Nüfusunun yüzde 66'sı ve topraklarının yüzde 70'e yakını deprem bölgesinde bulunan bir ülkede yaşıyoruz. Geçenlerde 6.2 şiddetinde bir deprem oldu ve hala ne yapacağımızı bilemez durumdayız.

Yetkililer ısrarla “riskli binalara girmeyin” uyarısında bulundu. Ne var ki insanlar sonrasında ne yapacağını yine bilemediler.

Depremin ilk dakikalarında GSM operatörleri sınıfta kaldı. Bu bile başlı başına büyük bir sorun.

Zira bu ülkede dünyanın en yavaş internetine, en pahalı faturaları ödeyen bir milletiz. Buna rağmen en ufak bir kriz anında ortada yoklar.

En vahimi de onca acı tecrübe yaşamış olmamıza ve yüzbinlerce insanımızı kaybetmemize rağmen inanın hala deprem öncesinde ve sonrasında ne yapacağımızı bilemiyoruz. Evde deprem çantası hazırlamaktan bahsetmiyorum.

Yetkilerin her deprem sonrası istatiksel bilgi vermesine alıştık ancak deprem hazırlığı konusunda aldıkları tedbirleri bilmiyoruz. O yüzden bireysel olarak yapabileceğimiz pek fazla bir şey de yok gibi.

Toplanma alanlarında AVM’ler ve farklı yapılaşmaları görünce insan endişelenmeden edemiyor. Dahası her deprem sonrası hesap vermeyen siyasetçiler, bürokratlar ve müteahhitler de bir sonraki afetin daha şiddetli geçmesine neden oluyor.

Düşünün, milletimizde deprem bilincinin oluşturulması ve depremlere karşı daima hazırlıklı olunması amacıyla her yıl 1-7 Mart tarihleri arasındaki haftayı, “Deprem Haftası” olarak ilan etmişiz.

Ne var ki deprem haftası kapsamında okullar başta olmak üzere birçok kurum sadece tatbikat yapar. Ardından kurum amirleri bir konuşma yapar ve “görev tamamlandı” raporları bir üst makama iletilir. Hepsi bu kadar!

Bakınız Japonya depremden nasıl dersler almış?

Bilindiği gibi, 1923 yılında Japonya’da Büyük Kanto Depremi diye bilinen 7,9 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Bu depremde de yaklaşık 100 bin kişi ölmüştü.

Yılda yaklaşık 1500 depremin meydana geldiği Japonya işte bu büyük yıkımdan büyük dersler çıkardı.

Öyle ki deprem eğitimi daha çocuklar okula adım atar atmaz verilmeye başlanıyor. Çoğu kent ve kasabada, acil durum bilgilerini duyurmak için kurulmuş hoparlör sistemleri var.

Bazı kırsal bölgelerde ise, vatandaşlar yerel idareler tarafından dağıtılmış radyolardan tahliye talimatlarını dinleyebiliyor.

Çocuklar, okul yılları boyunca en yakın tahliye merkezlerinin neresi olduğu biliyor. Acaba bizdeki öğrenciler biliyorlar mı?

Japon deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki diyor ki; “Japonya’da mimar ya da mühendis olmak içi diplomayı almanızın bir önemi yok. Önce iki yıl staj yapmalısınız ve ardından devletin açtığı zorlu sınavı kazanmanız gerekiyor. Öyle bir sınav ki bu, girenlerin ancak yüzde 5’i ya da 7’si başarılı olabiliyor.”

Şimdi bir de bizdeki müteahhitlere bakınız. Yaptıkları binalar ortada. En ufak sarsıntıda yerle bir oluyor. Üstelik bunların da aldıkları bir eğitim yok.

Daha evvel birçok yazımda dile getirmiştim. Okullarda neden afet dersimiz yok mesela? Oysa okullarda afet dersi zorunlu dersler arasında olmalıdır.

Hatta bu eğitim, yalnızca okulla sınırlı tutulmamalı aynı zamanda aile ve toplumun da bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.

Bakınız bu işin siyaseti, partisi, ideolojisi olmaz. Deprem eğer önlem alınmazsa -ki yeterince alınmıyor- parti ayrımı yapmadan herkesi enkaz altında bırakıyor. O yüzden böyle zamanlarda memleket odaklı düşünmeliyiz.

Bir sözüm de fırsatçılara;

Son depremde acil yardım paketlerinden tutun, çadır ve ev fiyatlarına varana kadar bir günde ciddi zamlar yapılmış. Oysa tam tersi olmalıydı. Bu tür fırsatçılara devletimiz gereken cezaları kesmezse bu yozlaşmanın ve ahlaksızlığın önünü maalesef alamayacağız.