Her gün bir dostumuzun kitabı okuruyla buluşuyor. Yazma konusunda ne kadar üretken olsak da okuyucu anlamında o kadar şanslı olmadığımızı düşünüyorum. Kitap, sosyal medyanın hükümdar olduğu bu çağda maalesef yalnızlığa mahkûm bırakılıyor. İnsanlar kitaplara dokunmak yerine sosyal medyanın ağlarında savrulup gidiyor. Bu durumun garip hallerini son kitabımız Teknolojik Vahamet'te okumanız umuduyla detaylı bir şekilde analiz ederek anlatmaya çalıştık. Nihayetinde öyle bir zamana geldik ki yazar dostlar ile kendi kitaplarımızı kendi aramızda okur olduk. Yıllardır kitap işiyle hemhal Sevgili Dostum Ebuzer ile bu durum üzerine sohbet ettiğimizde acı bir şekilde kitapevine günde en fazla beş kişinin geldiğini belirterek durumun ne kadar hazin bir hal aldığını gözler önüne serdi.

Okumak lazım Azizim, okumak! Yoksa çok sonraları vuracaklar bizi okumadıklarımızla. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel miraslardan biridir okuma kültürü. Bunun için de onlara en güzel örnek yine kendimiz olmalıyız. Ne güzel özetlemiş durumu Üstad Nuri Pakdil: “Okumadığın gün karanlıktasın.”

Okumanın boş vakit doldurma eyleminden ziyade bir hayat felsefesi, bir yaşam biçimi olduğunu idrak ederek eyleme geçmenizi önererek bu haftaki yazımıza konu olan kitap Kıymetli Dostum Prof. Dr. Mehmet Özger'in son kitabı olan Kuş Gölgesi Avlamak üzerine bir takım değerlendirmelerde bulunacağız.

“Yozlaşmanın İcadı” alt başlığıyla okuruyla buluşan Kuş Gölgesi Avlamak, Eyyüp Akyüz'ün editörlüğüyle Zarif Yayınlarından çıktı. Bir duruş kitabı olmaya namzet olan bu eser, sınırlarımızın nereye kadar olduğunu, kavramların hakikatini, dirilişin tohumlarını, kriz dönemlerinin kritik eşikler olduğunu, tekrarın önemini, çözüm için konfor alanının dışına çıkmamızın gerekliliğini, eleştiri kültürünün gelişmişliğinin toplumsal farkındalığa katkısını, bize oynanan akıl oyunlarını, bunların hepsinin üstüne nerede durmamız gerektiğini bize en konsantre haliyle anlatmaya çalışmaktadır.

Cennet sınırını geçince gönderildik dünyaya. Bu durumu en özet haliyle “İnsan, kendisine konulan sınırı aşınca kendini dünyada buldu… İnsanın hakiki anlamda insan olması için sürgün edilmesi gerekiyordu.” diye anlatıyor Sayın Özger. Durmamız gereken yerin hakkını veremediğimiz müddetçe baktığımız yerde durmaya mahkûm olacağız. Sınırları olmalı insanın, bazen içinde bazen dışında ve sınırda durabilmeyi bilmeli insan. Sürgün, sınırın içinde kalma hakkını kaybetmektir. Kendini bilmek ise sınırlarının farkında olmaktır. “Allah haddi aşanları sevmez.” (Maide Suresi, 87. Ayet) ayeti Hudûdullah’ı aşmamamız gerektiğini en sarih bir ifadeyle bize söylüyor. Sınır denince aklımıza ilk olarak haritadaki ülkeler arasındaki kalın çizgiler gelmektedir. Ülkeler birbirinden kalın çizgilerle birbirinden nasıl ayrılmışsa ve en bariz şekilde ortaya konulmuşsa iyi ile kötü, doğru ile yanlış, hak ile batıl da öyle birbirinden ayrılmaktadır. Bugün ülkeler arasındaki sınırlar bir çizgiden ibaret görülmeye başlandığı gibi sınırların önemi de anlamını yitirmeye başladı. Kuş Gölgesi Avlamak kitabında bu sınırların ne kadar önemli olduğunu yeniden kavrayacaksınız.

Bugün sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz inanç hakikatinin hikmetine vakıf olamadığımız için onurlu bir duruş sergilemekte zorluk çekiyoruz. Omurgası hasar almış vücutlar gibiyiz. Hakikati hakkıyla idrak edemediğimiz için de ortaya konulan duruş eğreti oluyor. İnandığı değerin hikmetine vakıf olamayan insan savunma psikolojisine bürünerek “özür dileyici ve ezik bir duruş” ortaya koyuyor. “Kendi kültürüne ve medeniyetine güvenmeyen, pısırık bir duruş olan apolojik duruşun” etkisiyle yaşamaya başlıyor. “Efendinin efendiliğini mutlaklaştıran, kendisinin de köleliğini çaresizce kabul eden kişi, doğal olarak apolojik davranışlar sergileyecektir.” Sayın Özger’in kitabında her bir cümlenin altı çizilecek olan yazılar bize adeta kendi fikir dünyasının özünü sunuyor. Derin bilgi ve ilmine rağmen az eser ortaya koyan Mehmet hocam, Edebiyat Profesörü olsa da edebiyatın kelime cambazlığına girmeden meselenin özünü ve verilmek istenen mesajı en açık bir dille veriyor okura.

İçinde bulunduğumuz bu zamanda her yanımız acı, kan, gözyaşı, zulüm, adaletsizlik, doğal felaketler ve dahası… Kötülüğün bütün tonlarını yaşıyoruz. Yakın zamanda yaşadığımız depremden sonra “Bizim büyük çaresizliğimiz ve acziyetimizde Allah bizi terk mi etti?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Ancak “O, bizi terketmedi. Biz uzun zamandan beri O’nu ve O’nun doğaya koyduğu kanunları terk ettik.” Böyle olunca da başımıza her ne geldiyse kendi yapıp ettiklerimizden ötürü oldu.

Sayın Özger’in sınır ve duruş ile ilgili kaleme aldığı 26 yazıyı muhteva eden Kuş Gölgesi Avlamak kitabıyla ilgili değerlendirmemize önümüzdeki hafta devam edeceğiz. Bu arada kitabı en kısa zamanda temin edip okumanızı öneririm. Kitapla ve sağlıcakla kalın.