Bazı kitaplar sadece okunmaz; kimi zaman yok edilir, yakılır, yasaklanır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Kitapların kaderi, çoğu zaman fikirlerin kaderiyle örtüşür. Beğenilmeyen, tehdit olarak görülen ya da ‘halkı yanlış yönlendireceği’ düşünülen eserler bir zamanlar yasaklanır, toplatılır ve hatta meydanlarda ‘coşkuyla’ ateşe verilirdi. Teknolojinin de gelişmesiyle bu artık müdahalesi hem kolay hem de hızlı yani ‘zahmetsiz’ bir işleme dönüşüverdi.
1933 baharında, Berlin’de üniversite öğrencileri ellerinde listelerle kütüphanelere girip ‘Alman ruhuna aykırı’ olduğu düşünülen kitapları topladılar. Freud’dan Marx’a, Brecht’ten Remarque’a kadar onlarca eserin meydanlarda yakılmasını zafer nidalarıyla ‘kutladılar’. O gün Nazilerin propaganda bakanı Goebbels, yakılan kitapların başında küllendiklerini izlerken gururla bağırıyordu: “Ruhun yeniden doğuşu için kül gerek!”
Küller arasında geleceğin fikirleri de vardı
Oysa yasaklama, yakma, yok etme düşüncesi, Nazilerden de eski. 1559’da Katolik Kilisesi “Index Librorum Prohibitorum” adını verdiği bir liste yayımladı. Bu listede, inanca (Kilisenin inancına) aykırı bulunan her kitap (fikir, düşünce) yasaktı. Kim hangi kitabı okuyacak, hangi eseri anlayacak, hangisinden uzak duracak... hepsi listelenmişti. Düşünce adeta bir imparatorluk gibi yönetilmeye çalışılıyordu. Ancak otorite, aklın özgür dolaşımından nedense hep tedirgin oldu.
Buna karşın bilim ilerlemeyi sever, soru sormayı sever. Merak, öğrenmenin kapısını aralar. Ama merak bastırıldığında, ilerleme duru ve gerileme başlar. Hedef alınan hafıza silinince hatalar tekrar eder. Çünkü kitaplar sadece bilgi taşımaz; aynı zamanda bir toplumun vicdanını oluşturur ve geleceğe taşır.
Okunup tartışılsın diye yazılan kitaplar, sonraları yasaklanıp yakılır, üzerine dahi konuşulamaz hale getirildi. Yasaklanan kitaplarla birlikte düşünce, fikir ve inanç özgürlüğünden yani Allah’ın insanlara verdiği en temel yetenekten başkası değildi.
Albert Camus, “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demişti. Her ne kadar beden ölümünden bahsederek söylemiş olsa da, tarihe dönüp baktığımızda bir ülkenin kültürel iklimini anlamak için neyin yayımlandığından çok, neyin yasaklandığına da bakmak gerekir. Zira insan sadece bedenden değil, aynı zamanda akıldan da oluşan bir varlıktır.
1797-1856 yıllarında yaşamış Alman romantizm akımının önemli isimlerinden olan Heinrich Heine’de özgürlükçü düşünceleri nedeniyle eserleri yasaklanmış bir sanatçıydı. Ve Heine içinde yaşadığı ülkenin yıllar sonra yapacaklarını adeta 1821 yılında söylediği şu sözlerle sezmişti: “Bugün kitap yakanlar, yarın insan da yakarlar!”