
Hiçbir “Cumhûr Reîsi”nin maaşı, “Ebedî Şef”in dudak uçuklatan maaşının yanına dahi yaklaşamamış ve “Cumhûr Reîsleri” umûmiyetle “fakîrleşme” temâyülüne tâbî olmuşlardır… Halkın bir nebze dahi sözünün geçtiği bir memlekette, üstelik o halk sefâlet içinde sürünüyor iken, “Ebedî” ve “Millî Şefler”inki ölçüsünde maaşlar mümkün olabilir miydi?
***
“Çankaya Hanımları”na bıraktığı mîrâs
Türkiye’de Osmanlı devrinden beri meb’ûs maaşları hakkında gayet şâyân-ı takdîr bir araştırmayı Dr. Fahri Bakırcı’ya medyûnuz: “Meclis Üyelerinin Aylık ve Diğer Ödenekleri”, Yasama, Ekim-Kasım-Aralık 2006, sayı:3, ss. 27-70.
Baştan sona çok al̃âka çekici bilgiler, mukâyeseler, değerlendirmeler ihtivâ eden bu araştırma makâlesinde, mevzûumuz nokta-i nazarından bizi husûsen al̃âkadâr eden bilgi, “Tek Adam” tarafından, “Çankaya Hanımları”na bırakılan mîrâsın, daha doğrusu, bu mîrâsın tamâmının değil de, İş Bankası’ndaki hissesinden onlara aylık olarak ödenmesini emrettiği maaşların o günki ve bugünki kıymetleridir. Dr. Bakırcı’nın “1931-1961 Dönemi Milletvekili Aylıkları” cetvelinde, bize lâzım olan bilgiyi buluyoruz: 1938’de meb’ûs maaşı 433.-TL ve 1 Reşad altını 13,1.-TL’dir…
Mûrisin Vasıyetnâmesinde görülen vazıyet şudur:
Kız kardeşi Makbûle Hanım’a (-kendi beyânına nazaran, kıymeti yekûn yarım milyon liraya bâliğ olan- Çankaya Köşkü’ndeki ev ile muhtelif şehirlerdeki üç ev, Moda’daki Yalı, v.s.’ye ilâveten) 1.000.-TL, Çankaya’nın Başhanımlığını uhdesinde bulunduran Âfet Hanım’a 800.-TL, ilk kadın pilot Sabîha (Gökçen) Hanım’a (binlerce lira sarfıyle alınacak bir eve ilâveten) 600.-TL, (masajcısı Selânikli Vasfiye Hanım’ın kızı ve sonradan bir Yahûdiyle izdivâc yapan) küçük Ülkü’ye 200.-TL, Rûkiye Hanım’a 100.-TL ve Nebîle Hanım’a 100.-TL… (Tuhaftır: Kendisine birkaç sene zevcelik yapan L̃atîfe Hanım’a hiçbir şey vasıyet etmemişti; hattâ ona nafaka ödediğine dâir bir habere de tesâdüf etmedik…)

Mustafa Kemâl’in, Vasıyetnâmesini hazırladığı 5 Eylûl 1938 târihinde, meb’ûs maaşı 433.-TL ve 1 Reşad altını 13,1.-TL idi. Dr. Bakırcı’nın yukarıdaki cetvelinde bulduğumuz bu veri, bize, İş Bankası hisselerine istinâden “Çankaya Hanımları”na bağlanan aylık maaşların günümüzdeki kıymetlerini takdîr etmeye imkân veriyor…
***
Makbûle Hanım’ın maaşıyle o târihte satın alınabilen (1000 : 13,1 = ) 76,34 Reşad altınının bugünki kıymeti (26 Eylûl 2018’deki alış fiyatıyle) 76,34 x 1.560 = 119.090,4.-TL’dir. [18 Eylûl 2025 târihi îtibâriyle: 76,34 Reşad altını x 33.000 = 2.519.220.-TL!] Aynı hesâbla, Âfet Hanım’ın aylık geliri ise, bugünki kıymeti îtibâriyle, (800 : 13,1 =) 61,07 x 1560 = 95.269,2.-TL’dir. En düşük maaş olan 100.-TL bile, bugün (100 : 13,1 =) 7,63 Reşad altını x 1.560.-TL hesâbıyle: 11.902,8.-TL’dir. Bu son meblâğ dahi, günümüzde ancak yüksek mêmurların alabildiği bir maaştır…
Binâenaleyh “Tek Adam”, Çankaya Hanımları”nın en azından belli başlılarının refâhını têmînât altına alarak vefât etmişti…
