Son birkaç aydır deli gibi kitap kargoları geliyor eve. Oğlumu iş, spor dışında kalan vakitlerinde yatağında kıvrılmış kitap okurken ya da gece okurken ışıklar açık, kitaplar yastığının üstünde kendisi geriye çekilip uyumuş şekilde sıkça bulmaya başladım. Yoğun temposuna rağmen uyumak yerine birkaç sayfa daha olsun okumayı tercih ederken bedeninin yorgunluk ve uykusuzluğa dayanamadığını görüyorum.
Bir anne olarak evladının mutluluğundan başka her şeyi ikincil yere konumlamak alınyazısı olduğundan, oğlumu böyle bulunca karışık duygular yaşıyorum. Hatta bu satırları yazarken burnumun direğinin de hafiften sızladığını sizlerle paylaşmaktan da imtina etmeyeceğim. Hafif, derinden gelen köklü bir sızı…
Eskiden ama çok küçükken bazı şeyleri kelimelerin sihirli dünyasına özgü zannederdim. Yaşamadan, tecrübe etmeden, görmeden, temaşa etmeden bazı betimlemelerin sadece güzel edebi cümleler inşa etmek için yan yana getirildiğini, amacın insanları etkilemek olduğunu düşünürdüm. Yani sadece kelimeleri estetize ederek insanların duygu dünyalarını etkilemek olduğuna inanırdım. Ne kadar çok zan içindeyiz değil mi?
Her geçen gün büyüdükçe bazı şeyleri daha iyi anlamaya, görmeye başladım. Tıpkı herkes, hepimiz gibi. Elbette anlama ve öğrenme sürecimiz hayatımızla birlikte devam edecek. Zaten öğrenmeden vazgeçen kişi artık ölmüştür, sadece ölümlü değildir
Edebiyatla birlikteliğim anlama ve anlamlandırma sürecinde bana önemli bir arkadaşlık ederken elbette tecrübelerimi de zenginleştirdi. Yazılan ile gerçekliğin ayrıştığı çok az şey olduğu, kalemin esas vazifesinin hayatı, insanı yansıtmak olduğunu daha pek küçük yaşlarda öğretti. İşte burun direğinin sızlaması ifadesinin bir metafor değil hayatın, gerçekliğin, insanın ta kendisi olduğunu da bu sürecin içerisinde yer aldı.
O kadar çok sebepten dolayı sızlıyordu ki insanın burnu, hayret ediyordum. Sevgi, merhamet, endişe, acı, hüzün ve daha birçok duygu insanın tam da burnunun direğinde varlık buluyordu. İnsanın yaşadığı fiziksel olay ancak bu kadar betimlenebilirdi. İşte oğlumun kitaplarından bahsederken sızlayan burnumun direği içinde ne karışık ve yoğun duygular taşıyordu öyle!
“Elbette acı çekeceksiniz, bu görmenin bedelidir!” diyen İrvin Yalom geliyor aklıma sonra bilmenin getirdiği yük ve yalnızlık… kitap kargolarından çıkan felsefi, psikolojik kitaplarını gördükçe sayısalcı oğlumun bilme ve öğrenme yolundaki yolculuğuna tanıklığım artıyor. Kitaplar, felsefe, sosyoloji, kuramlar, psikoloji, insan, toplum, acı, kalıplar, ütopya, cehalet, yargılar; burunum direği iyice sızlıyor anne…