0

Gidiyoruz, aslında kutlu bir geliştir bu akış…

Serseri yellerin mavi yokuşlarında…

Jiletli ayazların, barutlu nefeslerin geniz ağrılarında…

Ayasofya gibi bir hayalin yüküyle kamburlaşmış yılların serencamında…

Bacası, vergisi ödenen kömür tüten gecekonduların on beş metrekare odalarında Muhammed'i bir devletin hayalinde ter tuttu umutlarımız…

Unutmayın! Unutmayın ve ümit ediniz ki siz uyurken gecenin kör karanlıklarında karıncanın kalbine kendi zikrini nakşedeni düşünün, usulca, kuytuda…

Mıcır taşlarına bile kendi namının sıfatlarını tanıtan Hakk'ın ölçüsünde demlenen hakikatin çocuklarıyız elbet…

Ve ırmaklar sarsacağız, hayallerimiz nehirler silkeleyecek ve gönüllere kubbe olan kutlu mesajımız düşman donduracak ve kalpleri yeşerecek yetimlerin, Rabbin filizleri rızıklandırdığı gibi…

Zaman ve düşman ateşler salsa da üstümüze, mavi gök gibi serin serin taze haberler gibi, beklenen doğumlar gibi hayat olacağız dava dediğimiz ümide…

Ve müjdeler gibi, sevinçler gibi biçimleneceğiz, ezana özlemler duyanın dünyasına aşk mayalayacağız…

Kimse boynu bükük kalmamalı bizim devletimizde, kirpiler ve kırlangıçlar dahi şiir sarhoşluğunda haz duymalı, haz duymalı ülkemin rüzgarlarında, yamaçlarında, burçlarında…

Hele yetim çocuklarının yüzüne Muhammed Mustafa'nın sevincinin bereketi yansıyıncaya kadar ve biçare annelerin gönül sızısı mutlu bir ezgiyle dininceye değin ve saadetin kımıldamasını görecek kan coğrafyalılar…

Pamuksu ışıklar okşayacak ikbalimizi… Yüzler şükran faslına gebe duracak…

Kelimelerimin tasvirinin kalesini toplar yıkamaz, bozamaz hiçbir korku, inşa edeceğimiz kentlerin duvarlarındaki musmutlu resimleri…

Ve coşku içinde gülen balıkların nehrine bitişik sereceğiz seccademizi ve yaslanacağız o ezeli nura…

Sen ümit edeceksin ve ben davamıza şiirler söyleyeceğim…

Yine dikileceğiz yollara, Halep yeniden Halep olacak ve biz fidanlar dikeceğiz ve Allah'ımız biçimlendirecek o sonsuz kıvrımı…

Mevsimlerimizin canını sıkıyor ve sabilerimizi sürülerimizle birlikte telef ediyor düşman, düşman, sadece düşman, sıfatsız, astarsız ve dümdüz sadece düşman…

Canlarımızı sıkanın canını sıkacağız ve kalplerini kül edecek mezarlarını dar edeceğiz, mezarlarına bile beyaz bayraklar asacağız, günü geldiğinde kabirlerini bile teslim alacağız ve yaklaşıyor o gün… Canlarını çetin çetin sıkacağız ve her gün bir parça daha sıkacağız, aman dileyecekler ve çevrelerinde bir biz kalacağız… Biz adalet olacağız…

İşte o dem akrepler dahi adil bestelerimize muhatap olacak…

Ve sen sevinçler mayala kalbine, haykır 'ey ümidim!' diye diye, kabuğundaki o dünün çocuğu değiliz artık, farkında ol ey vicdansız düşman, artık nükleer kadrajındasın kinimin, hıncımın ve azabımın, ürk ki artık kim kurtaracak seni benim adaletimden…

Devamı gelecek bu sözlerimin; ama asla bu çığlığa şiir demeyeceksin, zehirli akrep bileceksin veyahut saf bir su…

Ne güzel söylemiş bizi: ''Ne kadar da benziyoruz Türkiye'ye…

İşte bu bizim hikayemiz…

Ve ben şiir yazmıyorum, cepheye giden mühimmat diziyorum aslında, sen çeyize gerdanlık say bunu, gencecik kızlarımıza ümit sarmalı…

En iyisi mi sen sancağa övgü say bu serzenişimi…

Zaman akacak ve siz anlayacaksınız neye tekabül ediyor sözlerimiz ve ümidimiz…

Ümidimiz… Ümidimiz…

Gidiyoruz, aslında kutlu bir geliştir bu akış…

Serseri yellerin mavi yokuşlarında…

Jiletli ayazların, barutlu nefeslerin geniz ağrılarında…

Ayasofya gibi bir hayalin yüküyle kamburlaşmış yılların serencamında…

Bacası, vergisi ödenen kömür tüten gecekonduların on beş metrekare odalarında Muhammed'i bir devletin hayalinde ter tuttu umutlarımız…

Unutmayın! Unutmayın ve ümit ediniz ki siz uyurken gecenin kör karanlıklarında karıncanın kalbine kendi zikrini nakşedeni düşünün, usulca, kuytuda…

Mıcır taşlarına bile kendi namının sıfatlarını tanıtan Hakk'ın ölçüsünde demlenen hakikatin çocuklarıyız elbet…

Ve ırmaklar sarsacağız, hayallerimiz nehirler silkeleyecek ve gönüllere kubbe olan kutlu mesajımız düşman donduracak ve kalpleri yeşerecek yetimlerin, Rabbin filizleri rızıklandırdığı gibi…

Zaman ve düşman ateşler salsa da üstümüze, mavi gök gibi serin serin taze haberler gibi, beklenen doğumlar gibi hayat olacağız dava dediğimiz ümide…

Ve müjdeler gibi, sevinçler gibi biçimleneceğiz, ezana özlemler duyanın dünyasına aşk mayalayacağız…

Kimse boynu bükük kalmamalı bizim devletimizde, kirpiler ve kırlangıçlar dahi şiir sarhoşluğunda haz duymalı, haz duymalı ülkemin rüzgarlarında, yamaçlarında, burçlarında…

Hele yetim çocuklarının yüzüne Muhammed Mustafa'nın sevincinin bereketi yansıyıncaya kadar ve biçare annelerin gönül sızısı mutlu bir ezgiyle dininceye değin ve saadetin kımıldamasını görecek kan coğrafyalılar…

Pamuksu ışıklar okşayacak ikbalimizi… Yüzler şükran faslına gebe duracak…

Kelimelerimin tasvirinin kalesini toplar yıkamaz, bozamaz hiçbir korku, inşa edeceğimiz kentlerin duvarlarındaki musmutlu resimleri…

Ve coşku içinde gülen balıkların nehrine bitişik sereceğiz seccademizi ve yaslanacağız o ezeli nura…

Sen ümit edeceksin ve ben davamıza şiirler söyleyeceğim…

Yine dikileceğiz yollara, Halep yeniden Halep olacak ve biz fidanlar dikeceğiz ve Allah'ımız biçimlendirecek o sonsuz kıvrımı…

Mevsimlerimizin canını sıkıyor ve sabilerimizi sürülerimizle birlikte telef ediyor düşman, düşman, sadece düşman, sıfatsız, astarsız ve dümdüz sadece düşman…

Canlarımızı sıkanın canını sıkacağız ve kalplerini kül edecek mezarlarını dar edeceğiz, mezarlarına bile beyaz bayraklar asacağız, günü geldiğinde kabirlerini bile teslim alacağız ve yaklaşıyor o gün… Canlarını çetin çetin sıkacağız ve her gün bir parça daha sıkacağız, aman dileyecekler ve çevrelerinde bir biz kalacağız… Biz adalet olacağız…

İşte o dem akrepler dahi adil bestelerimize muhatap olacak…

Ve sen sevinçler mayala kalbine, haykır 'ey ümidim!' diye diye, kabuğundaki o dünün çocuğu değiliz artık, farkında ol ey vicdansız düşman, artık nükleer kadrajındasın kinimin, hıncımın ve azabımın, ürk ki artık kim kurtaracak seni benim adaletimden…

Devamı gelecek bu sözlerimin; ama asla bu çığlığa şiir demeyeceksin, zehirli akrep bileceksin veyahut saf bir su…

Ne güzel söylemiş bizi: ''Ne kadar da benziyoruz Türkiye'ye…

İşte bu bizim hikayemiz…

Ve ben şiir yazmıyorum, cepheye giden mühimmat diziyorum aslında, sen çeyize gerdanlık say bunu, gencecik kızlarımıza ümit sarmalı…

En iyisi mi sen sancağa övgü say bu serzenişimi…

Zaman akacak ve siz anlayacaksınız neye tekabül ediyor sözlerimiz ve ümidimiz…

Ümidimiz… Ümidimiz…