Normal şartlarda yılın son haftası, dünya genelinde siyasetin vites düşürdüğü, piyasaların yılsonu rehavetine girdiği ve liderlerin tatil mesajlarına hazırlandığı bir ölü sezon olurdu. Ancak 2025, giderayak bize normalin artık tarih olduğunu hatırlatmak istercesine sert bir final yapıyor. Küresel düzenin dikiş yerlerinden attığı, haritaların fiilen değiştiği ve ticaretin bir savaş başlığına dönüştüğü tarihi günler yaşıyoruz.

Son günlerin en dikkat çekici ve Türkiye’yi en yakından ilgilendiren haberi, hiç şüphesiz Afrika Boynuzu’ndan geldi. İsrail, otuz yıldır kimsenin resmen tanımaya yanaşmadığı Somaliland’ı devlet olarak tanıyan ilk Birleşmiş Milletler üyesi oldu. Bu hamle, sadece diplomatik bir imza töreni değil; Kızıldeniz’in güvenlik mimarisine atılmış bir el bombasıdır. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu kararı İbrahim Anlaşmaları ruhuna atıfla pazarlaması, meselenin sadece Somali’nin toprak bütünlüğü olmadığını gösteriyor. Hedef belli: İran’ın vekillerine karşı Babü’l Mendep Boğazı’nda stratejik bir kale inşa etmek. Ancak bu kalenin temelleri, doğrudan Türkiye’nin bölgedeki nüfuz alanına kazılıyor.

Bu hamlenin yarattığı şok dalgası, Mogadişu’dan çok Ankara’da yankılandı desek yeridir. Zira Türkiye, Somali ile ilişkilerini sadece kardeşlik hukuku üzerinden değil, derin bir stratejik ortaklık ve askeri işbirliği üzerinden kurmuş durumda. İsrail’in Somaliland’ı tanıması, Türkiye’nin bölgede ilmek ilmek dokuduğu Ankara Süreci adlı diplomatik girişime yönelik açık bir sabotaj niteliği taşıyor. Hatırlanacağı üzere, Etiyopya’nın denize erişim talebiyle Somaliland’ı tanıma girişiminde bulunması bölgeyi savaşın eşiğine getirmişti. Tam bu noktada devreye giren Türkiye, Dışişleri Bakanlığı’nın mekik diplomasisiyle tarafları Ankara’da bir araya getirmiş ve Etiyopya’nın tanıma kartını geri çekmesini sağlamıştı. Türkiye’nin kurduğu bu masa, Somali’nin toprak bütünlüğüne saygı karşılığında Etiyopya’ya ticari erişim formülüne dayanıyordu.

İsrail’in beklenmedik çıkışı, henüz bu masayı resmen devirmemiş olsa da, masanın üzerinde durduğu diplomatik zemini dinamitlemiştir. Çünkü İsrail, Somaliland’a devlet statüsü vererek, Etiyopya’nın iştahını yeniden kabartmış ve Ankara’nın Somaliland’ın tanınması kırmızı çizgidir tezini fiilen delmiştir. Eğer Etiyopya, İsrail’in açtığı yoldan giderek Somaliland’ı tanırsa, Ankara Süreci çöker ve Afrika Boynuzu’nda Türkiye’nin garantörlüğünü üstlendiği Somali ile Etiyopya arasında sıcak çatışma riski doğar. Bu senaryo, Türkiye’nin arabulucu rolünü boşa düşürmekle kalmaz, bölgedeki askeri ve ticari varlığını da tehdit eder.

