“2- Tan’da çıkan bu mülâkat General Kâzım Karabekir etrafında yaratılmak istenen havanın dağılmasına sebep olmuştur: General, dün Parti Grupunda Atatürke ebedî ve sonsuz sevgi ve bağlılığını anlatmış, onun ismini her vakit hürmetle andığını ve anacağını söylemiştir. Binaenaleyh bu neşriyat Generalin hatalı yolda gittiğini kabul etmesine sebep olmuştur. […]

“Tan, bu hakikatlerin meydana çıkmasına vesile olduğu için müftehirdir. Şimdi, Generalin Parti Grupundaki izahatından sonra bu hâdiseye kapanmış nazariyle bakabiliriz.

“Artık, genç, ihtiyar hepimiz Millî Şefimiz etrafında Atatürkün büyük eserini ve ebedî namını muhafaza için birleşelim.” (Tan, 5.4.1949, ss. 1 ve 10) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 21.3.2020/542)

Evet, Kemalizmde birleşelim! Birleşelim ki Mütehakkim Zümrenin saltanatı devâm edip gitsin ve Anadolu Milleti Frenkleşerek yok olsun!

Zekeriya Sertel, 1939’da kendilerinin başlattığı Karabekir Hâdisesinden Münâfıkça bir yorumla Kemalizm lehine bir netîce çıkarsa da, ferâset sâhibleri için hakîkat ortadadır: Kemalist Totaliter Rejimin korkunc çehresi bu hâdisede de kendini göstermiş ve muharref bir târih üzerine inşâ edilmiş bu ceberût Rejim, kendisine aykırı gelecek herhangi bir hakîkati beyân hak ve hürriyeti olmadığını bir kerre daha îlân etmiştir!

 

Rahmetli Kâzım Karabekir’in Milletimize hizmetlerine dâir üç târihî vesîka

Biraz aşağıda; Mehmed Âkif’e atfedilen hakîkatsiz sözler (Kemalizmi tervîc ve takdîr eden hakîkatsiz sözler!) vesîlesiyle, fakat aynı zamânda Kemalizmin içyüzünü teşrîh bâbında da kendisinden genişçe bahsetmek ihtiyâcı duyduğumuz rahmetli Kâzım Karabekir’in, 1933 Mayıs’ında, Milliyet gazetesinde, “Mutlak Şef” ile kalem münâkaşasından genişçe bahsedeceğiz. Bir kalem münâkaşası ki “Mutlak Şef”in kumandası altında, bir mânevî linç kampanyası mâhiyetinde seyretmişti…

Ondan evvel, taraflardan biri olan Karabekir merhûmu daha iyi tanımak, böylece her iki taraftan hangisinin haklı olduğunu tâyîn etmek bakımından, 1939 Ocağında Yeni Sabah gazetesinde neşredilen, büyük târihî kıymeti hâiz üç vesîkayı nakletmek istiyoruz. Bunlardan birincisi, muhtemelen Merhûmun kendi kaleminden çıkmış tercümeihâlidir. İkincisi, aynı gazetede, Hikmet Münir’in onun hakkındaki röportajıdır. Üçüncüsü de, “Millî Şef” tarafından CHP’den (ki zâten başka siyâsî fırka yoktu) (totaliter rejim îcâbı göstermelik seçimle) İstanbul Meb’ûsu tâyîn edildiği zamân, Murad Sertoğlu’na verdiği birkaç cümlelik mülâkattır.

 

Kâzım Karabekir hakkında birinci vesîka: Kendi kaleminden tercümeihâli

Yeni Sabah’ta, 27 Aralık 1938’den îtibâren, Kâzım Karabekir Paşa’nın (kısa zamân evvel kitab hâlinde de basılmış olan) Büyük Harbe Neden Girdik? ünvânlı eseri tefrika edilmekteydi. (Kitabın daha uzun olan başlığı, bu şekilde kısaltılmıştı.) Gazetenin Sâhibi A. Cemalettin Saraçoğlu, Neşriyat Müdürü Macit Çetin ve Başmuharriri (Sabataî / Yâkûbî Cemâatinden, 33 Dereceli Mason ve Siyonizmin büyük destekcilerinden) Hüseyin Cahid Yalçın’dı. (Yalçın, o zamân, ismini “-d”li yazıyordu, bilâhare “-t”ye çevirdi. Ahmed Emin Yalman’ın “Ahmed”i “Ahmet”e çevirmesi gibi…) Saraçoğlu, Gazetenin birinci sayfasında günlük fıkralar da neşretmekte idi.

