0

Problemli alanlar…

Klasik;

"eğitim ve kültür" alanlarındaki Sayın Cumhurbaşkanı'nın da sık sık şikayet ettiği sıkıntılar.

AK Parti'ye destek veren sivil toplum örgütlerinin büyük bölümündeki laçkalık.

Medya ve özellikle de sosyal medya alanlarında, eldeki büyük imkanlara rağmen kimi vakit "acziyet" görüntüsü ortaya çıkartan "eksiklikler."

Bürokrasi'nin zaman zaman "Eski Türkiye"yi hatırlatırcasına "engelleyici" tutum takınması, bu sıkıntının bir türlü aşılamaması.

Aşırı tüketim.

AK Parti'ye yanaşanların önemli bir bölümünün kısa süre sonra "lüks siyah araç" ile simgelenen "gösteriş" merakı.

"Köy Ruhu"ndan kopuş ama "şehirdeki köylülüğü" ısrarla muhafaza ediş.

Eğlence ve selfie "çalışkanı" kimi il, ilçe ve belediye başkanlarının vatandaştan iyice kopmuş olması…

Güven erozyonu.

Endişe artışı.

Motivasyon eksikliği.

Recep Tayyip Erdoğan'ın performansına "bağımlı" bir yapı.

"Medya" alanındaki eksiklikle de alakalı bir durum; gündem belirleme inisiyatifinin elden kaçması.

Farklı toplum kesimlerinin "acil" ihtiyaçlarına karşılık verilememesi; taşeronlar, 4-C'liler, güç koşullarda yaşamaya çalışan emekliler vesaire…

Metal yorgunluğundan çok daha ötesi; "hedef birliği"nde kırılmalar…

"Kişisel menfaat" beklentilerinin öne çıkması.

Teşkilata gelenlerin önemli bir kısmının meseleye "iş bulma, ihale alma" olarak bakanlardan oluşması…

Bu eğilimin gittikçe artması…

"Mevcut ve muhtemel rakipleri" yıpratmak için "iftiralara" başvurma eğiliminin artması…

Gençlere mesaj verecek kanalların tıkalı veya demode olması.

Para ve makamın "insan"ın önüne geçmesi.

Teşkilat performansının iyice düşmesi, motivasyon kaybı.

Recep Erdoğan'ın "yorulan bıraksın" uyarısını kimsenin üzerine almaması…

Peki, 2019'daki kritik Cumhurbaşkanlığı Seçimi'ne kadar bunlar aşılabilir mi?..

Allah'ın izniyle, bu yapılabilir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a olan sevgi ve bağlılık oranının yüzde 50'nin altına inmesi pek muhtemel görünmüyor.

Milletimizin en yüzde 52'sinin Recep Tayyip Erdoğan sevgisinde eksilme yok.

Çok büyük bir aksilik olmazsa 2019'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminden "milletin istediği" sonuç çıkar.

Lakin…

Yerel ve genel seçimler için aynı şeyleri "rahatlıkla" söyleyemiyorum.

Vatandaşta, "Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan, yerel ve genel seçimlerde ise başka tercih" eğilimi beliriyor.

Bütün Ak Partililer, yıldönümünü de vesile kılarak, akıllarını başlarına almalı…

Ve kaybedecek vakit, uzaklaştırılacak vatandaş olmadığını idrak etmeli.

Üçte üç…

Zor ama imkansız değil.

AK PARTİ İLE 16 YIL- AK PARTİ'NİN TEK RAKİBİ AK PARTİ!

CHP Camiası'nın ağır toplarından Zülfü Livaneli'nin, o zamanki Genel Başkanı Deniz Baykal'a "Recep Tayyip Erdoğan'ın yolunu kesmezseniz siz dahil hepimizin siyasi hayatı biter!" demesinden ve bu sözlerine "Merak etme, 2 ay bile dayanamaz!" karşılığını almasından bu yana 15 yıl kadar olmuş.

"Aralıksız tek başına iktidar" Ak Parti 16'ncı kuruluş yıl dönümünü kutluyor, malûm 14 Ağustos milat.

Recep Tayyip Erdoğan gerçekten de millete kafa tutan birçok politikacıyı emekliye ayırdı ve işler görünen seyrinde giderse, epeyce alacak yolu var gibi görünüyor.

Epeyce politikacıyı daha emekliye ayıracak…

Sıradaki Kemal Kılıçdaroğlu

CHP'nin yenilenmesine de Sayın Erdoğan vesile olacak.

"Hayır"lısı!

Yıldönümü ya, adettendir…

Geçmişten bugüne doğru şöyle bir yolculuk yapalım:

Rahmetli Erbakan Hoca'nın önderliğindeki Refah Yol hükümetinin, ilk altı ayda "Havuz Sistemi" yoluyla bütçeyi, hem de başta askerler olmak üzere bütün kamu çalışanlarına süper maaş zamları yaptığı halde "fazla verir hale" getirdiğini…

Bu süreçte rantiye takımının, bilhassa da "bir kısım medya"nın hortumlarını kestiğini…

"Savunma" alanındaki alım işlerine doğrudan müdahale etmek suretiyle "kayıp kaçakları" önleme yoluna gittiğini…

Halkı Müslüman ülkelerin kaynaklarının sömürülmesini engellemek üzere D-8'i kurduğunu…

Birçok "radikal" hamlenin başarılı sonuçlar verdiğini gören Siyonizm ile buradaki uzantısı "hainlerin", "Bunlar böyle devam ederlerse 2005'te tek başına iktidar olurlar! Yollarını şimdiden kesmemiz şart!" diyerek düğmeye bastığını…

"Fadime Şahin-Müslüm Gündüz" kod adlı birçok tezgahın kurulduğunu…

28 Şubat sürecinin Rahmetli Erbakan Hoca'nın "resmiyetteki" siyasi hayatını bitirmekle devam ettiğini…

Bunların hepsini, yaşı müsait olanlar dün gibi hatırlar.

Ve sonrasındaki o son derece sıkıntılı ara dönem hükümetlerini, "atanmış" koalisyonları..,.

Ak Parti'nin kuruluş aşamasında olduğu günlerde, "yenilikçi hareket" olarak nitelendirilen çerçevenin çalışmalarına bir hayli kafa yormuştum.

"Yol ayrımı" günleriydi, ben, "Milli Görüş Camiası"nın bölünmesini istemiyordum.

Bunun yolu yetkinin Sayın Erdoğan'a bırakılmasından geçiyordu.

Ancak, Sayın Erdoğan hakkında "şiir okuma" suçundan (!) hapis kararı çıkmasından itibaren içerideki "köklü" çekişme hız kazanmıştı.

Ali Müfit Gürtuna'nın Sayın Erdoğan'a rağmen belediye başkanı yapılması vesaire…

O günler çok yaman günlerdi.

Milyonlar yarınlarından umutsuz, esnaf perişan, çiftçi perişan, ekonomi çökmüş, memleket yeniden "7 Cent'e muhtaçlık" günlerine dönmüş.

Memleketteki "delirmiş" sayısı ve intihar vakaları hızla artıyor, ülke uçuruma sürükleniyordu.

O ortamda Recep Tayyip Erdoğan ve bazıları zaman içinde "ihanet" edecek olan "dava arkadaşları", bir büyük umut olarak doğmuştu.

O gün için başka bir umut da görünmüyordu.

Haliyle "evet" dedik.

O "evet" 16 yıldır devam ediyor, O "evet" ve alternatifsizlik hali.

Bugün geldiğimiz noktada Ak Parti'nin bir tek rakibi var:

Ak Parti.

AK PARTİ DEĞİŞTİRİYOR… CHP'Yİ BİLE!..

Koskoca 16 yıl.

İnsan ömrü ne ki; ilk 15 yıl ne yaptığını pek bilmiyorsun, Allah ömür verir de "ileri yaşlara" erersen, son 15 yıl da "Oram ağrıyor, buram sızlıyor!" şikayetleriyle geçiyor.

Bu ikisinin arasında 16 yıllık bir vakit dilimini düşünün; insan hayatı için çok uzun bir süre.

Biz bu 16 yılı, öncesindeki 14 yıla ilaveten gün be gün yaşadık.

Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda…

Birçok alanda "olumlu" gelişmeler kaydedildiğini, bazı alanlarda da büyük sıkıntılar olduğunu görüyoruz.

Artılar eksilerden fazlaysa, iki gün birbirine denk değilse "tamam" demektir.

İstikamet düzgün.

Böyle olduğu müddetçe de yapılması gereken belli.

Vaktinde Rahmetli Turgut Özal öncülüğünde yapılanların "olumsuz" taraflarını görmekte bayağı isabet kaydetmiştik.

"Olumlu" taraflardan dolayı Merhum Özal'ın hakkını teslim etmekte ise "cimri davranmışız", bunu bugün çok net bir şekilde görebiliyoruz.

Merhum Özal, "Türkiye çağ atladı!" dediğinde, kendisiyle epeyce dalga geçilirdi.

Halbuki…

"Müesses Zihniyet"in bugün bile, bunca seçim zaferinden sonra bile Türkiye'nin önünü tıkamakta ne kadar ısrarlı ve kararlı olduğunu gördükçe…

O "darbe dönemi" şartlarında, o gittikçe şiddetlenen yoğun siyasi rekabet ortamında Merhum Özal'ın ne kadar büyük işler yaptığını…

Vatandaşımıza ne denli özgüven aşıladığını, bugün çok net bir şekilde görebiliyoruz.

