İnsan bedeni gıda ve ruhi gıda olmak üzere iki tür gıdaya ihtiyaç duyar. Bedeni gıdalar organların işlevlerini yerine getirmesini, organizmanın biyolojik ve fizyolojik varlığını sürdürmesini sağlarken, ruhi gıdalar da insana yaşama, tahammül etme ve savaşma gücü verir. İnsanın kendisini çevik ve diri tutacak bir ideali, bir ıstırabı ve bir derdi yok ise düştüğünde yeniden ayağa kalma gücünü nasıl ve nereden bulabilir?

Bugün medeni dünyanın tükenmişlik sendromuyla boğuşan insanları, büyük bir hayret ve ibretle, Gazze’nin güçlü ve cesur çocuklarına, insanlarına bakıyorlar. Onlarca yıldır süregelen israil soykırımına nasıl dayandıklarını; direnme gücünü nereden bulduklarını anlamaya çalışıyorlar. Sahi, çocukların sapan taşlarıyla tanklara ve uçaklara direnmesini sağlayan şey nedir?

Tarih kitaplarının anlatmakta yetersiz kaldığı şey savaşlar değil, kahramanların uğrunda can feda ettikleri ideallerdir. Çanakkale’de, mermilere göğsünü siper eden Mehmetçiğin yüreğinde hangi ideal, hangi duygu ve hangi sevgi vardı ki; bunlar uğrunda can feda etti, yaşamaktan vazgeçti. Sevgili Peygamberimizin; “Anam babam sana feda olsun Ey Muhammed” diyen vefalı dostları bu vazgeçiş merhalesine nasıl ulaştılar?

Bugün içtimai hayata bakarsanız; gıdanın bol ve eşyanın oldukça fazla olduğunu pekâlâ görebilirsiniz. Ve yine aynı hayata bakarsanız; idealin, mananın ve iradenin giderek kaybolduğunu da görebilirsiniz. Modern insan bir amaçsızlık ve anlamsızlık krizi içerisinde çırpınıp durmaktadır. Ve milyonlarca insanın kendisini hayata bağlayacak bir nedeni bulunmamaktadır. Dünya sağlık örgütü tarafından yayınlanan “Dünya İntihar İstatistikleri Raporuna” göre her yıl 700.000’den fazla insan intihar nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

İnsan ancak, yaşamını ve ruhunu manevi bir ideale, yüce bir hedefe bağladığında; bütün olumsuzluklara tahammül edebilir. O vakit gelin kendimize bir soru soralım. Benim hayatımı ve ruhumu adadığım manevi bir idealim ve yüce bir hedefim var mı? Üstelik bu manevi idealleri ve ulvi hedefleri utanılacak bir şey olarak değil bir iftihar vesilesi olarak görmek lazım. Çünkü artık modern insanda bu özelliklere eser miktarda dahi rastlamak mümkün olmuyor.

Friedrich Nietzsche; “Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir” der. Çocukları için çırpınan anne babaların mücadelelerinin nedeni çocuklarıdır. Sevdiklerini geride bırakıp şehadete koşan Mehmetçiğin bu emsalsiz fedakarlığının nedeni vatan sevgisi, Allah sevgisidir. Hiç tanımadığı insanların çocukları okusun, cehaletini yensin diye emek veren Öğretmenin ulvi bir nedeni vardır.

Ve alemlerin Rabbi tüm inananlar için yaşamın gayesini kutsal kitabımızda şöyle ifade ediyor; “De ki: “Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir” (En'âm / 162). Bir insanın hayatını vakfedebileceği; sınırlı bir hayattan, sınırsız ve sonsuz saadeti elde edebileceği en yüce ideal.

Merhum Sezai Karakoç üstadın buyurduğu üzere; “Yüreği soğuyanın savaşı biter.” Her vakit diri, uyanık ve çevik kalmak için yüreğimizi asla soğutmayalım. Bizi dik tutacak yaşam amaçları edinelim. Yüreğimizin bir derdi/dertleri olsun. Belki de dermanımız derdimizde gizlidir…

Vesselam…