0
Tüketime dayalı enformasyon çağında çocuklar bir şeyler hakkında az şey bilen, her şey hakkında ise çok şey bilen anne- babaları gibiler. Bu ise çocukluk değil, modern yetişkinlik kopyalamasıdır. Çocukluğun tükenişidir. Mustafa RUHİ ŞİRİN
Dünya her geçen gün kendi ekseni etrafında dönüyor usulca. Her gün aynı nazenin edayla, üstüne düşen görevi olması gerektiği gibi tüm sadeliğiyle ve ihtişamıyla devam ettiriyor. Dünya kendi iç düzenindeki uygun şekle göre hareket ediyor ve günleri, ayları ve yılları ardı sıra beraberinde sürüklüyor. Her an ve her dakika dünyanın dönüşünü haber veriyor bize. Peki, biz ne yapıyoruz? Dünya döndükçe, dünyanın düzenini değiştirmeye çalışıyoruz. Güzel dünyamız kendi halinde sessiz, sedasız devam eden yolculuğunun içinde varlığını sürdürürken, bizler varlığımızı reddetmeye başlıyoruz. Önce kendimizi ve varoluş nedenlerimizi sorguluyoruz sonrada aslımızı reddedip, dünyanın düzenini bozmaya çalışıyoruz. Kimin haddine…
Dünyanın ve dünyaya dair olan her şeyin düzenini bozmaktan bahsetmek istiyorum. İklimlerin, yeryüzünün, atmosferin, katmanların ve en önemlisi insanın değişmesidir. Kısacası insan yaşamının, zamana göre hızla değişmesi ve bu değişime hızla uyum gösterme çabası içinde olması demektir. Değerlerimizin ve nitekim benimsediğimiz güzelliklerin suya düşüp boğulmasına izin vermek demektir. Bir şeylerin ters ve çarpık gitmesi, anlaşılır olmaktan çıkmış olması demektir.
Hayatın akışını, dünyanın kendine has düzenini bozup, bir şeylerin gidişatını zedelemek ve bunu bir marifet gibi pazarlamak insanlık tarihinde görülmemiştir herhalde. Çünkü yanlış giden, olumsuz olan, zarar veren her türden eylemi, olduğundan farklı gösterip, pazarlayan bir düzenin içindeyiz demekten alamıyorum kendimi. Neden mi?
Sebebini açıklamak oldukça uzun, fakat kısaca özetlemek gerekirse; insan kendi aslından farklı olarak yaşamaya çalıştığı bir dünya düzeni oluşturmaya çalışıyor. Beş ya da altı yaşında küçük bir kız çocuğunu, yetişkin ve bir kadın edasıyla kanto yaparken, sekiz yaşında bir erkek çocuğunu da en iyi arabesk şarkıyı söylediği için ayakta alkışlayan çarpık bir anlayışa ayna tutmak istedim. Bir Türk TV kanalında, her hangi bir yarışma programında küçük çocuklar, yetişkinler gibi şarkılar söyleyip puan kazanıyorlar. Şarkı söylerken, dans edenler daha çok jüri üyesinin beğenisine ve fazladan takdirine laik görülüyorlar. Üstelik jüri koltuğuna oturmuş kişilerin her hangi bir pedagojik bilgisi de yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çocuk içerikli bu gibi programları nasıl olurda ince eleyip sık dokumaz! Çocukla ilgili her konu dikkatimi çektiği için, bu programı dikkatle izledim ve gördüklerime inanamadım. Sanki başka bir dünyada yaşıyor gibiydiler benim için; o yarışma içinde yer alan çocuklar, yarışmacılar, seyirciler ve o çocukların aileleri.
Bir çocuk, aslen çocuk gibi şarkı söylemeli ve çocuk gibi dans etmelidir. Aileler çocuklarını, çocuk olmaya ve yaşlarına uygun olarak yaşamaya teşvik etmeli ve onlara örnek davranışlarda bulunmalıdır. Yetişkinler çocuklarının haklarını korumalı, hayatı doğru anlaması için çocuğun bakması gereken pencerelerden dünyayı tanıtmalıdır. Gereksiz ve lüzumsuz yetişkin kisvesi ile onları donatıp, yaptıkları basit gösteriler de olağan üstü değerli kılmaya veya göstermeye çalışmanın lüzumu yoktur. Bu ve bu gibi programlarda çocuklara yapılan veya yapılmak istenen ruhsal tahribat ile çocuğun bedenine ağır derecede zarar vermek arasında hiç bir fark yoktur. Çünkü çocuk ve çocukluk dünyasında böyle bir yaşam tarzının asla ve asla yeri yoktur.