0

Ortadoğu'da kadim devlet geleneğine sahip ülkeler İran ve Türkiye'dir. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından, İran devrimi dahil iki ülke, tarihlerinde hiç bu kadara karşı karşıya gelmemişti. Arap Baharında takındığı pozisyonla birçok ülkede sempati ve alan kazanan Türkiye, Batı'nın izlediği kaypak politikalar başta olmak üzere, seküler Sünni yöneticilerin takındığı negatif tavır ve İran'ın mezhepçi politikaları yüzünden görece bir gerileme yaşadı.

İran ve ABD, 36 yıllık gerilimi 5+1 grubunun (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya) nükleer müzakereleri ile resmileşmesiyle ABD, İran'a alan açmak meşrulaştırdı. Görece de başarılı. Çünkü şimdiden Ortadoğu'da dört başkenti ele geçirmiş durumda. İran-ABD arasındaki 'Muta Nikahı' anlaşıldığı kadarıyla devam ettirilmek isteniyor. Zira bu ilişki Türkiye'nin sınırlarına dayanmış durumda. Başta K.Irak. Suriye, PKK olmak üzere Türkiye'nin aleyhine oluşabilecek şekilde sürdürülmek isteniyor.

İran'ın, Türk Devleti ile PKK arasında sürdürülen Çözüm Süreci'nden rahatsız olduğu hatta birçok defa sabote etmek istediğini biliyoruz. Bunun dışında K.Irak Bölgesel Kürt Yönetim Başkanı Barzani'nin Türkiye ile enerji antlaşması yaptığı için bölgedeki Şiilerin, İran tarafından tahrik edildiği herkesin malumu. Suriye, Lübnan, Yemen'deki meselelere girmiyorum bile.

Suriye konusunda bir süredir rekabet halinde olan iki ülke, ekonomik olarak benzer şekilde ikili ilişkileri arttırmaya yönelik bir dizi antlaşmalar yapıyor. ABD'nin ambargoyu kaldırması durumunda ekonomik ilişkiler İran'ın lehine doğru iyileşecek. Hattı-zatında şuan ki ekonomik münasebetinin pozitif bakiyesi de enerji türevlerinden ötürü zaten İran'ın lehine. Ancak ekonomik açıdan karşılıklı bağımlılık kısa vadede İran lehine şekillenecektir. İki ülke arasındaki siyasi uyuşmazlık devam ettikçe, hem bölgesel, hem de tüm İslam alemi açısından her geçen gün derinleşeceğe benziyor.

Daha önceki yazılarımda İran'ın şuan yürüttüğü dış politika pozisyonunu yeniden tekrarlamak istiyorum. ''İran, pragmatist Fars milliyetçisi bir imparatorluk bakiyesidir. İran'ın bugün diplomasi düzlemindeki kazanımları, tarihsel şanını geri almaya yönelik adımlardır. Bu sürecin başarılı - başarısız olması Ortadoğu'da birçok aktörü etkilediği gibi Türkiye'yi de etkileyecektirNihayetinde İran'ın Batı ülkeleriyle yaptığı tarihi anlaşma, elini güçlendirmiş olsa da İran'ın ümmetçi politika yerine mezhepçi bir siyaset izlemesi, İslam dünyasını karşısına alması demektir. İran, Batı ile sorunlarında baş başa kalmayı tercih ederken bir anlamda bölge ülkelerine de mesaj verdi. Yani içsel huzuru elde ederek, materyalist kazançların peşinden gitmiş, bilge ve/veya ilkeli olmanın mücadelesini vermemiştir. Ancak şunu unutmamakta yarar var. Pragmatizm yararcılık diye bilinir. Deneycilik, işlevselcilik gibi kavramlarla tanımlanır. Pragmatizm insanı biyolojik ve sosyal bir varlık olarak görür, ruhsal bir varlık olarak kabul etmez. Değerler ve ahlaki ilkeler ise, görecelidir. İşte bu yaklaşım tarihin affetmeyeceği ilkesellikten uzak yaklaşımlardır. Bölgesel sorunlara tarafsız bir politika yürüten Türkiye, uygulamış olduğu stratejinin semeresini orta ve uzun vadede alacaktır.''

Tahran,nükleer anlaşmadan sonraPKK ve HDP'ye özellikle de Kandil'e alenen destek veriyor. İran Genelkurmay Başkanı Firuzabadi, Türkiye'nin PKK operasyonlarını sert biçimde eleştirmişti. Öyle ki yıllardır birbirilerine nefret söylemleri ile tanımlayan Paralel Yapı-İran, CHP-İran arasında da bahar havası esmekte. Bu birliktelik Kartel Medya-PKK-Paralel-İran-Türk Cuntası şeklinde cephe genişlemiş durumda.

Son olarak Hamas Siyasi Büro Lideri Halid Meşal'in İran'ın baskısına rağmen Tahran'ı değil, Ankara'ya gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesi ve K.Irak'ta Barzani'ye yapılan tehditler, Tahran'ın siyasi hedeflerindeki anlamsız pervasızlığı ve ihtiraslığı gösteriyor.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in, ertelenen tartışmalı Türkiye ziyaretinden hemen önce Lübnan ve Suriye'deki temasları da gösteriyor ki, Tahran yönetimi Basra Körfezi'nden Akdeniz'e ve Kızıldeniz'e kadar olan bölgenin tek hakimi havasına girmiş durumda. Bu bağlamda Türkiye'nin etki gücünü sanırım ciddiye almamakta. Ancak unutulan bir şey var, bölgeyi 600 sene fiilen yöneten Türkiye'nin sessizliği uysallığından değil, vakti geldiğinde esen fırtınanın öncesindeki sessizliğinden, olgunluğundan gelmektedir. Zira yine bir İmparatorluk bakiyesi olan Türkiye, ağırbaşlı davranmaktadır.

İran Fars milliyetçiliği özelinden gelen kibri, Şiilik temelinde alan genişletirken çok güvendiği Batı'nın oportünist davranacağını unutmaması gerekir. Öyle ya da böyle, yaşanan veya yaşanması muhtemel olaylar, Türkiye-İran arasındaesaslı bir kırılmaya yol açmaktadır. Bu yaraların kapanması da zaman almaktadır. Umarım İran, Türkiye ile didişmekten vazgeçer.


@HusamettinAslan

[email protected]