“Millî Şef”, “Ebedî Şef”in vefâtını müteâk̆ib totaliter iktidârın başı olduktan sonra, selefi zamânında onunla ihtilâfa düşüp siyâsî hayâttan uzaklaştırılmış bâzı şahsıyetleri kendine çekme siyâseti tâkîb etmiş, bu meyânda, Karabekir’e de mültefit davranmıştı. Bu siyâsetin netîcesi, 31 Aralık 1938’de Karabekir’in İstanbul Meb’ûsu, 5 Ağustos 1946’da da TBMM Reîsi seçtirilmesi oldu. (26 Ocak 1948’de vefâtına kadar bu mevk̆ii işgâl edecekdir.)

Nasıl oldu da Karabekir, bu sûretle, CHP saflarına katıldı?

Birincisi, kendi Hâtırât’ından, Karabekir’in İnönü’yle aralarının hep iyi olduğu anlaşılıyor. Nitekim, göstermelik İzmir Sûikasdi Muhâkemesinde, îdâmdan kurtulmasını da ona borclu olduğuna dâir şâyân-ı îtimâd rivâyetler var.

İkincisi, o, İstiklâl Harbi devresinde ve hemen sonrasında Türkiye’de siyâset sahnesinin en önde gelen birkaç şahsıyetinden biri iken, siyâsî hayâtın dışına atılmış, nüfûzu kırılmış, pek mağdûr bir vazıyete düşürülmüştü. “Millî Şef”in kendisine uzanan elini tutması, herhâlde, rencîde edilen izzetinefsini tatmîn ediyordu.

Zannımızca, o, bu husûsta beşerî bir zaaf göstermiştir. Onun için, bu gibi hâlleri, onun siyâsî hayâtının vahîm hatâları cümlesinden olarak değerlendiriyoruz. Şu var ki en doğrusunu Cenâb-ı Hak bilir; herkes hakkındaki nihâî hüküm ona âiddir.

Velhâsıl, o, 31 Aralık 1938’de İstanbul Meb’ûsu olunca, Yeni Sabah, bunu, Başmuharriri Hüseyin Cahid’in Meb’ûsluğuyle berâber, iftihârla haber yapmış ve bu meyânda, Karabekir’in -muhtemelen kendi kaleminden çıkmış veyâ en azından teftîşinden geçmiş- “mufassal bir tercümeihâlini” neşretmişti.

Bu tercümeihâlde en fazla teessüf edilecek taraf, sahîhan vatanperver olan Kâzım Karabekir gibi bir zâtın bütün genclik hayâtının İttihâdcı olarak geçmiş olmasıdır. O, İttihâdcılık îcâbı Masonluğa da intisâb etmiş, lâkin, bilâhare, 1937’de neşredilen Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? ünvânlı eserinin (İstanbul: Tecelli Basımevi) 2. Kitabının I. Kısmında, 94 ilâ 107. sayfalarda münderic “Masonluk” bahsinde, Masonluğun Emperyalizmin âleti olduğunu îzâh ederek Masonluktan teberrî etmiştir. (Allâh, taksîrâtını affetsin!)  (Tafsîlât için: Yahûdilik-Masonluk Münâsebeti; Milat, 28-29.8.2024/43-44)

Tercümeihâlini, 1 Ocak 1939 târihli Yeni Sabah’tan aynen iktibâs ediyoruz (ara başlıklar bize âiddir):

 

Karabekir’in aslı; Selânikli, v.s. değil

“General Kâzım Karabekir 1882 (1298) de İstanbulda Küçük Mustafa Paşada doğmuştur. Ceddi Karabekir, Karaman civarında Kasaba (Gaffarabad) köyünün en eski Selçuk Türkü ailesine mensuptur. Generalin babası Mehmet Emin Paşa gönüllü olarak Kırım harbine gitmiş, Silistire ve Kırım muharebelerinde bulunmuş, bu harplerde yaralanmış ve bilâhare paşalık rütbesine kadar yükselmiştir.

“General Kâzım Karabekirin çocukluğu, babasının memur bulunduğu Şark ve Arabistan vilâyetlerinde geçmiştir.

