
(TBMM Albümü, 1. Cilt: 1920-1950, Ankara: TBMM Yl., Haziran 2010, s. 422)
Solda, Vâli Zühtü Durukan’ın (İzmir, 1888 – İstanbul, 11.1.1964) Erzurum’daki “Şapka Fâciâsı” yıllarında çekilmiş bir resmi (resim altı yazısı: “Konya Meb’ûsu Zühdü Bey”)… (https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/21914; 19.9.2025) Erzurum’daki büyük “muvaffak̆iyetini” takdîren, “Mutlak Şef”, onu, 1927’de Konya Meb’ûsu tâyîn etti ve o, hizmetlerine mük̃âfât olarak, siyâsî kariyerine, 1931’den 1946’ya kadar, Samsun Meb’ûsu sıfatıyle devâm etti… Bu zulüm maşaları ne zamân muhâkeme edilecekler?
***
Vâliye derd anlatmak için nümâyiş yapan mâsûm halktan üç kişiyi katlettiler!
Pırtın İmâmı Abdülmecîd Efendi, Vâliliğin merdivenlerine çıkıp: “- Bu askerler bizim evlâdlarımız! Dayılarını, emmilerini vuracak hâlleri yok her hâl! Bu iş hâllolmadan gitmiyeceğiz!” sözleriyle halkın talebi dikkate alınıncaya kadar dağılmıyacakları cevâbını verir.
Bunun üzerine, Jandarma Kumandanı, askerlerine, ihtâr ateşi açılması emrini verir. Halk, bir ânda dehşete kapılıp kaçışmıya, meydanı terk etmiye başlar. Bu arada halktan üç kişi askerlerin açtığı ateşle ölmüş, bir jandarma da, halkın attığı bir taşla yaralanmıştır…
Jandarma Kumandanı, nümâyişteki elebaşıları yakalatmış, ilk ânda 27 kişi nezârethâneye atılmıştır. Bilâhare, Vâli Zühtü Durukan ile Tatar Hasan Paşa’nın hazırladıkları bir listeye göre, yakalanıp nezâret altına alınanların sayısı 114’e yükselmiştir. Bunların bir kısmı, hâdiselere hiç karışmıyan ve şehrin eşrâfından olan kimselerdir.
25 Kasım 1925 Çarşanba günü, Kemalist Hük̃ûmet, Erzurum’da örfî idâre îlân etmiş, böylece insanların hayât veyâ memâtı hakkında iki kişi sal̃âhiyetli kılınmıştır: Vâli Zühtü Durukan ve Müstahkem Mevk̆i Kumandanı Tatar Hasan Paşa…
İki gaddâr zulüm maşası
26 Kasım 1925 Perşenbe akşamından îtibâren, Kemalist İk̆tidârın bu iki temsîlcisi, Vâlilikde kafa kafaya verirler ve evvelden hafiyelerin verdiği bilgilere dayanarak bertaraf edilmesini pl̃anladıkları ve bu pl̃ana göre nezâret altına aldırdıkları şahısların muhâkemesine başlarlar… Bunlar, tamâmen göstermelik muhâkemelerdir. Ortada ne ciddî bir tahk̆îkat var, ne müddeiumumînin iddiânâmesi, ne maznûnun müdâfaanâmesi… Bu iki kişi, peş peşe onlarca insanı ipe gönderirler… Peki ne cürüm işlemişlerdir? Devlete karşı silâhlı isyâna mı kalkışmışlar, ihtilâle mi teşebbüs etmişler, adam mı öldürmüşler? Mes’ele nedir? Bütün mes’ele, kendilerine cebren “şu menhûs şapkanın” giydirilmesine, yânî Temel İnsan Hak ve Hürriyetlerinin çiğnenmesine îtirâz etmiş olmalarıdır! Bu îtirâzı da medenî ölçüler içinde yapmıya çalışmışlar, ancak muhâtablarının küstâhlık ve pervâsızlığı karşısında bir ân kendilerini kaybedip Vâlilik binâsını taşlamak gibi bir taşkınlıkta bulunmuşlardır!

(Darıcı 2013: 179)
***
Erzurum’daki Şapka Zul̃mü kurbanlarının listesi
Sabataî İstibdâdı tarafından, -Anadolu halkının tâbiriyle- bir “k̃âfir lengeri” uğrunda heder edilen canlar, Rize’de olduğu gibi Erzurum’da da onlarla sayılıyor… Bunların -elimizdeki mahdûd kaynakların mukâyesesiyle tesbît edilebilen- isimleriyle aşağıdaki listeye ulaşılmaktadır.
- Hâdisenin ilk günü öldürülen üç kişinin ismi, mechûl̃ kalmıştır…
- 27 Kasım 1925, Cuma günü îdâm edilen ilk üç kişi (Darıcı 2013: 153):
6 K̃ânûn-i Evvel (Aralık) 1341 (1925) târîhli Cumhûriyet’in listesinde altı kişinin ismi geçmektedir -ki bunları, Darıcı’nın listesiyle mukâyeseli olarak aşağıda tekrâr zikrediyoruz-; fakat, aynı gazetenin 29 Kasım 1925 târîhli nüshasında (en azından Tunçay’ın naklettiği kadarıyle) îdâm edildikleri haberi verilen ilk üç kişinin isimleri zikredilmemektedir; Darıcı’nın tesbît ettiği isimlerle mukâyese edince, îdâm edilen ilk üç kişinin, ismi verilen altı kişiden üçü olduğu anlaşılmaktadır; yâni Cumhûriyet, sâdece altı kişinin îdâmını haber yapmış, dîğerlerinden (bu kaynaklardan tâk̆îb edebildiğimiz kadarıyle) bahsetmemiştir.
• Pırtın İmâmı Abdülmecîd (Gürcü Kapısı’nda) (Cumhûriyet’e göre, “G̃âvur İmâm” Abdülmecîd);
• Hızarcı İsmâil (Gürcü Kapısı’nda) (Cumhûriyet’e göre, îdâm edilmedi; 10 sene hapisle cezâlandırıldı);
• Kullebî Âkif Ağa (Kendi konağının bahçesinde, bir ağacın dalına asılarak) (Cumhûriyet’in yukarıdaki listesine göre, “Gaffarzâde veyâ Gülabiağaoğlu Âkif”).
• 27/28 Kasım 1925 Cumartesi (Darıcı 2013: 181, 174):
• Taş Anbarlar Mevk̆ii: Çulfa Mahmûd Nedîm Efendi;
• Erzincan Kapısı: Bakkal K̃âzım Ağa’nın oğlu İsmâil;
• Kevelciler: Fırıncı Halîl Efendi (Cumhûriyet’e göre, Kahveci Halîl);
• Gürcü Kapısı: Bayburtlu Amele İsmâil ve Gez Mehleli İyi Sesli Hâfız;
• Taş Anbarlar Mevk̆ii: (Çulfa Mahmûd Nedîm Efendi’yi tâk̆îben şu mazl̃umlar:) Demirci Edhem Usta (Cumhûriyet’in listesinde de mezkûr), Manav Hacı Ali (Cumhûriyet’e göre, Bakkalbaşı Hacı Ali), Manav Hacı Ârif, Demirci Şevk̆î, Eşlekçi K̃âmil, Tütüncü Karga Memmet ve Şalcı Şöhret Bacı.
• Aşağı Mumcu Mahallesi (1/2 Aralık 1925 gecesi): Gaciroğlu Osman Efendi.
• Tebrîz Kapısı Mevk̆ii (1/2 Aralık 1925 gecesi): Hacı Ali Gâlib Efendi.
• Hoca Hacı Osman (Cumhûriyet’in listesinde var, Darıcı’nın listesinde yok; Darıcı’nın Erzurum’un bir kazâsından gelip hâdiselere önayak olanlar arasında zikrettiği –s. 95- Hoca Osman ve Hoca Mehmed kardeşlerden birincisi olsa gerek).
