0

Kabe'deyiz…

Rahman'ın misafiriyiz…

Bir kutlu seferin sorumluluğu ile aşkınlığa yürüyoruz…

Kalpler kıpır kıpır, dudaklarda dolu dolu dualarla döndükçe dönüyoruz… Kabe merkezli bir hayatın inşası için dönmek zorundayız…

Dertlerimizi dillendirirken arş-ü a'la'nın bizi dinlediğinin farkındayız…

Durulmak, doğrulmak, dirilmek, dolmak, doğmak için elbette döneceğiz…

Kabe'yi önemsiyoruz… Önceliyoruz…

Çünkü güvenlikli, barışçıl, özgür bir dünyanın şifresi burada…

Kaosları, kabusları, krizleri, karanlıkları ve kirleri aşmanın adresi; Kabe…

Kurtuluş kapısı; Kabe…

Onun için Kabe'yi önemsiyoruz… Şimdi o kapıdayız… İşte o kapının önünde bir soru zihnimi zorluyor…

Kabe bize ne öneriyor?

Kutsadığımız kapı, sorunlarımızın çözümü için acaba bize ne söyler?

Sesimizi Kabe'nin Sahibi'ne duyurmak için çırpınırken, Kabe'nin çağrısını alabiliyor muyuz?

Kabe neyi simgeliyor?

Kabe'nin gölgesindeyiz… Etrafında yürürken bize nasıl bir görev yüklüyor?

Dikkat kesildim, yüreğimi Kabe'ye yasladım…

Kabe'den duyduğum ve aldığım mesaj şu iki kelime…

Kulluk ve kardeşlik…

Sahih bir kulluk, sağlam bir kardeşlik için buradasınız…

Bu cümleyi şöyle de tercüme edebiliriz; tevhid ve vahdet… Tevhidin karargahında ümmetin vahdetinden sorumlusunuz…

Evet, tevhid Allah'ı birlemektir…

Vahdet Allah'ı birleyenlerin birleşmesidir. Birlikte aynı hedefe yol almasıdır…

Allah'ın kullarını kardeşleştiren Kabe soruyor, bu kardeşliğin neresindesiniz?

Yüzümüzü döndüğümüz Kabe, sakın kardeşlerinizden yüz çevirmeyin, diyor.

Teni tenine, teri terine değenler kardeşliğin değerini neden bilmezler? Neden tanışmazlar?

Kabe'yi gören gözler, ümmetin sorunlarına nasıl kör ve sağır kalabilirler?

Kabe sınırsız, sınıfsız, sonsuz kardeşlik demektir. Sorumluluk demektir.

Kabe bizleri milliyetler, cinsiyetler, asaletler, etiketler, cemaatler, devletler üstü bir ufka taşıyor…

Modern zamanların renkler savaşından alıp Allah'ın boyası ile boyanmayı sağlıyor…

Gel gör ki, Kabe'yi tavaf ederken bile fırkacı, ferdiyetçi, hizipçi, mezhepçi, partici, cemaatçi, ulusalcı, ırkçı, milliyetçi marazlar ile ümmet perme perişan…

Kin ve kıskançlıklarla kardeşlik delik deşik…

Elli kabile arasında hala kıyım, yıkım devam ediyor…

Kurşunla kaynatılmış duvar gibi saf tutması gerekenler nasıl birbirlerine kurşun sıkabilirler?

Son bir yılda İslam yurdundan diyarı küfre, Batı'ya sığınmak için yola çıkıp Akdeniz'de boğulan mülteci sayısı beş bini geçmiş durumda…

Biz Kabe'ye sığınırken, kardeşlerimiz AB'ye, BM'ye, ABD'ye sığınıyor… Neden?

Çünkü sığınabilecekleri bir Medineleri yok…

El insaf!

Kardeşlerimiz, yani Ehli Kıble, Ehli Salib'e sığınıyor.

Yarın mahşerde Hz. Muhammed (s.a.v)'in ve birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız?

Şimdi ya yeniden kardeş oluruz ya da hep birlikte kahroluruz…