çin, Doğu Türkistan toprakları başta olmak üzere işgal ettiği topraklardaki insanlarla birlikte kendi vatandaşlarını da köle gibi kullanarak inşa etti bugünkü imparatorluğunu. Batı yüz yıllar boyunca Afrika’dan getirdiği insanları köle olarak kullanmış, işgal ettiği toprakların kaynaklarını sömürerek güçlenmiş, gücünü de dünyayı hegemonyası altına almak için değerlendirip emperyalist sömürü düzenini kurmuştu.

Batının yükselişi yüz milyonlarca insanın hayatına, köleliğe, ucuz iş gücüne, ülkelerin topraklarını değerli madenlerini petrol ve altınlarını çalmasıyla gerçekleşti.

Çin de aynı yöntemi izledi. Çevresinden başlayarak ekonomik güçle boyun eğdirdiği birçok ülkeyi “ticaret zırhıyla” sömürüyor. İşgal altında tuttuğu ve ağır işkencelerle asimile etmeye çalıştığı Doğu Türkistan topraklarında olduğu gibi 56 farklı etnik unsurun yaşadığı Çin’de insan hayatının hiç değeri yok. Yani Çin, bugünkü gücün ün temelini oluşturan üretim çarkını, on milyonlarca Uygur Türküyle birlikte kamp fabrikalarda sadece çalışabilecek kadar yemek vererek üretim yaptırdığı milyonlarca köle insan üzerinden elde etti.

Amerika ve Batı ülkelerinin İsrail merkezli politikaları, Müslüman Dünya başta olmak üzere zayıf ülkeleri kuşatıp sömürmenin peşindeyken Çin gemisini yürütüyordu.

Çin de yaşananların ne olduğunu kimse bilmiyor gerçek anlamıyla. Dışardan gelen kim varsa sadece göstermek istediğini gösteriyor. Halkın ne yaşadığını öğrenme imkanı yok çünkü gerçekleri söyleyenler ortadan kayboluyor. Dünyanın gelecekteki süper gücü olarak lanse edilip piar çalışması yapılan Çin aslında halkı diktatörlükle yöneten bir ülke.

Doğu Türkistan’da Uygurlar o kadar kötü şartlar altında yaşamak zorunda bırakılıyorlar ki, insan dinlerken bile tahammül edemiyor zulmün boyutuna. Milyonlarca insan aslında alanı geniş bir hapishane içinde kesintisiz bir zulme, sistematik asimilasyona ve kahredici bir izlenmeye maruz kalıyor. Yakın zamanda Çin- ziyareti yapan gazeteci yazar Taha Kılınç’ın anlattıklarına kulak vermelisiniz.

Antiemperyalizm söylemini dilinden düşürmeyen Sol kesimin ABD emperyalizmine karşı çıkarken Rus ve Çin’i antiemperyalist güzellemelerle savunmaları bir diyalektik kurnazlığıydı. Amerika ve Batının “emperyalist politikaları” ile Rus veya Çin’in emperyalist politikaları sadece uyguladıkları yöntem farklılığıyla birbirinden ayrılır. Neticede bu ülkelerin hepsinin ortak düşmanı Müslüman Coğrafya, Türkiye ve sömürebilecekleri mazlum milletlerdir.

Bu manada Çin, emperyalist emelleri uğruna milyonlarca Uygur Türkünü katletti, milyonlarcasına da esaret altında işkence yapmaya devam ediyor. Gücünün, teknolojide ilerlemesinin ana nedeni işgal ettiği Doğu Türkistan toprakları ve diğer etnik grupları sömürmesinden, ticaret yoluyla ele geçirdiği diğer milletlere vurduğu prangadan kaynaklıdır.

Çin’in milyonlarca insanın kanı üzerine yükselen zalim bir ülke olduğunu unutmamalı, yakın tehdit ABD-Batı emperyalizmiyle mücadele ederken, Doğu Türkistan işgal eden, soydaşlarımıza soykırım uygulayan ve bölgesel çıkarlar konusunda karşı karşıya olacağımız Çin tehdidini her yönden değerlendirmek zorundayız.