PKK’nın fesih kararından sonra, TÜRKİYE’den TAMAMEN ÇEKİLDİĞİNİ açıklaması haftaya damgasını vurdu. Zira İsrail, İran ve işbirlikçileri “Terörsüz Türkiye Sürecini” enfekte etmeye çalışsalar da, bu aşamaya gelinmesi AZIMSANMAYACAK BİR BAŞARI… Fakat buradaki asıl soru; “Suriye’de ki teröristlerin (PKK/YPG) ne olacağı”? Biliyorum bu hususta, çoğunuzun kafasında bazı SENARYOLAR mevcut. “ABD, Batı ve Siyonist İsrail, PKK/YPG’nin silah bırakmasına müsaade etmez” diyenler de var; “Suriye Ordusuna günü kurtarmak için, bir bütün olarak katılabilirler” tahmininde bulunanlar da… Hatta “PKK/YPG Suriye Ordusuna entegre olsa da, etnik grupların federasyon isteyeceği” ihtimalini dile getirenler de cabası. Lakin bizler bile bu kadar çıkarım yapabiliyorsak, Devletimizin bu ve daha fazlasını DÜŞÜNMEMESİ İMKANSIZDIR kanaatindeyim. Yani ülkemizin menfaatine göre bugüne dek neler yapıldıysa, ilerisi için de yapılacağından şüphe duymuyorum kesinlikle. Keza yakın tarih bunun örnekleriyle dolu. Yoksa Türkiye’nin çizdiği rotadan çıkmaları halinde, HAZİN BİR SONLA yüzleşmeleri işten bile sayılmaz.
İnanın bunu hamasetle söylemiyorum! DEVLETİMİZİN AKLINA, GÜCÜNE, TECRÜBE ve KONJONTÜREL AVANTAJINA binan zikrediyorum. Mesela seçim öncesi hoş olmayan bir kampanya yürüten yeni KKTC Cumhurbaşkanının, şimdilerde Rum tarafına seslenirken; “büyük abilerinize güvenmeyin, kullanırlar ve yarı yolda bırakırlar” durumuna gelmesi özetle bu demek. Bunun bir başka versiyonunu, Eurofighter hadisesinde de gördük aslında. Nasıl mı? KAAN Uçağımız ENVANTERE GİRENE KADAR, olası sıkıntıları bertaraf etmek adına, Avrupa’dan Eurofighter uçaklarını almak istediğimizi hatırlarsınız. Lakin biri tamam dese, diğeri razı olmayarak bizi hep oyaladılar. Ta ki Sn. Cumhurbaşkanımızın Katar ve Umman'dan, Eurofighter Savaş Uçağı alımında yol kat etmesine kadar. Öyle ki önce İngiliz sonra da Alman Cumhurbaşkanının, geçenlerde soluğu Türkiye’de almasının bizi doğruladığı aşikâr.
***
MİLLİ GÜVENLİĞİMİZİ ilgilendiren bir diğer mesele de, “FECİ” bir soruşturma ile gündeme düştü malumunuz. Zira okuduklarımıza bakarsak, bunların seçim çalışması olarak basitleştirilemeyecek kadar vahim olduğu görülüyor. Neticede HANGİ AMAÇLA OLURSA OLSUN, MİLYONLARA KİŞİNİN EN MAHREM BİLGİLERİNİN yabancı istihbaratçılara sızdırılması büyük bir infial… Bu bağlamda “Dijital platformlar heck’lenerek te bilgileriniz çalınıyor” diyebilir, bazı aklı evveller. ALGI OLUŞTURUP, olayı farlı yöne çekmeye de çalışabilirler. Madem öylese, siz söyleyin Allah aşkına! Dijital platformlardan hecklenen bilgilerle, TC kimlik numaralarından ev adreslerine, kullanılan şifrelerden tüm şehrin altyapı ve tesislerine varıncaya dek, kopyalanan bilgiler bir tutulabilir mi? Yahut dışardan hecklenerek yapılan bir hırsızlıkla, kişisel verilerin içeriden yabancı istihbarata sızdırılmasının cürmü aynı kefeye konulabilir mi?
Yanlış anlaşılmasın sakın! Kimseyi zan altında bırakmak niyetinde değiliz asla. O yüzden yürütülmekte olan bir soruşturmada, masum ile suçlu arasındaki hükmü mahkemeye bırakmak en doğrusu. Ama “veriler niçin kopyalanma gereği duyulur ki” diye de sormadan edemiyor insan. Hülasa bu meselenin, öyle SİYASİ MANEVRALARLA GEÇİŞTİRİLEMEYECEĞİ artık çok açık. Elbette güvenlik güçlerimizin ve yargı erkinin, uyuşturucu, kara para, terör… suçlarında gösterdiği başarıyı, bu konuda sergileyeceğineyse İNANCIMIZ TAM. Kaldı ki bahsedilen mevzu, birilerince SULANDIRILAMAYACAK DERECEDE ciddi bir “MİLLİ GÜVENLİK KONUSU” olduğu ayan beyan ortada. Hal böyleyken bizlerinde parti, pırtı, şucu, bucu diye ayrılmadan, tek yürek olması gereklilik arz ediyor bu dem. Zaman ayrılık gayrılık değil, birlik ve beraberlik zamanı diyebiliriz kısaca. Başka bir çıkar yolumuz da bulunmuyor. Tıpkı Merhum Mehmet Akif’in; “GİRMEDEN TEFRİKA BİR MİLLETE DÜŞMAN GİREMEZ. TOPLU VURDUKÇA YÜREKLER ONU TOP SİNDİREMEZ” dizelerindeki belirttiği gibi…