“Mehmet Emin Paşa, vaktile Kastamonu alaybeyliği vazifesini yaparken memur edildiği İskilib kaymakamlığı sırasında, sarayca her taraftan pehlivanlar aranırken, kendisi, meşhur pehlivan Mustafayı İstanbula göndermiş, Pehlivan Mustafanın bilâhare Sultan Aziz macerasına [katline] karışması dolayısile Emin Paşa da ikinci Abdülhamidin vehmine [???] kurban olmuş ve uzun müddet terfi hakkından mahrum tutulmak suretile Hakkâri, Van, Harput, Mekke gibi uzak yerlerde tavzif edilmiş ve nihayet Mekkede irtihal etmiştir.

“Babasının irtihalinde, küçük Karabekir on, on bir yaşlarında bulunuyordu. İşte bu suretle ve küçük yaşta yetim kalan Kâzım Karabekir, ailesile birlikte İstanbula dönmüş, tahsilini sırasile Fatih askerî rüşdiyesi, Kuleli idadisi, Harbiye ve Erkânıharbiye mekteplerinde yapmıştır. Kulelide, Harbiyede ve Erkânıharbiye mektebinde daima sınıfının birincisi olan Kâzım Karabekir, (1905) de yine birinciliği muhafaza etmek şartile Erkânıharp yüzbaşısı rütbesile orduya dahil olmuştur.

 

Gencliği [maâlesef] İttihâdcı olarak geçiyor

“Yüzbaşı Kâzım Karabekir iki senelik stajını (kıt’a hizmetini) Manastırda yapmıştır. O sıralarda Enver bey (paşa) ile birlikte -sonradan (ittihat ve terakki) namını alan- (Hürriyet) cemiyetinin Manastır merkezini tesis etmişlerdir.

“Bu sırada bir Bulgar çetesinin imhasile neticelenen bir müsademede gösterdiği muvaffakiyet üzerine Kolağalığına terfi edilen Kâzım Karabekir, İstanbul Harbiye Mektebi tabiye [tabiiye, fizik] muallim muavinliğine tayin olunmuş ve bu vesile ile, İttihat ve Terakki cemiyetince, diğer bazı merkezler meyanında İstanbul teşkilâtını kurmak işile de tavzif olunmuştur. Kâzım Karabekir bu teşkilâtı muvaffakiyetle başarmıştır.

“Meşrutiyetin ilânından sonra İttihat ve Terakki cemiyetinin siyasî bir fırkaya istihale ederek meclise girmesi ve ordunun siyasetle iştigal etmesi aleyhinde bulunduğu için, bilhassa 31 mart isyanının tenkilinden sonra, tamamile askerî vazifelerine hasr[-]ı faaliyet etmiş ve siyasete karışmamıştır. (İttihat ve Terakkiye ait hatıralarını sayın General ileride neşredecektir.)

“Meşrutiyetin ilânını müteakip Edirnede ikinci ordu üçüncü fırka Erkânıharpliğine memur edilmiş[ti] ve 31 mart irticaını bastırmak için İstanbula gelen Hareket ordusunun mürettep ikinci fırkası erkânıharbiye reisi idi. Karargâhı Pangaltı Harbiye mektebinde olan bu fırka, asi avcı taburlarının tahassun etmiş oldukları Taşkışla ve Taksim kışlası müsademelerini yapmış ve Yıldız sarayını da işgal etmişti.

“Bundan sonra, Kolağası Kâzım Karabekiri 326 (1910) Arnavutluk isyanında mürettep kolordu erkânıharbiyesi harekât şubesi müdürü olarak görüyoruz.

“Kendisi buradan yine Edirnede fırka erkânıharpliği vazifesine dönmüş, Balkan harbinde bu vazife ile Edirne müdafaasında yararlıklar göstermiş ve kıdem zammı ve nişanla taltif olunmuştur.

 

İstihbârâtçılığı, Çanakkale Harbi’ndeki hizmetleri

“Balkan harbinden sonra Alman heyeti ıslâhiyesi arasında Erkânı Harbiyei umumiye istihbarat şubesini idare etmiştir.

“1914 cihan harbine kaymakamlık rütbesile giren Kâzım Karabekir, sırasile Çanakkalede fırka kumandanlığile Fransızlara karşı Kereviz Dere müdafaasını yapmış, miralaylığa terfi etmiştir.

