Allahü Teala celle ve ala, biz insanları zaman zaman çeşitli hallerle imtihan eder. Bu imtihan bazan hastalık olarak da karşımıza çıkar. Herhangi bir hastalığa düçar olan bir insanın, Rabbine isyan etmeden iyileşme çarelerini araştırması ve meşru bir şekilde tedavi olmaya çalışması esastır.
Hiçbir zaman tedbiri elden bırakmamalıyız! Tedbir, bir konudaki muhtemel tehlike ve riskleri önceden görerek; gerekli önlemleri almak ve her çeşit ihtimale hazırlıklı olmak, demektir.
En güzel tedbir, ileride karşımıza çıkabilecek olumsuzluklara şimdiden çözümler hazırlamak ve daima ihtiyatlı olmaktır. Tedbirli olmak başarının işaretidir.
Bunun için sağlıklı insanlar, bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış kimselerle yakın olmamaya, özellikle onların kullandığı eşya ve araç gereçleri kullanmamaya gayret göstermelidirler. Bunun için de hastalığa yakalanan insanların bir süre karantinaya alınarak diğer sağlıklı insanlarla temaslarının kesilmesi, yüce Dinimizin emridir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Bir yerde veba olduğunu duyanlarsanız, oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde zuhur ederse, oradan çıkmayınız." (Buharî, Tıb: 30)
"Arslandan kaçar gibi cüzzamlı kişiden kaçınız!" (Buharî, Tıb: 19)
"(Ravi diyor ki:) Efendimiz aleyhissalatü vesselam, kendisine biat etmek üzere Medine'ye gelmekte olan Sakîf heyetinde cüzzamlı bir kişinin bulunduğunu haber alınca, onun geri dönmesini istedi ve biatının kabul edildiğini, bildirdi." (Müslim, Selam: 126)
Allahü Teala, kainatı hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde yaratmıştır. Meydana gelen herşey, İlahî kanun ve kurallar çerçevesinde meydana gelmektedir. Dolayısıyla her zaman ve her konuda, kainatta cari olan fıtrî kanunlara riayet etmek en akıllıca bir tedbirdir.
Dinimizin müsaade ettiği meşru tedbirleri almak, tevekküle asla mani ve engel değildir. Çünkü mümin, tedbir almakla beraber muvaffakiyeti sadece ve sadece Allahü Tealadan bekler ve öyle inanır.
Aklın öngördüğü şekilde tedbirini almadan tevekkül etmek ise, genellikle tembel ve vurdumduymaz insanların işidir! Hakikî tevekkül, sebepler dairesinde tedbirini aldıktan sonra, netice hususunda Allahü Tealaya tevekkül edip güvenmektir. Çünkü, tedbir alındığı halde tersi olabilir. Mesela, sabah namazını kaçırmamak için saat kurmak, akıllıca bir tedbirdir. Fakat bazan saat çaldığı halde kalkamayabiliyoruz.
Evet tedbir bizden, takdir Allahü Tealadandır. Yani tedbir alsak da almasak da Allahü Tealanın dediği olur. Çok kullandığımız "inşaallah" kavramının manası da budur. Yani Allahü Tealanın istediği olur, istemediği ise hiç olmaz. Fakat tedbir alma sorumluluğumuz var.
Atalarımız ne güzel söylemişler: "Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur." Yani yapılan her işte, önceden gereken tedbiri amak lazımdır. Gereken önlemi almakta kusur eden kimseler ise, bunun sonuçlarını kadere yüklerler. Tabii ki, iş işten geçmiş oluyor. Bunun içindir ki beklenmedik bir olayla karşılaştığımızda, suçu başka yerlerde aramak yerine nerede ihmalkar davrandığımıza bakmamız, aklın ve ilmin gereğidir.
Hazret-i Ömer radıyallahü anh, Şam'a gidiyordu. Yolda, Şam'da veba çıktığını duyunca gitmekten vazgeçti. Kendisine; Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsunuz diye sorulduğunda; "Evet, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz, dedi." (Buharî, Tıb: 30)
Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın okuduğu önemli bir dua da bize bunu öğretiyor: "Allahümme eûzu bi rıdake min sehatik ve bi muafatike min ukûbetik ve eûzu bike mink la uhsî senaen aleyke ente kema esneyte ala nefsik."
(Allahım! Öfkenden rızana, cezandan affına, Senden Sana sığınıyorum. Sana layık olduğun [meth ü] senayı yapma gücüm yok. Sen Kendini sena ettiğin gibi [yüce]sin!) (Müslim 486)
Yakup aleyhisselam, oğullarını Mısır'a Hazret-i Yusuf'un yanına gönderirken, onlara: "Oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin," (Yusuf 67) diye tenbihlemişti. Fakat sözünün devamında şöyle diyordu: "…Gerçi ben ne yapsam, Allah'tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah'ındır. Onun içindir ki ben ancak O'na dayanır, O'na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O'na dayanıp güvenmelidirler!" (Yusuf 67)