0

Geçtiğimiz hafta Rus-Türk İşadamları Birliği (RTİP) delegasyonu, yaşadıkları problemleri anlatmak adına Ankara'ya çıkarma yaptılar. Bir vesile ile bulunduğum Dışişleri Bakanlığı ziyaretimiz esnasında, sağ olsunlar bizi de misafir ettiler. Ekonomik girişimlerden ziyade, heyetin samimi tavırları ve çözüm odaklı gayretlerini bu manada takdir ettiğimi ifade etmek isterim. Marka değeri açısından Devletimize kattıkları ve katacakları katma değer düşünüldüğünde, Türk firmalara olan yaptırımların kalkmasını temenni etmek durumundayız. Lakin gelin görün ki, Kremlin yönetiminin düşmanca tavırları, iki ülke arasında onarılması zor bir iklime doğru ilerlemeye devam ediyor. Peki, neler oluyordu? İlişkilerin seyrine kimler, niçin müdahale etmişti? Ve sonu nereye varacaktı.?

Uluslararası ambargoya, petrol fiyatlarının düşürülmesi ve Rus gazına alternatifler geliştirilmesi de eklenince, Kremlin için tehlike çanları çalıyordu. Göreve geldiğinde Oligark para baronlarını kovarak Rusya'nın bağımsızlığını ilan eden Putin, bir cihetle geri adım atmak zorundaydı. Öyle ki, 2014'te küreselci kırka yakın milyardere "Birbirimize destek olalım" diyen Putin, 2015 Haziranında ise "Sermaye affı yasasını" çıkartarak, ülkesini artık kabalist baronlarla teslim ediyordu. Sonrasında Putin'in beyni kabul edilen Mikhail Lesin'in CIA tarafından ortadan kaldırılması ve İsrail ile geliştirilen yakın ilişkiler, Rusya'nın dış politikasında belirgin değişikliklere yol açtı. Rus uçağının sınır ihlali yaparak düşürülmesini tesis edenlerin, hazırda tuttukları yaptırımları peş peşe uygulamaya koymaları da bunun ispatıydı.

Bölgede olası Rus-Türkiye-İran ittifakının engellemeye çalışan bu güruh, esasen ilk temelleri Ruhani nezdinde İran'da atmıştı. Zalim Esed'i koruma amaçlı Suriye de boy gösteren Ruhani Yönetimi, küresel odaklarca takdir topluyor ve kısa sürede İran'a yönelik ambargolar kaldırılarak önü açılıyordu. Görünürde mükafat sanılan bu sinsi hediye, aslında İran'ın küresel baronlara boyun eğmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Anlayacağınız kendisine verilen görevi yerine getiren Ruhani, bölgede birilerinin Truva atı olarak seçilmişti. Nitekim Devrim Muhafızları bu halden rahatsızlık duysa da, atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti. Bundan sonra İran; küreselcilerin uç beyliği mi olacak, birkaç parçaya mı bölünecek, yoksa bu cendereden kurtulacak mı? Zaman gösterecekti.

Bu minvalde küresel yapının "kullandıktan sonra çöpe atma alışkanlığı" yüzyıllardır değişmeyen bir realitedir. Zira Rusya'nın dümenine geçenler, İslam dünyasında var olan ABD antipatisini kısa sürede Putin'e doğru kaydırmayı başardı. Aynı durum İran içinde geçerliydi. Putin; ülkesinin ileride ne denli bir çıkmaza sürüklediğinin farkında olsa da bir anlamda onlara mahkûmdu. Ülkemize karşı hasmane tutumunun asıl sebebi de buydu. Fakat kendisine Türkiye ile ilişkilerin top yekûn durdurulması emredilse de O, sözde Ermeni tasarısını rafa kaldırdığı gibi tamamen bağları kopartmıyordu. Çünkü İran'ı ele geçirenlerin yalnızlaşan Rusya ile işleri bitince, Putin'i de tasfiye edeceği açıktı. Oysa uluslararası ambargoda bile sıkı ilişkiler kurulduğu Sn. Erdoğan'la ancak bu yapıya karşı koyabilirdi. Bunu gayet iyi bilen Soros, Putin'e yönelik "AB için IŞİD'den daha büyük bir tehdit oluşturduğu" yorumuyla, aba altından sopa gösteriyordu. Neticede Putin'le işleri henüz bitmemişti.

Gelinen noktada her an yeni ittifakların zuhur edebileceği bir zamanda ve mekanda yaşadığımız düşünülürse, keskin politika değişiklikleri ile tanınan Putin'in tekrar yönünü Türkiye'ye dönmesi kesinlikle şaşırtıcı olmayacaktır. Sonuçta bu olayın farkında olan Devletimiz henüz kartlarını ortaya koymamış, sabırla beklemektedir. Nihayetinde Putin ülke yönetimini kabalist baronlara bırakmaya devam ederse, hem Rusya, hem de bölge kaybedecektir. İşte o vakit geri dönülmez bir yola girilmiş olur.

Unutmadan! Haince gerçekleştirilen Güvenpark eyleminin arkasında kimlerin olabileceği soruları geliyor. Yukarıda yazdım. Anlayana.

Vesselam