Dünya hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Türkiye, çok kutuplu bir dünyanın güçleri arasındaki dengelerde etkili rol oynayabilecek bir coğrafyaya sahiptir. Yeter ki kendi içimizde kutuplaşmak yerine kucaklaşmayı tercih edelim. Yeterki kısır politik tartışmalardan kafamızı biran önce kaldırıp tekerleğin hangi istikamette döndürülmek istendiğine bakabilelim.
Dün karşı kutuplarda yer alan bazı ülkeler bugün aynı uluslararası örgütlerde bulunuyor. İdeolojik yaklaşımlar yerine günün koşullarına uygun pratik çözümler benimsenmiş durumda. Türkiye, bütün bu değişimleri doğru okuyarak ideal olanı ihtiyaç hâline getirdi.
Bu bağlamda ‘’İslam Birliği’’ her Müslümanın gereksinim duyduğu bir birliktir. Müslümanlar böyle bir birliğin olmayışının yıkıcı sonuçlarını ağır bedeller ödeyerek tecrübe ettiler. Bugün İslam dünyasına baktığımızda, Müslümanların top yekûn büyük bir acı yaşadığını görürüz.
Hâlbuki Müslümanlar, köklü bir medeniyete, derin bir tarihe, mümbit topraklara, genç bir nüfusa, zengin enerji kaynaklarına sahiptirler. İslam ülkeleri bütün bu avantajlara rağmen, ekonomik olarak, büyük bir sefalet, kültürel olarak, büyük bir yozlaşma, siyasi olarak, büyük bir çalkantı yaşıyorlar.
Pek, neden?
Çünkü, Müslümanlar sahip oldukları bütün bu değerleri faydaya dünüştürecek siyasi birlikten henüz yoksunlar. İşte ‘’İslam Birliği’’ düşüncesi, yaşanan bu acıları bitirme ihtiyacından doğmuştur. Aslında birlik idealinin kökeni, Osmanlı topraklarının Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından işgal ettiği yıllara kadar gider.
İslam Birliği düşüncesini, en iyi savunanlardan biri Sezai Karakoç’tu. Uzun süre, Sezai Karakoç’un Cumartesi akşamları sohpetlerini takip etmiştim. Sohbetlerin ana eksenini ‘’Diriliş, Medeniyet ve İslam Birliği’’ ideali oluştururdu.
Bu düşünceyi siyasal olarak hayata geçirmek isteyen, Rahmetli Erbakan Hoca’ydı. Erbakan, Başbakan olur olmaz ilk olarak ‘’D-8’’ örgütünü kurdu. D-8 Örgütü, Müslümanlar arasında her alanda karşılıklı anlayışı güçlendirmeyi amaçlasa da henüz arzulanan seviyeye erişemedi.
Ancak Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayisine yapmış olduğu yatırımlar tüm dünyada büyük bir ilgi uyandırdı. KAAN’ın uzun menzilli vuruş kabiliyeti, yapay zekâ teknoloji entegrasyonu, F-35’ten daha hızlı uçması ve radara yakalanma riskinin az olması dikkat çekiyor.
KAAN, yalnızca bir savaş jeti değil, aynı zamanda üstün bir alternatif seçenektir. Birleşik Arap Emirliği’nden Suudi Arabistan’a, Pakistan’dan Endonezya’ya kadar bir çok İslam ülkesi KAAN projesine ortak olmak istiyor. Bu ülkeleri İslam Birliği ideali etrafında bir araya getirmek zordu. Ama KAAN projesine herkes ortak olmak istiyor. KAAN’ın birleştirici gücü bize şu gerçeği fark etmemizi sağladı: Demek ki somut ihtiyaçlara hitap etmeyen ideallerin gerçekleşme şansı azdır.