 

K̃ûtülamâre Zaferinde 18. Kolordu Kumandanıydı

“Buradan sonra, Müşür [Müşîr] Golç’un erkânıharp reisliğile İraka gitmiş ve Kûtülemmare’nin [K̃ûtülamâre’nin] sukutundan biraz evvel bu mevkii muhasara eden 18 inci kolordunun kumandanlığına tayin olunmuştur. Bir buçuk yıl müddet Irak cephesinde kalmış, çok faik İngiliz kuvvetleri karşısında bir çok muvaffakiyetli muharebeler vermiştir. Buradan (1917) de Diyarıbekir mıntakasındaki ikinci ordu kumandanlığına naklolunmuş ve bu suretle Ruslarla olan muharebelere de iştirak etmiştir. Bu arada Van – Bitlis – Muş – Elâziz cephesindeki ikinci ordu kumandanlığı vekâletinde bulunmuştur.

 

Şark Cephesindeki muvaffak̆iyetler, Filistin Cephesindeki [ihânet mahsûlü] bozgun üzerine hiç oldu!

“(1918) yılı başında Erzincan karşısındaki birinci Kafkas kolordusu kumandanlığına naklolunmuş ve kolordusile, şubat ve mart aylarının müthiş karları içinde, Erzincan ve Erzurumu, Rus zabitlerile takviye edilmiş Ermeni ordusundan istirdat etmiştir. Bundan sonra Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerinin zaptındaki muvaffakiyetlerine binaen Livalığa terfi etmiştir. Bütün bu askerî harekât esnasında Osmanlı hükûmetinin bir çok harp madalyalarını, Almanların ikinci ve birinci rütbe demir salip nişanlarını, Avusturyalıların ayni seviyedeki askerî nişanlarını almıştır.

“Bundan sonraki harekât Ermenistanın ve İran Azerbaycanının işgalidir. General Kâzım Karabekir, karargâhını Tebrizde kurmuş ve Azerbaycandan İngiliz kuvvetlerini çıkarmıştır.

“İşte şark ordusunun bir taraftan İran Azerbaycanına, diğer taraftan da Bakûya ve şimalî Kafkaslara kadar uzanan ve zaferden zafere koşan kolorduları, Filistin bozgunluğu üzerine akdine mecburiyet hâsıl olan elim mütareke haberini bu neşeli muvaffakiyetler içinde almış ve yeni vaziyetlere karşı yine azim ve metanetle cephe almaya hazırlanmışlardır.

 

Kendi ısrârıyle, Şark’taki 15. Kolordu (sâbık 9. Ordu) Kumandanlığına tâyîni

“Bu sırada mevkii iktidara gelen Müşür İzzet paşa, General Kâzım Karabekiri Erkânıharbiye riyaseti vasıtasile İstanbula davet etmiştir. General Karabekir, İstanbula muvasalatında, itilâf devletlerinin şehirde yerleşmeğe başladıklarını ve hükûmete tahakküm ettiklerini görünce, tekrar şarktaki kumandanlık vazifesine gönderilmesinde ısrar etmiş ve bir müddet sonra buna muvaffak olarak Harbiye Nezaretinin intihap ve inhasile, (15) inci kolordu namını alan bütün (9) uncu ordu kıt’alarının kumandasını ele almıştır.

 

[Üzerindeki baskı sebebiyle] İstiklâl Harbi’ne dâir Hâtırât’ını henüz neşredemiyor

“General Kâzım Karabekir, İstiklâl harbinin esasını teşkil eden Erzurum Müdafaai Hukuk kongresi ve şark harekâtı ve İstiklâl harbinin inkişaflarına müteallik ve vesaika müstenit hatıralarını münasip bir zamanda neşeredeceklerdir.

 

Başında bulunduğu ordu ve halkın desteğiyle, jenosidci Ermeni Ordusunu imhâ etmesi ve Sevr’i hükümsüz bırakması

“Yalnız, Generalin, ikinci defa olmak üzere, Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerinin zaptile Ermeni ordusunun imhası muvaffakiyetini buraya kaydedebiliriz.

“Bu muvaffakiyet üzerine Ermeni Taşnak hükûmetile musalâha [musâleha] müzakerelerine girişilmiş ve bu müzakereleri hükûmeti milliyenin heyeti murahhasası reisi sıfatile hüsnü idare eden General Kâzım Karabekir, Sevr muahedesinden Ermeni hükûmetinin imzasını geri aldırmaya ve Ermeni ordusunun esleha [esliha] ve askerî teçhizatının mühim bir kısmını hükûmetimize teslim ettirmeğe muvaffak olarak yalnız askerî sahada değil siyasî ve idarî sahada da dirayet ve kabiliyetini isbat etmiştir.