Bir önceki yazımızda vurguladığımız önemli bir hususu, hatırlatarak bu haftaki yazımıza devam edelim: ‘’İsrail, vaadedilmiş topraklara erişmek istiyor. Eskiden bu amacını gizliyordu ama şimdi gizlemiyor. ‘’Davut Koridoru’’ bu amacın bir parçasıdır. Bu nedenle istikrarsızlığı olabildiğince tüm bölgeye yaymak istiyor. Türkiye ise, bölgede barış ve istikrarı sağlamak istiyor. Bu durumda savaşın finali, İsrail ile Türkiye arasında olacaktır. Bunun ne zaman olacağını bilmiyoruz ama bu savaşın olacağı kaçınılmaz görünüyor. Onun için Türkiye bu savaşa kendini çok ama çok ciddi hazırlamalıdır.’’
Türkiye’nin İsrail ile savaşma ihtimali Ankara’nın tercihi değil, İsrail’in saldırgan tutumundan kaynaklanan bir zorunluluk olacağını özellikle vurgulamak isterim. Nitekim İsrail’e güvenlik konularında danışmanlık yapan ‘’Nagel Komitesi’nin’’ hazırladığı raporda: ‘’Türkiye İran’dan daha büyük bir tehdidtir’’ demiş ve ‘’İsrail’in Türkiye ile savaşa hazırlanmasını’’ önermişti. Bir başka İsrail yayın kuruluşu: ‘’Türkiye ile İsrail askeri bir çatışmanın pratik bir olasılık haline geldiği yeni bir döneme doğru ilerlediğini’’ yazmıştı. (24 Şubat 2025-İsrael Hayom)
Görüldüğü gibi Türkiye ile savaşmaya hazırlanan İsrail’dir. Bu nedenle Türkiye, gücünün çok üzerinde askeri bir güç oluşturmak zorundadır. Askeri güç, tek araç olmasa da bağımsızlığın ve güvenliğin korunması için en etkili araç olduğunu belirtmemiz gerekir.
İsrail’in saldırgan tutumu sadece Türkiye için değil, tüm bölge ülkeleri için tehdit oluştururken, diğer ülkelere de zarar vermektedir. Bu bakımdan Türkiye, İsrail’in bu saldırgan tutumunu en etkili bir şekilde tüm dünyaya anlatmalıdır. Ayrıca toplumu da bu konuda doğru bilgilendirerek hazırlamalıdır.
İsrail’in temel amacı, Türkiye’nin kendi potansiyeline erişmesini engellemektir. Türkiye’nin potansiyeline erişme mücadelesi, partiler üstü milli bir meseledir. Toplum, İsrail’in Türkiye’nin aleyhinde nasıl alıştığını bildiği zaman, İsrail karşı mücadele etmek için her türlü fedekârlığa katlanır.
Zira milletimiz farklı siyasi görüşlere sahip olsa da ülkesine yönelmiş herhangi bir dış tehdit karşısında devamlı devletinin yanında durmuştur ve durmaya devam edecektir. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, milletimizin ülkesine, vatanına duyduğu bağlılıktır. Bu bağlılık gelecek ile hayatını sürdürdüğü, köklerini saldığı toprak arasındaki ilişkinin sonucudur. İkincisi ise, bir millete, bir medeniyete, bir bütüne ait olma duygusudur. Bu duygu hangi siyasi partiye mensup olursa olsun top yekûn milletimizin her bir ferdinde vardır. Bu bakımdan siyasetçi, yazar, akademisyen, sanatçı kısaca topluma konuşan herkese düşen en önemli görev, bu duyguyu korumak hatta daha da derinleştirmektir. Zira bu duygu Türkiye’nin manevi gücüdür.
İsrail, kuruluşundan beri hiçbir insani değere saygı duymadı ve bundan sonra da duymayacaktır. İsrail’in saygı duyduğu tek şey güçtür! Onun için İsrail’i saldırgan tutumundan vazgeçirecek tek şey, Türkiye’nin caydırıcı bir güce sahip olmasıdır.
Caydırıcı güçten kastımız sadece askeri güç değildir. Caydırıcı güç, ekonomik, siyasi, askeri, coğrafi ve nüfus gibi tüm unsurların bir araya gelmesi ile oluşur. ‘’Ne Yapmalıyız?’’ sorusuna cevabımız: caydırıcı güç unsurlarının tümünü bir araya getirecek stratejiler geliştirmektir.