Türkiye’nin tepkisinin sertliği tesadüf değil. Ankara, Somali’nin toprak bütünlüğünü savunurken aslında kendi Mavi Vatan vizyonunun Afrika ayağını da koruyor. Mesele sadece diplomatik prestij değil, somut enerji ve güvenlik çıkarlarıdır. Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın girişimiyle bölgeye gönderilen Oruç Reis sismik araştırma gemisi, Somali açıklarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerine başlamış durumda. Türkiye, Somali ile imzaladığı anlaşmalar kapsamında bu kaynakların işletilmesinde ve gelir paylaşımında doğrudan hak sahibi. Buna ek olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt dışındaki en büyük eğitim üssü olan TURKSOM, Somali ordusunun omurgasını oluşturan Gorgor komando taburlarını eğitiyor. Mogadişu limanını ve havalimanını işleten Türk şirketleri de bölgedeki ekonomik varlığın en önemli sütunları. Şimdi ise İsrail ve arka planda Birleşik Arap Emirlikleri, Somaliland’ın Berbera Limanı üzerinden bölgede alternatif bir güç odağı yaratarak Mogadişu’daki Türk etkisini dengelemeye çalışıyor. Bu durum, Afrika Boynuzu’nda Türkiye-Somali ekseni ile İsrail-Somaliland ekseni arasında yeni ve tehlikeli bir vekalet rekabetinin fitilini ateşleyebilir.

Dünyanın kuzeyinde ise savaşın çehresi, askeri hedeflerden doğrudan ekonomik damarlara kaymış durumda. Rusya’nın son bir haftada Kiev’e ve Ukrayna genelindeki enerji altyapısına yönelik gerçekleştirdiği yoğun kamikaze dron saldırıları, sahadaki çatışmanın ötesinde derin bir ekonomik kuşatma stratejisini ortaya koyuyor. Rusya, yüzlerce ucuz maliyetli dron ile Ukrayna’nın milyar dolarlık enerji şebekesini hedef alarak, ülkeyi bir üretim ve yaşam merkezi olmaktan çıkarmayı hedefliyor. Bu saldırıların küresel ekonomiye mesajı net: Moskova, Ukrayna’yı Batılı donörler için sürdürülemez bir finansal yük haline getirmeye çalışıyor.

Enerji altyapısının sistematik olarak vurulması, Ukrayna’da sanayi üretiminin durması, lojistik zincirlerin kırılması ve kış ortasında milyonlarca insanın ısıtma ve elektrikten mahrum kalması demek. Bu durum, Kiev yönetimini sadece askeri mühimmat için değil, devletin temel fonksiyonlarını sürdürebilmesi için gereken nakit akışı konusunda da Batı’ya tam bağımlı kılıyor. Saldırılar, 500 milyar doları aştığı tahmin edilen yeniden yapılanma faturasını her gece daha da kabartıyor. Yatırımcılar için risk primini göklere çıkaran bu istikrarsızlık, Ukrayna’nın kendi ayakları üzerinde durabilen bir ekonomiye sahip olma umudunu tüketiyor. Rusya’nın stratejisi, cephede kazanamadığı savaşı, Ukrayna ekonomisini iflas ettirerek ve Batı’daki finansal yorgunluğu tetikleyerek masada kazanmak üzerine kurulu.

İşte tam bu ekonomik enkazın ortasında, Florida’da kurulacak olan Trump-Zelenski masası hayati bir önem kazanıyor. Zelenski, elinde askeri haritalardan çok, iflasın eşiğindeki bir ülkenin bilançosuyla masaya oturacak. Trump’ın ben onaylayana kadar Zelenski’nin elinde hiçbir şey yok resti, Washington’ın bu devasa faturayı ödemek konusundaki isteksizliğini ve savaşı bir an önce bitirme arzusunu yansıtıyor. Rusya’nın saldırılarını tam da bu zirve öncesinde yoğunlaştırması, Kiev’i enerjisiz ve çaresiz bırakarak diplomatik pazarlık gücünü kırma girişimidir.

Özetle, 2025’in son haftası bize şunu öğretti: Artık kuralların değil, gücün konuştuğu; ittifakların ideolojik değil, tamamen pragmatik ve ticari olduğu bir dünyadayız. Medya ise bu parçalanmışlığı körüklüyor; bir tarafın stratejik zafer dediğine diğer taraf emperyalist komplo diyor. 2026’ya girerken kemerlerinizi bağlayın. Florida’daki pazarlık masası ve Afrika Boynuzu’nda Türkiye’nin vereceği karşı refleksler, yeni yılın hiç de sakin geçmeyeceğinin garantisi. Eski dünya ölüyor, yenisi ise oldukça pahalı, silahlı ve öfkeli doğuyor.