Gençlik... En değerli sermaye. Varlığında fark edilmeyen, kaybedildiğinde ardından en çok gözyaşı dökülen ilahi bir nimettir. Ancak ne acıdır ki çağımızın gençliği, bu kıymetli hazinesini heba etmekte, ömür sermayesini dünya pazarı uğruna tüketmektedir. Modernizmin kirli eli, genç dimağları zehirli fikirlerle esir almış; TikTok videoları, anlamsız akımlar ve haramla beslenen sosyal medya mecraları, ümmetin istikbalini sinsice avucuna almıştır.
Oysa Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil: Ölüm gelmeden önce hayatının, hastalık gelmeden önce sağlığının, meşguliyet gelmeden önce boş vaktinin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, fakirlik gelmeden önce zenginliğinin.” (Hâkim, Müstedrek)
Ey genç kardeşim, sen bu çağın Yusuf’u olabilirsin. Züleyha tuzakları her yerde seni bekliyor. Sana güzellik, şöhret, para ve hazlar vaat ediliyor; ama sonunda kalbini çürüten bir boşluk kalıyor. Günahın tatlı görünen zehri damarlarına işliyor. Sonra huzursuzluk, yönsüzlük ve amaçsızlık seni esir alıyor.
Allah Teâlâ, gençliğini kendine adamış bir kuldan razıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v), Allah’ın Arş’ının gölgesinde gölgelendireceği yedi sınıf insandan birinin de “Rabbine ibadet ederek büyüyen genç” olduğunu haber verir. (Buhârî, Müslim)
İşte Mus’ab bin Umeyr… Mekke’nin en zengin ve yakışıklı delikanlısıydı. Parıltılı hayatı elinin tersiyle itti, Resûlullah’ın davetiyle yüreği imanla coştu. Ailesi tüm imkanlarını ondan çekti. Ama o, Uhud’da elinde sancakla şehadet şerbetini içerken bile, "Allah Resûlü yaşasın da ben öleyim" diyecek kadar davasına bağlıydı.
İkinci örnek Hz. Ali’dir. Henüz bir çocuk yaşındayken İslam’ı kabul etti. Hicret gecesi canı pahasına Peygamber’in yatağına yatarak onun hayatını kurtardı. Savaş meydanlarında bir aslan gibi çarpıştı. Gençliğini Allah’a adayanların başında geldi.
Peki biz hangi gençliği yetiştiriyoruz?
Sahurdan sahura Kur’an’la büyüyen, cihadın ne demek olduğunu bilen, Filistinli kardeşlerine dua eden bir gençlik mi?
Yoksa fast food’la beslenen, dizilerle yaşayan, ahireti unutan, TikTok’ta dans eden, gaflet uykusuna yatmış bir gençlik mi?
Gençliğin heba olması, sadece bireysel bir kayıp değil, ümmetin felaketidir. Çünkü gençlik giderse Kudüs sahipsiz kalır. Gençlik giderse camiler yetim kalır. Gençlik giderse din düşmanları meydanı boş bulur.
O yüzden bu yazı bir feryattır:
Ey anne baba! Çocuklarını ekranlara değil, Kur’an’a baktır.
Ey hoca efendi! Gençlerin kalbine dokun, onlara İslam’ı sevdir.
Ey genç! Vakit geçmeden dön. Gençliğini Allah için harca ki, ihtiyarlığında pişmanlık değil huzur olsun. İmam Şâfiî der ki:
“Gençliğin başıboşluğu, ömrün tamamının harabıdır.”
Ve unutma: Hz. Enes bin Malik henüz on yaşındayken Resûlullah’a hizmet etmeye başlamıştı. Genç yaşına rağmen sahabenin büyüklerinden biri oldu. Her gününü hayırla doldurdu. Allah’a adanmış bir gençlik ne demek, onun hayatında görmek mümkündür.
Gençlik bir daha gelmeyecek, ama tevbe her zaman mümkündür. Dirilmenin vakti geldi. Gençliği harama değil, hayra sarf etmenin, Hz. Ali gibi, Mus’ab bin Umeyr gibi iman ateşiyle yanmanın zamanı geldi.
Unutma: Bu dünya fânî, ama gençliğinle kazanacağın ahiret bakî.