Bakın hele şu Siyonist Ayetullahların beslemelerine, şu Körfez petrolüyle cilalanmış münafıklara! Burjuva salonlarından, beş yıldızlı otel lobilerinden ahkâm kesen sahte mücahitlere! Her biri kâğıttan kaplan, her biri First Class'ta Filistin davası güden içi boş kabuklar. Altlarındaki Mercedeslerden, bileklerindeki İsviçre saatlerinden utanmadan konuşuyorlar.
"Türkiye İsrail'le ticaret yapıyor" diye çemkiriyorlar. Sanki kendileri Bedevi çadırında yaşıyor! İphone'larından, MacBook'larından atılan tweetlerde İsrail teknolojisi yok sanki! Dubai'nin gökdelenlerinde, İstanbul’un en pahalı nargile salonlarında, Londra'nın butik kafelerinde "direniş" nutukları atarken hiç yüzleri kızarmıyor.
Mavi Marmara'yı dillerine dolamışlar. Hani neredeydiniz siz o gün? Hangi yat kulübünden, hangi country club'dan izlediniz olayları? Şimdi devlet aklıyla alınan diplomatik kararları eleştirirken, ağzınızdaki gümüş kaşığı çıkarmayı unutuyorsunuz.
Sumud Filosu meselesinde de aynı ikiyüzlülük abidesisiniz. Hiçbirinizin kılı kıpırdamadı o gemilere binmek için! Şimdi ekran başından, klavye delikanlılığıyla "Türkiye neden gemi göndermiyor?" diye soruyorsunuz. Kendi lüks apartman dairelerinizden çıkmaya cesaretiniz yok!
"İran daha çok destek veriyor" masalını da bırakın artık! O Siyonist Mollaların sahte hamiliği mi kurtaracak Gazze'yi? Mezhep fitnesini körükleyen vaazlarınız mı? Türkiye sessiz sedasız iş yapıyor, hastane kuruyor, okul açıyor, yetim doyuruyor. Sizin gibi Instagram'da poz vermiyor!
Siz ki her efendinin kapısında başka türlü dans eden palyaçolarsınız. Körfezin petro-dolarlarıyla beslenip, Batı'nın demokratik değerlerini papağan gibi tekrarlayan zavallılarsınız. Her biriniz farklı efendilerin kapısında kuyruk sallıyorsunuz. Kimi İran'ın, kimi körfezin, kimi batının... Ama hepiniz aynı sahte senfoninin notalarısınız.
Argümanlarınız çürük, mantığınız delik deşik! Her söyleminiz kirli bir hesabın ürünü. Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak isteyenlerin papağanı, yabancı servislerin kuklasısınız. Devlet aklı, bu salon aktivistlerinin, bu tatlı su mücahitlerinin kavrayamayacağı kadar derindir.
Ve son olarak, ey klavye başı savaşçıları! Bırakın şu konforlu yaşamlarınızı, şu markalı kıyafetlerinizi, şu sosyal medya aktivizminizi! Gidin Gazze'ye, gösterin cesaretinizi! Ama gidemezsiniz... Çünkü sizin "cihadınız" retweet'ten, "direnişiniz" klavye tıkırtısından öteye geçemez. Siz sadece birer göstermelik muhalif, birer sahte kahraman, birer boş kabuktan ibaretsiniz!