Buna rağmen, Yeni Söz’ün 22 Haziran 2018 ilâ 5 Ağustos 2018 târihli nüshalarında tefrika edilen “Mustafa Kemâl’in Âilesi Dîndâr mıydı?” başlıklı makâlemizde, ağabeyinden intikal̃ eden –kendi beyânına istinâden- yarım milyonluk mîrâsın büyük kısmını çarçur eden Makbûle Hanım’ın, 1947 Eyl̃ûl̃ ve Aralık aylarında, yâni “Millî Şef” devrinde, iş başındakilere gönderdiği iki mektubda, kendisine İş Bankası hisselerinden bağlanan bin liralık aylık maaşın satın alma gücünün, geçen on senede, enflasyon sebebiyle düştüğünü, hâlbuki ağabeyinin, Hük̃ûmete, kız kardeşinin refâh içinde yaşatılması tâlimâtı verdiğini, ayrıca hasta olduğunu ileri sürerek kendisine ilâve maaş verilmesi talebinde bulunduğunu ve 18 Şubat 1948 târihinde çıkarılan bir şahsî kânûnla, şehîd yetîmlerine 2 ilâ 50.-TL ve 1. TBMM Âzâlarına dahi 300.-TL maaş verilen bir devirde, kendisine, “vatanî hizmet tertîbi”nden 1.000.-TL ilâve maaş bağlandığını îzâh etmiştik.
Âlâyişli bir bağış
1937 Haziranında, “Tek Adam”, Başvekâlet makamına bir tezkere göndererek ekli listedeki çiftliklerini Hazîneye bağışladığını bildiriyordu. Başvekîl İsmet İnönü de, aşağıdaki tezkereyle, bağışı, TBMM Riyâsetine iletti:
“B.M.M. Yüksek Reisliğine,
“Reisicumhur Atatürk, tasarruflarında bulunan çiftliklerini Hazineye ihdâ buyurduklarını, melfûf tezkere ile tebliğ buyurmuşlardır. Devletin ziraat politikasında ve memleketin ziraî inkişafında mühim âmil olacak kıymet ve ehemmiyette olan bu âlicenap hareketi şükranla Yüksek Meclisin ıttılâına arz ederim.” (Soyak 1973: II/690’dan naklen)
13 Haziran 1938 târihli Akşam’ın haberine nazaran, bağış mevzûu olan mallar, hülâsaten şunlardı:
“Ankarada Orman ve Tarsusta Piloğlu çiftlikleri ve tesisatı ki 154.729 dönüm arazi ve 51 bina, bira, malt, buz, soda ve gazoz, deri, ziraat âletleri ve demir fabrikası, biri Ankarada, diğeri Yalovada süt fabrikaları, gene biri Ankara ve diğeri Yalovada vâsi yoğurt imalâthaneleri, şarab imalâthanesi, elktrikle işler bir değirmen, İstanbulda bulunan çeltik fabrikası, kaşar, beyaz peynir ve tuzlu yağ yapan imalâthaneler, Ankara ve Yalova tavuk çiftlikleri, Yalovada iskele ve liman tesisatı, üçü Ankarada, ikisi İstanbulda beş satış mağazasının bütün tesisat ve demirbaşları, 13.100 baş koyun, 443 sığır, 69 İngiliz, Arab, Macar, yerli ve bunların melezleri koşum ve binek atları, 58 çoban merkebi, 2450 tavuk, 16 adet traktör, 13 harman ve biçer döğer makinesi ve bilcümle ziraat işlerini görmekte bulunan ziraat âlât ve edevâtının tamamı, 32 tonluk bir adet deniz motörü, Yalova Çiftliğinde 5 adet çiftliklerin nakliye işlerinde çalıştırılan kamyon ve kamyonet, 2 adet çiftliklerin umumî servislerinde çalıştırılan binek ve yük arabası.”

Zâten aslında Millete âid olan malların, büyük âlâyişle, Millete bağışlanması ve Kemalist Propagandanın gözbağcılığıyle yine Milletin borclu çıkarılması…
***
Meclis Riyâseti tarafından “Tek Adam”ın tezkeresi ve Hazîne’ye hediye ettiği mallar listesi okunduktan sonra, evvelâ Başvekîl İnönü ve onu tâkîben 13 Meb’ûs kürsüye gelerek, bir taabbüd tavrıyle, “Büyük Halâsk̃âr”a şükrânlarını arzettiler.
“Büyük Hal̃âskâr”, çiftlikleri, Fırkası nâmına işletip geliştirmiş
İnönü’ne nazaran, her işinde bir fevkal̃âdelik olan “Büyük Halâsk̃âr”ın muazzam çiftlikler kurmasında da nice hikmetler saklıymış ve o, bunları, aslında Fırkasının bir emâneti gibi işletiyor, büyütüyormuş; şimdi Kemalist Fırka ile Devlet aynı şey demek olduğuna göre, bunları Hazîne’ye bağışlamakla, aynı zamânda Fırka’ya devretmiş oluyormuş; devretmesinin sebebi de, bunların, köylü için bir nümûne ve mekteb vazîfesi görmesinin, artık Devlet eliyle daha kolay têmîn edilebilecek olmasıymış; bütün vatandaşlar, bu âlicenablık karşısında şükrân duymalılarmış; onu tebcîl etmek, Vatanı ve Milleti tebcîl etmek demekmiş, çünki bunlar aynı şey demekmiş:
“Muhterem arkadaşlar! Şimdi büyük sevinç ve heyecanla dinlediğimiz Atatürkün teberruu, yüksek kıymeti üzerinde ehemmiyetle durulacak çok mühim bir hadisedir. Yüksek heyetinizin ve bütün memleketin dikkatini celbedecektir ki hazineye intikal etmekde olan bu çiftlikler, değeri milyonlar ifade eden bir servet halindedirler. Bu çiftlikleri, Atatürk, senelerdenberi şahsî tasarrufu ve bilhassa şahsî emeğile vücuda getirmiştir.
“Anadolu ortasında herkesin buradan nasıl bir mamure çıkacağına bedbin bir nazarla baktığı bir sırada, bütün memleket gibi Anadolu ortasında da ilimle ve çalışma ile büyük mamure ve vatandaşlar için büyük servet temin olunabileceğine şahsan misal vermek hevesi senelerdenberi kendisini işgal etmekte idi. Çiftliklerin maddeten olan yüksek kıymetleri ancak bu kanaat ile ve şahsî çalışma ile temin edilmiştir. Bu eserler meydana çıktıktan ve yüksek değerde oldukları anlaşıldıktan sonra Atatürk[ün] bunların maddî kıymetlerine bir lâhza bakılmaksızın [bakmaksızın] onları kâmilen devletin istifadesine terk etmesi, bütün vatandaşların bu nokta üzerinde dikkatlerini ve şükranlarını celbetmeye lâyık görülecektir. (Şiddetli alkışlar, yaşasın sesleri.)
“Atatürk, her türlü şahsî menfaatlerin, kendi şahsına teveccüh edecek her türlü faydaların daima üstünde kalmış ve daima üstünde kalacak olan millî varlıktır! (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.) […]
“Bu çiftlikleri Atatürk C. H. Partisinin malı olarak saklıyordu. Şimdi hazineye terk etmesi, bir defa çiftliklerin köylüler için bir mektep, teşvik edici bir vasıta halinde kullanılması devlet elinde amelî noktai nazardan daha kolay ve daha mümkün olacağını ümit etmesindendir.
“İkincisi, Cumhuriyet Halk fırkasının bugün memlekette faaliyeti hükûmetten ayrı bir siyasî teşekkül olmaktan çıkmış, hükûmetle mümteziç milletin ve devletin müşterek bir müessesesi haline girmiş olmasındandır. Bununla Atatürk devleti, fırkasını farketmiyerek, fırkaya ait olan, fırkaya olması düşünülmüş olan malların hazineye iadesinde ayrıca bir âlicenaplık göstermiştir ki bu da mensup olmakla müftehir olduğumuz C. Halk Partisinin bütün efradı için [bütün efrâdına] ancak haz, şeref, sevinç verecektir. (Alkışlar.)
“Atatürk, bize bir defa [daha] kendi huzur ve rahatının, vatandaşlarının refahında olduğunu söylüyor. Atatürk bize bir defa [daha] kendi şan ve şerefinin, vatanının şan ve şerefinde ve kudretinde olduğunu gösteriyor.
“Arkadaşlar! Milletin karşısında sizin yüksek hissiyatınıza tercüman olarak biz de söylüyoruz ki Atatürk, bizim en kıymetli hazinemizdir! Onun şan ve şerefini biz vatanın kudreti ve şan ve şerefi sayıyoruz! (Bravo sesleri, sürekli alkışlar.)” (Akşam, 13 Haziran 1937, ss. 1 ve 7)