IMF, “Son 80 yıldır çoğu ülkenin faaliyet gösterdiği küresel ekonomik sistem sıfırlanıyor” diyerek tarihi bir kırılmaya işaret ediyor. Dünya sahnesi, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal ekonomik düzenin çözülmeye başladığı, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir döneme giriyor. ABD-Çin ticaret geriliminden Rusya’nın enerji hamlelerine, BRICS’in çok kutuplu dünya vizyonundan Avrupa’nın ekonomik çalkantılarına kadar her gelişme, bu dönüşümün ayak sesleri. Küresel düzen, hem fırsatlar hem de tehditlerle dolu bu yeni dönemin eşiğinde.

Realizmin Sert Yüzü: Güç Mücadeleleri ve Sıfırlanan Dengeler

ABD’nin Çin’e uyguladığı gümrük vergilerini çekmesi, buna karşılık Çin’in ABD ürünlerine %84’lük tarife getirmesi, realizmin “güç belirleyicidir” anlayışını yeniden sahneye taşıyor. IMF’nin küresel büyümenin %1,5 daralabileceğini öngörmesi, bu sıfırlanan sistemin bedelini yalnızca büyük oyunculara değil, Türkiye gibi ihracat odaklı ekonomilere de yükleyebileceğini gösteriyor. Bu güç mücadelesi, altın fiyatlarını zirveye taşırken dolar endeksini dibe çekiyor. Ticaret savaşları, mevcut sistemin çatırdadığının bir göstergesi. Artık kazan-kazan değil, sıfır toplamlı oyunlar masada.

Liberalizmin İnce Çizgisi: Sıfırlanan Düzenin Yeniden İnşası Mümkün mü?

Liberal teori, devletlerin işbirliğiyle ortak refah yaratabileceğini savunsa da bu fikir, yeni dönemde daha kırılgan. Umman’daki ABD-İran müzakereleri, yaptırımların hafifletilmesi ve nükleer anlaşmaya dönüş ihtimaliyle liberalizmin soluk aldığı anlar yaratıyor. Ancak sıfırlanan sistemin yeniden inşası, realist güç mücadelelerinin gölgesinde gerçekleşiyor. Türkiye’nin olası arabulucu rolü, bu yeni düzende diplomasinin inşa edici etkisini koruyabilir. Ama liberal iyimserlik, tarihsel bir yol ayrımında kendini tekrar kanıtlamak zorunda.

Yapısalcılığın Yükselişi: BRICS ve Yeni Ekonomik Düzen Arayışı

IMF’nin vurguladığı sistem sıfırlaması, BRICS’in “Küresel Güney” adına kuralları yeniden yazma çabasını daha anlamlı kılıyor. Zirvede yerel para birimleriyle ticaret ve yeni üyelerle genişleme planları, Batı merkezli finansal mimariye alternatif yaratma arzusunun işareti. Türkiye’nin BRICS’e “ortak” statüsünde göz kırpması, yapısalcı teorinin “sistem normlarla yeniden şekillenir” anlayışını destekliyor. Ancak mevcut düzenin değişime direnci yüksek; NATO müttefiklerinin Türkiye’nin bu flörtünden rahatsız olması, sistemin sıfırlanırken bile eski kuralları koruma refleksinin sürdüğünü gösteriyor.

Merkantilist Hamleler: Enerji Üzerinden Güç Sıfırlaması

Rusya’nın enerji kozunu kullanarak Avrupa’yı köşeye sıkıştırma çabası, merkantilist teorinin tam anlamıyla vücut bulmuş hali. Ukrayna’nın gaz transit anlaşmasını uzatmama tehdidi ve TürkAkım’la Avrupa’nın enerji güvenliğini tehdit etmesi, sıfırlanan sistemde enerji kaynaklarının bir silaha dönüştüğünü kanıtlıyor. Avrupa’da enerji fiyatlarının %20 artabileceği öngörülürken, Türkiye için enerji merkezi olma fırsatı doğuyor. Ancak bu fırsat, küresel piyasalarda dalgalanmalar yaratmaya devam edecek.

Eleştirel Teori: Avrupa’nın Krizi ve Kapitalizmin Yorgunluğu

Avrupa’da Almanya’nın ekonomik daralması ve ECB’nin sıkı para politikası, kapitalist sistemin içsel krizlerinin yeni dönemde daha da görünür hale geldiğini ortaya koyuyor. Eleştirel teori, bu krizi kapitalizmin eşitsizlik ve istikrarsızlık üreten doğasıyla açıklıyor. IMF’nin “sıfırlanan” sistem vurgusu, belki de kapitalizmin merkezinde bir dönüşüm ihtiyacını işaret ediyor. Avrupa’daki durgunluk, Türkiye gibi ekonomileri de etkileyebilir; ancak Afrika ve Ortadoğu pazarları, Türkiye’ye yeni dönemde bir çıkış kapısı olabilir.

Türkiye’nin Stratejik Duruşu: Yeni Düzenin Eşiğinde

Türkiye, sıfırlanan bu küresel düzende hem riskler hem de fırsatlarla karşı karşıya. S&P’nin kredi notunu artırması ve CDS primlerinin düşmesi, liberal işbirliğinin meyvelerini gösteriyor. Mehmet Şimşek’in “öngörülebilir ekonomi” vurgusu, Türkiye’yi bu yeni düzenin güvenli limanlarından biri haline getirebilir. Öte yandan BRICS’e yakınlaşma, yapısalcı bir yeni düzen arayışını yansıtıyor. Türkiye, realist güç mücadeleleri, liberal işbirlikleri ve yapısalcı alternatifler arasında denge kurarak sıfırlanan sistemde yerini belirlemeye çalışıyor.

Türkiye’nin savunma sanayisindeki atılımları, bu yeni küresel düzende hem ekonomik hem de stratejik iş birliklerine güç katıyor. İHA ve SİHA ihracatıyla 2024’te 5 milyar doları aşan savunma sanayi ihracatı, realizmin “güç, uluslararası arenada söz hakkı getirir” anlayışını pekiştiriyor. Bu ürünlerin Ukrayna’dan Katar’a, Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan geniş bir yelpazeye ihraç edilmesi, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak algısını artırıyor. Öte yandan bu gelişmeler, liberalizmin “ekonomik iş birliği barış getirir” teziyle de örtüşüyor; çünkü savunma sanayi ihracatı Türkiye’yi yeni pazarlarla buluşturuyor, ticareti çeşitlendiriyor ve diplomasiyi destekliyor. Realist bir bakışla askeri kapasiteyi artırırken, liberal bir perspektifle uluslararası ekonomik entegrasyonu derinleştiriyor. Türkiye, savunma sanayisiyle yalnızca güvenliğini değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik esnekliğini de güçlendiriyor.

Sonuç: Sıfırlanan Sistem, Yeniden Yazılan Kurallar

IMF’nin tespiti doğru: Küresel sistem sıfırlanıyor. Bu sıfırlama, yalnızca ekonomik kuralları değil, güç dengelerini, diplomatik ilişkileri ve ideolojik çatışmaları da yeniden şekillendiriyor. Türkiye için bu yeni dönemde dengeyi sağlamak, fırsatları değerlendirmek kadar riskleri yönetmeyi de gerektiriyor. Dünya, eski düzenin enkazı üzerine yeni bir oyun kurmaya hazırlanıyor. Oyunun kuralları ise henüz yazılmadı.