• Kırbaşzâde Fevzî Bey (4 Aralık 1925, Cumâ günü –Darıcı 2013: 190-).
Yekûn: 22 kişi.
Vâli Zühtü Durukan ve Tatar Hasan Paşa, evvelâ üç kişinin îdâmına hükmettiler. Bunlar, Pırtın İmâmı Abdülmecîd Efendi, Hızarcı İsmâil ve Kullebî Âkif Ağa idi.
Zâlimlerin delîlsiz “câsûs” ithâmı
Pırtın İmâmı Abdülmecîd Efendi, Başvekîl İsmet İnönü’nün, TBMM’de, hâdiseyi saptırmak için, “câsûslukla şöhret yapan nümâyişçiler” ithâmıyle lekelemiye çalıştığı zümreye dâhil edilen bir şahsıyettir. Sormazlar mı: Pekâlâ şimdiye kadar aklınız neredeydi? Ermeniler hesâbına çalışanları nîçin îdâm etmediniz? Siz ki “bir lânetli şapka” uğruna nice insanımızı darağacında sallandırdınız! Hiç olmazsa, bu câsûsun imâmlık yapmasına neden mâni olmadınız? Üstelik, behey müfterîler, şâyed öyleyse adamın câsûs olduğuna dâir delîliniz nerede? Onun câsûs olduğunu isbât siz müddeîlere mi, yoksa mâsûmiyetini isbât o ithâm edilen mazl̃ûma mı düşer?
Asılanlardan Hızarcı İsmâil, bir gâzîdir
Gürcü Kapısı’nda Abdülmecîd Efendi ile berâber darağacına çekilen Hızarcı İsmâil ise, bir gâzîdir ve Ermenilerle mücâdele edilirken gösterdiği büyük yararlıklardan dolayı kendisine madalya verilmiştir. İki kardeşi de Millî Mücâdelede şehîd düşen ve ebeveynini de kaybeden adamcağıza, Harbden sonra Devlet sâhib çıkmamış, o da, işsiz kalınca, işi kabadayılıkla geçinme yoluna dökmüştür.
İnsanlıktan nasîbini almamış mahl̃ûklar, Kullebî Âkif Ağa’yı, Konağının bahçesinde, çoluk çocuğunun gözü önünde astılar!
Kullebî Âkif Ağa, hayvan ticâreti sâyesinde bir hayli zengin olmuş bir tüccardır. Servetiyle, Emirşeyh Mahallesinde –bugün de ayakta olan- bir konak yaptırmış ve güzel bir fayton satın almıştı. (Darıcı 2013: 148)

(Darıcı 2013: 148)
Tatar Hasan Paşa tarafından Konağının bahçesinde, eşinin ve çocuklarının feryâdları arasında bir ağacın dalına asılarak şehîd edilen mazl̃ûm: Kullebî Âkif Ağa…
***
“Ermeniler Erzurum’dan çekilirken katliâm yapmış, Kullebî Âkif Ağa’nın iki kardeşini de şehîd etmişlerdi.” (Darıcı 2013: 11) Kullebî Âkif Ağa, 24 Kasımda îtirâzcıların yaptığı nümâyiş sırasında şehirde değildi; çiftlik evindeydi. Buna rağmen Örfî İdâre Cuntası, onu da mimlemiş ve tasfiye edilmesine karâr vermişti. Arandığını haber alınca, âilesiyle vedâlaşıp şehirden kaçmak için konağına gelmiş, fakat hafiyeler tarafından ihbâr edilmiş ve konağında ele geçmişti. Tatar Hasan Paşa, onun, konağında yakalandığını haber alınca, alelacele oraya intikâl̃ etmiş ve derhâl konağın bahçesinde asılmasını emretmiştir. Kendisinin iki rek̃at namaz kılma talebi de kabûl edilmemiş, ağzından duâlar dökülürken, karısının ve çocuklarının feryâdları arasında, bahçesindeki bir ağacın dalına atılan kemendle asılarak şehîd edilmiştir!