Fatih Dalgalı’nın Bölük Pörçük Hatıralar-I kitabında kültür sanat dünyamızın önemli bilgileri gelecek nesillere cömertçe aktarılıyor.
Kültür sanat dünyamızda hatıratın önemi büyük. Bunu yazılarımda sıklıkla vurguluyor ve sanatkârlarla, âlimlerle, şair ve yazarlarla görüşen kimselerin, bu kayıtları mutlaka kaleme almalarını ve gelecek nesillere emanet etmeleri gerektiğini söylüyorum. Bu mühim hizmetlerden birini Fatih Dalgalı kardeşimiz gerçekleştirdi. Yazarın Ötüken Neşriyat’tan çıkan Bölük Pörçük Hatıralar–1 kitabında medeniyetimize hizmet eden pek çok şahsiyetin çalışmaları, araştırmaları, duygu ve düşünceleri kitapta bir araya getirilmiş bulunuyor. Eserde kültür sanat dünyamızın emektar isimleriyle yapılan görüşmelerde tutulan notları okurken bilinmeyen birçok hususu da hayretle okuyor, hayranlıkla öğreniyoruz. Kitapta alfabetik sırayla yer alan şahsiyetlerin isimleri görelim: Adnan Özyalçıner, Ahmed Bilgin Turnalı, Ahmed Nezih Galitekin, Âmir Ateş, Aydın Boysan, Erdem yücel, Feridun Dörtler, Gavsi Bayraktar, İbrahim Akın Kurtoğlu, İlhan Hattatoğlu, Mehmed Âkif Köseoğlu, Mehmet Kâmil Berse, Necip Sarıcı, Önder Küçükerman, Ramazan Minder, Rinaldo Marmara, Ruşen Dora, Semavi Eyice, Şemsettin Ertem, Şevket Kokal.
MEÇHUL MEŞHURLAR
Sık kullanılan bir tabir vardır: “Meçhul meşhur”lar… Yani aslında önemli ve kıymetli olduğu hâlde pek tanınmayan şahsiyetlere izafe edilir bu tabir. Hakikaten kitabı okuyup bitirdiğimizde bu hakikate daha çok inanıyoruz. Hatıratını yazanlar, birikimini kalemleriyle ortaya koyanlar var. Ama bazılarını da birinin konuşturması, tabiri caiz ise tutup deşmesi lazım. Zira yazmaktan ziyade anlatmayı tercih edenler vardır. Sohbet kültürüyle yetiştikleri için bu da normaldir. Zira her biri “kulak mollası”dır. Onlarla hasbihal etmek, bilgi ve birikimlerini toplamak, hatıralarını kaydetmek şüphesiz en büyük hizmetlerden birisidir. Son yıllarda “nehir söyleşi” türü yaygınlaştı ve bu alanda pek çok eser kaleme alındı. Elbette bunlar geleceğe emanet edilecek en büyük kültür miraslarındandır. Fatih Dalgalı da bunu yapıyor ve irfanımıza muhtelif zamanlarda ve yerlerde hizmet etmiş mütevazı şahsiyetlerle yaptığı sohbetleri, yönelttiği soruları ve aldığı cevapları bu kitapta buluşturuyor. Her bölümün başında adı geçen kişinin kısaca da olsa biyografisinin verilmesi önemli. Bilmeyenlere malumat, bilenlere hatırlatma görevi yapıyor bu tür özlü hayat hikâyeleri. Kitap, orijinal fotoğraflarla bezenmiş ayrıca. Bahsedilen eşhasın aileleriyle, dostlarıyla, hocaları ve talebeleriyle çekilmiş fotoğraf kareleri kitaba derinlik ve zenginlik katıyor. Vefat etmiş olanların kabir taşları resmediliyor ve nerede yattıkları belirtiliyor. Bu da önemli bir hizmet. Zira biyografilerde bu husus genelde ihmal ediliyor. Kişinin vefat tarihi veriliyor da ne hikmetse yattığı yer, zinhar belirtilmiyor. Büyük eksiklik!
BİR KİTAP KISMETLİSİ
“Bir Kitap Kısmetlisi” Ahmed Nezih Galitekin sahafları anlatırken benim de talebelik yıllarımda sıklıkla ziyaret ettiğim Necati Alpas’tan bahsediyor ve diyor ki: “Sahafların hepsine muhakkak uğrardım ama benim için en özel kişi merhum Necati Alpas Bey’di. Allah nurlar içinde yatırsın, çok iyi bir insandı. Gerçek bir sahaftı. Gençleri, talebeleri, araştırma yapanları sever yardımcı olurdu. Talebeler bir iki kitap aldığında bir iki kitap da kendisi hediye ederdi. Gözü toktu. Sonradan öğrendiğime varlıklı bir ailenin damadıymış.”
Gelecekten yapılacak araştırma ve incelemeler, bilhassa biyografi kitapları için bu bilgilerin değerini anlatmaya hacet yok. Bir başka bilgi hazinesi de yine Beyaz Saray Çarşısı’nda uğradığım merhum sahaflardan “Enderunî İsmail” lakabıyla maruf, Enderun Kitabevi’nin sahibi İsmail Özdoğan hakkındadır. Ahmed Nezih Galitekin’in anlattığı şu hususlar, kitap ve sahaflar dünyasına ışık tutacak mahiyettedir: “Yine aynı günlerde Enderun Kitabevi kuruldu. Kurucular Ertuğrul Düzdağ, İsmail Erünsal ve başka bir grup arkadaş; toplanıp sohbet edecekleri sigara içilmeyen, gürültüsü olmayan bir mekân bulamadıklarından, o zaman yeni yeni kitapçılar çarşısı olmaya başlayan Beyazıt’taki Beyaz Saray’ın zemin katında bir dükkân kiralayarak, evlerindeki fazla kitapları getirerek satıp kirayı ödemeyi planlamışlardı. Bu kurucular, merhum Mahir İz Bey’in sohbet halkasına mensup kimselerdi. Mahir İz Bey’den istifade edenlerden biri de İsmail Özdoğan Bey, bu sıralarda askeriyeden emekli oldu. İsmail ağabey hava astsubayı idi ama bana göre boş yere astsubaylık yapmıştı. Çünkü Allah onu tüccar yaratmıştı. Müthiş bir ticari zekâsı vardı. İsmail ağabeyle çok yakın dostluğumuz oldu. İsmail Bey, her gün Hürriyet gazetesinin küçük ilânlar kısmına ilan verirdi. Bu ilanlar sayesinde çok kişiden kitap, kütüphane aldı. İki apartman dairesini depo olarak kiraladı ve bu dairelerin içindeki kitaplara sürtünerek yürünebiliyordu. Dünyanın dört bir yanında birçok üniversiteye kitap satardı. Kendisi de bir bibliyofil idi ve nadide bir kütüphanesi vardı.”
CAMİ YAPTIRAN KİTAPÇI
Vefatından sonra ESKADER olarak “Bâbıâli Sohbetleri”nde merhum İsmail Bey’i anmıştık. Çocukları, sahaf meslektaşları, yakın dostları gelip hatıralarını nakletmişlerdi. Kitapta sahafımızın “hayır severliği”ni de öğreniyoruz. Meğer biriktirdiği para ile memleketinde bir cami inşa etmiş. Okuyalım: “Hayırla anılması için şunu da ifade etmek istiyorum İsmail ağabey Merzifonluydu. Merzifon’a kültür anlamında hizmetlerde bulundu. Merzifon’da Muînüddin Pervane tarafından yaptırılan ve zamanla yok olan bir caminin yerini tespit ederek cebinden bu caminin ihyasını sağladı. Bunu da Koşuyolu’nda sahibi olduğu köşkünü satarak yaptı. Ayrıca Amasya’da tarihî bir konağı satın alarak restore ettirdi ve kültür hizmetlerinde kullanılmak üzere Amasya Valiliği’ne hibe etti.”
Bölük Pörçük Hatıralar’da daha bunun gibi nice bilgi hazinesi, malumat definesi ve hakikatli anılar var. Kitabı okuyacaklar, bu zenginliği mutlaka göreceklerdir.
ÜÇ ŞİİR KİTABI
Yayıncılar eskiden şiir kitaplarına biraz mesafeli bakarlardı. Hatta niye saklayalım mecbur kalmadan şiir kitabı neşretmek istemezlerdi. Sakın bu tavırlarını, şiir muhalifi olmalarına bağlayıp vebale girmeyin. Nahif yayıncılar elbette şiiri severler, hatta hususi kütüphanelerinde mutlaka şiir kitapları ve güldesteler bulunuyordur. Ne var ki eskiden şiire talep yoktu. Eh bu nadide türümüze rağbet gösterilmeyince, şiir revaç bulmayınca haklı olarak bu kitapları basıp da depolarda çürütmek istemezlerdi. Şimdi bakıyorum yayıncılarımız artık şiir kitapları da neşrediyor. Demek ki şiir kitaplarını talep eden okuyucuların sayısında artış var. Ötüken’den çıkan üç şiir kitabından bahsetmek istiyorum. İlki bir ustanın kitabı Yaradana Mektuplar. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eseri. Tıpkıbasım. Kitabın ilk baskı yılı 1941. Bedri Rahmi malum hem şair hem ressam. Şiirlerin arasında resimleri de boy gösteriyor. Bütün şiirler okunmalı elbette ama biz burada “Birinci Mektub”un son mısralarıyla yetinelim: “Hüvelbaki diyerek el pençe divan duruyor,/Lâhid lâhid, servi servi, nöbet bekliyoruz,/Sık dokuyup ince eliyoruz./Şaka bertaraf/Ömürlerimizi birbirine ekleyip sana doğru geliyoruz.” Not: Dördüncü mısraı “Şaka bir tarafa” şeklinde de okuyabiliriz. Orijinal baskıda hata olabilir.
EMİNE IŞINSU’YA AĞIT
Kayıp Jeolojiler, İsmail Orhan Sönmez’in şiirlerinden meydana geliyor. “Aldanış”ı okuyup üstünde düşünelim: “Bin bir mineralin tılsımını,/Geceden sormak faydasız,/Ki milyonlarca an birikmiş içine,/Bir turkuazın./Alçak gönülle akletmeli zamanı,/Ömrü aşan bir şiddettir yoksa/Gönlü aldatır./Buruşturur son nefeste,/Akıl gözüne yansıyan heyecanını vadenin,/Hayat çekiliverir deniz gibi,/Ruh elinde bir avuç kumla/Kalakalır.” Cin Düğünü, M. Bahadırhan Dinçaslan’ın şiirlerinden oluşuyor. Şiirler iyi güzel ama ilkin “Işınsu Ağıdı”nı okuyup romancımızı rahmetle anmak gerek. Şairimiz “Sancısıyla büyüdüğümüz Emine Işınsu’ya…” sözleriyle ithaf etmiş şiirini: “Bukağıda kırılsa da dört yerinden kanadı/Çocukların düşlerinde taptazedir inadı-Kartal namzedi bir serçe gök felek büyütüyor/Mayası bir güz gülünün bahara siteminden/Azap dolu toprakların kısır cehenneminden/Bir doğum sancısı rahmi gelecek büyütüyor/Göçtü. Kaf Dağı’nın ardı artık yemyeşil umut/Şimdi bir küçücük İlay maverada layemut/Benzinden ak topraklarda bir çiçek büyütüyor.”
EDEBÎ KONULU RESİMLER
Günnaz Çaşkurlu’nun 19. Yüzyıl Avrupa Resim Sanatında Edebî Konulu Resimler isimli çalışması, kendi alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. “Teşekkür”, “Ön Söz”, “Resim Listesi” ve “Giriş”in ardından bölümlere geçiliyor. Birinci kısım, “19. Yıl Avrupa Resmine Konu olan Bazı Edebî Eserler ve Yazarları”ndan teşekkül ediyor. İkinci bölümde ise “19. Yüzyıl Avrupa Resim Sanatında Edebî Konulu Resimler”i görüyoruz. Alanla ilgililerin, bilhassa resme meraklı olanların bu metinleri görmeleri, okumaları ve yorum yapmaları gerekiyor. Yayınevinden çıkan iki kitap daha var. İlki Kemal Ateş’in romanı. “Edebiyatımızı olimpiyat ateşiyle ışıtan ilk roman” olarak sunulan Neşter ve Madalya Ya Madalya Ya Ölüm. İkincisi Hint kültürüne ve edebiyatına dair bir klasik: Vişnu Purâna. H. Derya Can’ın Türkçeleştirdiği eser, “Dünya Klasikleri” arasında yerini buluyor. Yayıncılar bin bir emekle kıymetli kitaplar hazırlayıp okuyucularına takdim ediyor. Bize de düşen görev, alıp okumaktır.