Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Şubat 2022

İslamcılığın kendisiyle yüzleşmesi

Son zamanlarda İslamcılıktan istifa ederek pişmanlıklarını ifade eden insanların sayısında giderek artışlar görülmektedir. İslamcılıktan istifa edip nereye gidildiği biraz çeşitlilik arz ediyor. Kimileri nereye gittiğini söylemiyorlar, kimileri de ben sadece Müslümanım diyerek konumlarını revize etmekle yetiniyorlar.

İslam gerek tarihsel gerekse çağdaş dönemde dünyaya dair iddiaları olan bir dindir. Nitekim Hz. Peygamber (SAV)’in irtihalinin ardından günümüze kadar medeniyete kadar giden yapıların varlığı bir kere İslam’ın iddialarının somut görünümleridir.

Bütün dinler dünyaya karşı (karşıt değil) bir tavır alırlar. Bu, öncelikle dünyanın nasıl kurulacağına dair iddiaları içermektedir. İslam da dünyadaki üç büyük din arasında bu iddiadan uzak değildir. Bunu müslümanların söylemlerinde de takip etmek mümkündür. Bu söylemlere bakıldığında, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. bütün alanları kapsıyor görünmektedir.

Modern zamanlarda müslümanların iddia olarak dünyaya yetememeleri ile birlikte farklı arayışlar kendisini göstermiştir. Müslümanların modern dünyaya yenilmeleri sonucu İslamcılık da İslam’ın dünyaya dair iddialarını sürdüren bir perspektif, düşünce ve harekettir. Elbette kendi içerisinde çeşitlilik barındırmakla birlikte, son kertede İslam’ın tüm dünyaya yetebilecek bir düşünce ve hayat tarzı olduğu iddiasını tekrarlamaktadır.

Osmanlı’nın son zamanlarından günümüze kadar bilhassa modern dünyanın bunalımları karşısında retoriği güçlü bir söylemle kamuya hitap etmiştir. Söz gelimi; 1970’lerden itibaren düşünüldüğünde siyaset alanında başlayarak gündelik kültürel ve toplumsal hayata kadar bu retorikleri modernliğin bunalımları ölçüsünde etkili olmuştur. Bu söylemlerde müslümanların tarımdan kültüre, siyasetten ekonomi ve bilime kadar her alanda mevcut buhranı aşabilecekleri iddiasında olmuşlardır. Bu toplum nezdinde de sempatiyle karşılanmıştır; çünkü toplum nezdinde bu iddialar dinle barışık bir dünya teşebbüsü olarak algılanmışlardır. Hatta bütün zamanlarda İslamcıların kimi “gelenek” düzleminden taşan söylemleri, tartışmalar içinde törpülenerek bir toplumsal zemine oturtulmaya çalışılmıştır.

Bir daha tekrar edelim ki, İslamcılık ile Müslümanlık arasında umum husus ilişkisi vardır. Yani her İslamcı aynı zamanda müslüman iken, her müslüman İslamcı değildir. Bu bağlamda bir entelektüel hareket, düşünce ve perspektif olarak İslamcılık, İslam’ın iddialarını bu konjonktürde ve geliştirdiği söylemlerle ortaya koymaya çalışmıştır.

Burada iki noktanın altını çizmek gerekir. Birincisi, İslamcılığın farklı bir tarzda hareket etmesi tabii ki mümkündü. İkincisi, İslamcılık bugün geldiği noktada başarısız olduğunu göstermiştir. Zira herşeyden önce kapsamlı iddiaları ile olan derin mesafesi açıkça görülmektedir. Bu durumda İslamcılık açısından yapılması gereken öncelikli şey, tarihi ve iddiaları ile yüzleşmek ve kendisini kritik etmektir.

Şimdi bu noktada İslamcılığı pişmanlıkla bıraktığını ifade edenler, öncelikle İslam’ın iddialarının artık olamayacağını mı söylemek istiyorlar? Nitekim postmodern küresel dünyaya açık ve örtük “credo” sunanları gözlemlemekteyiz. Müslüman olmak zaten dünyada başlı başına bir iddia ve yükümlülük sahibi olmak demektir. Dolayısıyla İslamcılığı bırakmak, onu bırakanların yükümlülükten azade olmaları anlamına gelmez. Bir şarkı sözünde geçtiği şekliyle söyleyelim: “Gelmişsin dünyaya katlanacaksın.”

Bir kere İslamcılık terkedilmekle iş bitmiyor. İslamcıların kendileriyle yüzleşerek bunun hesabını ödemeleri gerekiyor. Meseleyi İslamcılık kategorisinden çıkararak tüm Müslümanları kapsayacak şekilde söyleyelim. Tüm dünya insanını siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel anlamda buhrandan ve krizden kurtaracak önerileri müslümanların ilmi ve ameli olarak sunmaları gerekiyor.