Mahalle bakkallarının ithalat-ihracat işlerine girdiği yıllardı o yıllar.

O günlerde Merhum Özal'ın hakkını tam olarak teslim edemeyenler grubundaydık.

Bir de Merhum'un her yaptığına "ihanet" damgasını vuranlar, çökertmek için her türlü iftiraya başvuranlar vardı.

Onlar arasında yer almamak tesellimiz.

Bugünlerde…

Sayın Erdoğan öncülüğündeki AK Parti'nin 16'ncı yıl dönümünün kutlandığı bugünlerde…

Hepimizin "hakları" teslim etme ve gerekli uyarılarda bulunmayı da ihmal etmeme gibi görevlerimiz var.

Önce hakları teslim:

Yol, su, elektrik; işin mühendislik taraflarına bakan atılımlardan bahis anlamsız artık.

AK Parti'nin en amansız düşmanı bile "Tamam yaptılar da, kendi paralarıyla mı yaptılar!" filan diyebiliyor.

Para, önceki zamanlarda da vardı ama nice iş yapılmadı.

Vatandaşın hizmeti için kullanılması gereken kaynaklar işbilmezlik ve hortumculuk yüzünden heba oldu.

AK Parti dönemindeki "mühendislik" hizmetlerinin ve tabii "sağlık" alanındaki dev hizmetlerin tartışılabilecek tarafı yok.

Başarı net, önceki dönemlerle kıyas kabil değil.

Bir "zihniyet" değişimi, benim çok daha fazla önem verdiğim…

Ak Parti'nin kurulduğu andan itibaren, o meşhur "Yeter, Söz de Karar da Milletin!" sloganı büyük ölçüde yerli yerine oturdu.

Sözün ve kararın hangi oranda millete ait olduğu tartışabilir ama hiç olmadığı kadar millete ait olduğu tartışılamaz.

AK Parti, 16 yıl boyunca hemen bütün kesimleri dönüştürdü.

Bugün öyle bir noktaya geldik ki…

Baştan aşağı "radikal laiklik" olan CHP, başörtüsünün kamu kurumlarında serbest bırakılmasına -bile- ses çıkartamıyor!..

Çok kızdıkları, bunu asla benimsemedikleri, başörtüsü yasağını ilk fırsatta geri getirmeyi düşündükleri şüphesiz.

Ama o güne kadar.

Milletten destek almak lazım, "alenî" başörtüsü karşıtlığı ile oy almak da mümkün değil..

Çok değil, 10 yıl kadar önce, okullarının bir köşesinde, mesela kalorifer dairesinde namaz kılan öğretmen ve öğrencilerin fotoğrafları "mukaddesat karşıtı" medyaya servis edilir…

"Namaz kılma eylemi"nde bulunanlar, alenen hedef gösterilirdi.

Bugün, bu türden habercilik (!) yapan neredeyse yok.

Şartlar değişti, milletin değerleriyle "alenen" çatışma dönemi bitti.

Alttan alta, sinsice yapmaya çalışıyorlar.

Bu da güzel.

Ak Parti her yapıyı değiştiriyor, CHP'yi bile!..

İNSANIMIZ ÇOK DAHA ÖZ GÜVENLİ VE "DEVLET"Çİ!..

Ak Partili yıllar, insanımızın Merhum Özal döneminde kazandığı özgüveni daha da ileri götürmesine vesile oldu.

Hatırlarım;

SHP'nin yerel seçimde büyük başarı elde etmesinin ardından koltuğa oturan sıradan SHP'li belediye başkanlarının bile yanına yaklaşmak gayet zor işti.

Kral gibiydi adamlar.

Şimdi…

Herhangi bir bakanı yakalamak, bir olumsuzluğun hesabını kameralar önünde sormak pek mümkün.

Belli mevkilerdeki Ak Partililerin enselerinde Başbakan'ın ve Cumhurbaşkanı'nın nefesleri var.

Böyle olmasına rağmen vatandaştan kopuk AK Partililer de yok değil ama devlet yetkisini kullananların vatandaşa hiç olmadığı kadar yakın olduğu da ortada.

"Millet-Devlet Kaynaşması" denilen.

AK Parti, büyük bir bölümü pekala DAEŞ'çi veya PKK'lı olabilecek kitleleri aldı ve Devlet'le barıştırdı.

Entegre etti.

Millet-Devlet kaynaşmasının en çarpıcı görüntüleri de 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi gecesi kaydedildi.

"Bayrak için" canlarını hiçe sayan milyonlar.

"Tek Devlet"e yürekten bağlılık gösterisi.

Millet ile Devlet'i kaynaştırmak AK Parti gibi bir "sentez"in marifeti olabilirdi ve oldu.