Değişimin kaçınılmaz olduğunu anlatan yüzlerce cümle kurabilirsiniz. Fakat değişimin insanın içinde açtığı tahribata ve insanın bu tahribattaki rolüne sıra geldiğinde insanların bu durumdan kendi payına düşeni almada isteksiz olduklarını görürsünüz. Hatta insanların, Allah’ın çizdiği istikametin tam tersi bir yöne doğru gitmesinin nedeni sanki değişim değilmiş gibi değişimi kutsadığına şahit olabilirsiniz. İşte bu durum, değişimin insanı dönüştürmedeki gücünü ve değişimin anestezi yeteneğini gösteriyor.

İnsanı yaratılışından uzaklaştıran, dünyaya geliş amacından saptıran her şey bu değişimin sınırları içerisinde yer alıyor. İşte bu sınır çizgileri kesik çizgi haline gelip flulaşmaya başladığında ve bu durumun sonuçlarına şahitlik ettiğimizde; dinin bidatler konusunda neden bu kadar hassas olduğunu ve modernizme neden karşı çıkıldığını daha iyi idrak edebiliyoruz.

Değişimin bu özelliklerinin yanı sıra en az bunlar kadar önemli olan bir diğer özelliği de değişimin yönü. Keza insanın değişime olan eleştiri ve itirazlarının büyük çoğunluğunu ahsen-i takvim olarak yaratılmanın getirdiği zorunluluklar oluşturuyor. Yoldan çıkartmasına rağmen insanı daha keyifli hale getiren, konfor alanını genişleten değişime ise kimsenin eleştiri ve itirazı bulunmuyor. Nitekim insan, 21.yüzyılda etrafında olup bitenleri umursamadan, mazlum coğrafyaları kendine dert etmeden yaşayabiliyor. Dahası hem Müslüman hem de dertsiz olunabileceğini zannederek hayat sürebiliyor.

İnsan, ahsen-i takvim olarak yaratılışının getirdiği istidadı her geçen gün körleştirerek bu yeteneğini Rabbinin istekleri için değil de insanların isteklerini yerine getirmek için kullanıyor. Hülasa dünyanın öncelenip ahiretin ötelendiği bir hayat düsturu için değişimin anestezi yeteneği büyük katkı sağlıyor.

Bu anestezi öyle etkili bir yandan Gazze’de yaşananlara şahitlik ediyor diğer yandan keyfimizden ödün vermeden, imanın yetmiş küsur derecesinin en altında yaşayabiliyoruz. Dua müminin silahı olsa da biz o gücümüzü konforumuzun devamlılığını sağlamak için kendi savunma sistemlerimizle bütünleştirmişiz: en altın altındayız.

Menfi yöndeki ısrarlı değişim temayülümüzün, bedenimizi ve ruhumuzu çürütmeye başlatmasının başka sonuçları da var elbette. Adalet, hakkaniyet, merhamet, diğerkâmlık, yaşama hakkı gibi cihanşümul değerler ucu bize dokunmadığı sürece artık bizi ilgilendirmiyor ve bu haklardan mahrum olanlar -bize göre- vicdanımızı harekete geçirecek, keyfimizi bozacak kadar önemli bir durum içinde değiller.

Bütün müminler kardeştir” ayetinin muhatabı olan bizler, anestezinin etkisiyle ve değişimin bir sonucu olarak sadece kendimiz için yaşıyoruz. Bu aynı zamanda İlahi emir gereğince; iyiliği emredip kötülükten nehyetmesi gereken insanın, kötülüğü emredip iyilikten nehyeden insana dönüşümünün serancamı... Bu serencamı tersine döndürebilecek güçte ve surette yaratıldığımızı anladığımızda anesteziden de uyanmış olacağız.