Geçen hafta Suriye'deydim. Çok soğuk bir sabahın erken saatlerinde Çobanbey gümrük kapısından giriş yaptık.
Geçen hafta
Suriye’deydim. Çok soğuk bir sabahın erken saatlerinde Çobanbey gümrük
kapısından giriş yaptık. Halep’e varıncaya kadar yol boyunca gördüğümüz sadece
yıkılmış şehirlerden ibaretti. Ağır hasarlı binalar ve enkazlarla dolu, savaşın
ağır yükünü omuzlamış bir ülkenin çoğu ismi ayağa kalkana kadar bir tabeladan
ibaret olan kentlerine ulaşmamızı sağlayan karayolunda ilerliyorduk. Halep'in
70 kilometre güneyinde, Suriye'nin kuzeybatısında tarihî bir şehir;
Ma'arretü'n-Nu'man’da durduk. Yıkık minaresine bakakaldığımız caminin yerle bir
olmuş vaziyeti hepimizi derinden üzdü. Etrafta insan yoktu, hatta kuş, kedi,
köpek dahi yoktu. Savaş sırasında stratejik bir önemi bulunan bu şehir de tıpkı
Hama, Humus, Yermuk Kampı ve diğer şehirler gibi atom bombası ile yok edilmişe
benziyordu. Başkent Şam ile Halep'i birbirine bağlayan anayol üzerinde olduğu
için kilit bir rol oynayan Ma'arretü'n-Nu'man’dan ayrılıp yolumuza devam ettik.
Halep’e vardığımızda öğlen vaktiydi. Sadullah Cabiri meydanında çocuklar ve
gençler neşeyle geziyor, seyyar satıcılar günlük iaşelerini çıkarmak için
çalışıyordu. Türkiye'nin 80'lerden kalma elektrik diğeri ve kablolarla
çevrili sokaklarına benzer mahallelerinde göze çarpan bahçe balkonlu eski püskü
evlerde yaşam belirtisi yok gibiydi. Cuma olduğu için dükkanlar kapalıydı.
127 yaşında bir Osmanlı
Babül
Farac'ta gezinirken 127 yaşında olmasına rağmen hala sapasağlam ayakta duran
bir Osmanlı eseri karşıma çıktı. 1535'te İran seferinden dönerken Halep'te
konaklayan ve olduğu yere çeşme yaptıran Kanuni Sultan Süleyman eseri zaman
içerisinde harap olmuş, 1898'de Sultan Abdülhamid o çeşmenin üzerine bir saat
kulesi inşa ettirmişti. Bu saat kulesine ilişkin hiçbir bilgi yoktu fakat
kitabeleri eserin tüm hikayesini anlatıyordu. Osmanlı Türkçesi bildiğim için
okudum ve ecdadımla bir kere daha gurur duydum. Hava kararmadan ikindi vaktinde
Halep Kalesi'ne vardık. Resmen bir cümbüş yaşanıyordu. Halep halkının gözlerinde umut ışıkları
yanıyordu. Zalim Esed rejiminin sona ermesiyle Suriye'nin her köşesine adeta
bahar gelmişti. Vakit kaybetmeden Şam'a geçtik. Emevi Camisine girdiğimiz andan
itibaren sanki Osmanlı döneminden bir güne ışınlanmış gibi hissettim kendimi...
Suriye ile ilgili anlatacağım, yazacağım çok şey var lakin köşe yazısına
sığmaz, nasip olursa kitap olarak tarihe not düşmek istiyorum.
İçimizi yakan bir facia
Sabaha kötü
bir haberle uyandık. Bolu Kartalkaya'da yanan otelde 66 vatandaşımızı yitirdik.
Facia ve ihmalin sorumluları mutlaka cezalarını çekmeli fakat hem yitip giden
canlar hem de arklarında bıraktıkları ailelerinin derin acısı yüreklerine ateş
düşürdü. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilerim...