Güzel bir muhacir kızı. Mülkiyedeki iki kız öğrenciden biri. Etrafında dolaşan aşıklar. Bir sınıfta iki aşık şair! Bu nasıl bir denk geliş? Cemal Süreyya ve Sezai Karakoç arasındaki aşk rekabeti Cemal Süreyya’ya bir harf kaybına yol açıp Cemal Süreya’ya dönüşmüş olsa da aşkın kazananı olmamış! Yıllar yılı, on yıllarca Mona Roza şiirinin kimliği, kim olduğu üzerine çeşitli varsayımlarda bulunmuş, geçen yıl Muazzez Akkaya’nın verdiği röportaj ile varsayımlar netliğe kavuşmuştu.

Röportaj, anlatılan hikayelerin çoğunun doğru olduğunu gösterirken belki de de eşine çok az rastlanır biçimde bir şiirin yazıldığı kadının kimliği netleştiği gibi ilham sahibesinin ağzından da hem şiire hem de şairlere ait tanıklıklara imza atmıştı… şairlerin, kelimelerin sihirli gücüne dönüştürdükleri şiirlerle bir genç kızın kalbini fethetme çabası sonuçsuz klasa da Türk Edebiyatı ölümsüz bir şiire sahip olmuştu. Aslında daha doğrusu şiirler olmalıydı. Mona Roza bir ilanı aşk şiiri, aleni bir aşk haykırışı, bir aşk deşifresi olurken kim bilir kaç şiire daha ilham oldu, aşk ateşinin kıvılcımını yaktı…

Muazzez Akkaya’nın -şiirdeki astokriş sebebiyle- ismi bilinse de 94 yaşına kadar kendisini gizlemeye çalışması, basınla temas kurmaması bizim gibi kapalı, yargılayıcı ve ataerkil bir toplum için yadırgatıcı değil. Mona Roza nam Muazzez Akkaya da bu cesareti ancak ünlü şair Sezai Karakoç vefat ettikten sonra göstermişti. Bunu yaparken 95 yaşında kendisinin de hayata veda edeceğini bilemezdi elbette. İyi ki bu cesareti gösterebilmişti de edebiyatımız Mona Roza kültünü sahici kaynaklar üzerinden kendisini var etmeye, oluşturmaya, büyütmeye devam ediyor.

Elbette hepimiz bu röportajda Sezai Karakoç’u vefatından kısa süre önce gördüğünü “tanısam bir kahve içerdik” sözüne kendisinden çok hayıflandık. Hayatın gerçekliği hiçbir zaman “keşke” üzerine inşa edilmese de edebiyat gibi sanrı, imge, düş gibi muğlak ve ütopik bir alemden beslendiği için toplumsal bir iç çekiş ve keşkeler bütünü kurduk; keşke…

Hepimizin hayatında da ne kadar çok keşke var değil mi; keşkeler bütünü…

Sezai Karakoç’tan sonra Muazzez Akkaya da hayata hepimizin çoğalttığı keşkeler ile veda ettikten sonra hepimiz kendi içimize kendi hayatlarımıza kendi keşkelerimize baksak neyi, nerede, nasıl düzeltmeyi düşünür ve keşkeleri azaltabilirdik?

Açma pencereni perdeleri çek,

Mona Rosa seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmem için yetecek.

Anla Mona Rosa ben bir deliyim.

Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,

Bende çıkar güneş aydınlığına.

Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.

Seni hatırlatır her zaman bana.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi…