0
Geçtiğimiz hafta ABD'nin eski başkan yardımcısının ulusal güvenlik danışmanı John Hannah'ın açıklamaları kamuoyuna bomba gibi düştü. Hannah; günden güne büyüyen, Ortadoğu ve Avrupa'nın yıldızı haline gelmeye başlayan Türkiye'ye karşı küresel bir plandan bahsediyordu. Aslında birilerinin Hannah'a sufle yaptığı bu beyanatlar, bizim medya organlarında da uzun süre konuşuldu. Oysa dün Gezi, 17-25 Aralık; bugün ise terör ve liseliler ile yapılmak istenen şey tamda buydu. İçeride güvensizlik ve kaos ortamı yaratılarak darbe ortamı oluşturmaya yönelik atraksiyonlardı hepsi. Üstelik Hannah'ın "Türkiye'de olası bir askeri mücadele riskinin bütünüyle ortadan kalkmadığını" vurgulaması da bu tezi doğruluyordu.
Şimdilerde ise eski tüfek sempatizanların liselileri aşağılarcasına "biz sizin yerinize düşünüyoruz" anlamında hazırladığı bildiriyle sokağı işaret etmesi, bunun bir parçası olarak kabul edilebilir. Kaldı ki bu tür illegal kalkışmalar hep aynı mantıkla vuku bulurlar. Slogan vari söylemlerle de muhalif kitlelerin kalbiyle aklı arasına girerek eyleme dönüşürler. Son bir aydır liseliler üzerinde oynanan oyunda da bu savın yansımalarını görmek mümkündür. Tamda bu dönem bazı siyasilerin "Siyasi cinayetler olabilir" açıklamaları da buna eklenince garip bir durumun varlığından söz edilebilir. En enteresanı ise bir kısım aşırı uç kesimin sarf ettiği ve Hannah'ın da "er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanacak" sözünün aynılaşmasıdır.
Anlayacağınız, hiçbir şeyin sadece göründüğünden ibaret olmadığı bir zamanda yaşıyorduk. O sebeple "Yönetmen; mesaj vermiyordur, rüzgarda uçuşan tüy ile sadece rüzgarda uçuşan bir tüyü anlatıyordur" demek çokta doğru bir anlayış değildir. Mesela Orlando'da Omar Mateen isimli biri tarafından katliam yapılmasını münferit bir eylem olarak görmek, saflıktan başka ne olabilir ki? ABD'de tek tutunduğu dal İslam karşıtlığı olan şahin adayın, oylarının düşmeye başladığı bir anda böyle bir eylemlin gerçekleşmesi manidar değil mi sizce de? Gördüğünüz üzere hiçbir şey düz mantıkla çözülemiyor, sebepler ve etkenler dairesinde sonuçlarda farklılaşabiliyor. Yani şeytan ayrıntıda gizlidir tespiti bu açıdan önemlidir.
Yine altı ay öne, Rusya'nın düşürülen uçağına misilleme olarak "Boğaz'ı nükleer bombayla patlatma" önerisinde bulunan Rus politikacı Vladimir Jirinovski'nin, şimdi ise "Eğer ülkelerimiz arasındaki ilişkileri düzeltmeyi başarırsam bundan onur duyacağım " demesi de aynı tarzda değerlendirilmelidir. Bu minvalde hadiselere analitik ve kritik gerekçelerle bakmak algıların esaretinden kurtulmaktır diyebiliriz. Neticede büyük resme bakarak akıl yürütmek hiçbir şey kaybettirmeyeceği gibi savunma mekanizmasının etkinliğini de arttıracaktır. Zira Uluslararası stratejiler de bu olgu üzerinde şekillendirilir. Yani küresel sistemde kabul edilen hakim görüş, "çıkarlar söz konusuysa gerisi teferruattır".
Bu çerçevede İngiltere'de yapılacak AB referandumu hakkında da bazı tespitler yapabiliriz. En başından beri görünürde Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyormuş gibi yapan, geri planda ise uzantıları ile bunu engelleyen ülkenin İngiltere olduğu herkesin malumudur. Hatta kendi sermayeleri The Guardian ve neo'con güdümlü partnerleri Washington Post üzerinden ülkemizi her daim karaladıklarını sağır sultanlar bile biliyordu. Fakat ne var ki Avrupa'daki ekonomik kriz, terör ve göçmen sorunu AB' de zorlu bir süreci başlatmıştı. İşte bu sıkıntının kendisine nüfuz etmesini önlemek isteyen İngilizlerin, AB' den ayrılma referandumunu ilk etapta bu perspektifte okuyabiliriz. Fakat bugünkü oylamadan muhtemel ki hayır çıkarsa, gelecek dönemin AB politikalarında bariz bir şekilde İngiltere etkisinden bahsedeceğimiz anlamı çıkacaktır.
Şayet "evet" çıkarsa, AB'nin; ekonomiyle, jeopolitik konumuyla ve insan gücüyle Türkiye'yi üç-beş sene içinde bünyesine katması kuvvetle ihtimal haline gelecektir. O gün geldiğinde ise bu sefer tercihimizin ne yönde olacağı tartışma konusu olacaktır. Bunu ise zamanın şartları belirleyecektir.
Vesselam