0

Uzaktan gelen sesler üzerine tüm köylüler koşmaya başladı.

Çavuş Hasan ile Temiz Mehmet kavga ediyorlardı.

Onların kavgalarını görenlerden bazısı Hasan'ı, bazısı ise Mehmet'i tutarak uzaklaştırmaya çalıştılar.

Her ikisinin de üstü kanlar içindeydi.

Akrabaları olayı büyütmeden her ikisini de evlerine götürdü.

Kavga edenleri görenler şaşkındı.

Köyde en son kavga edecek olan bu ikisiydi.

Demek öfke sağduyunun önüne geçince, basiret bağlanınca, enaniyet devreye girince oluyormuş.

***

Köyün önde gelenleri önce Çavuş Hasan'a sonra da Temiz Mehmet'e giderek, yaptıkları işin yanlışlığını belirttiler. Onları sakinleştirmeye çalıştılar. Zaten her ikisi de işin bu noktaya gelmesine şaşırmış, şimdiden büyük bir pişmanlık yaşıyorlardı.

Sadece saldırıya uğradığı için, Çavuş Hasan'a olan kızgınlığını hala koruyan Temiz Mehmet, köy hocasının da sabır üzere yaptığı konuşmayla öfkesi sakinlemişti. Ve böyle bir kavgaya tutuştuğu için kendisini suçlamaya başlamış, iki köylü olarak insanları rahatsız etmenin utancını duymaya başlamıştı.

***

Cemaatin dağılmasından bir müddet sonra Temiz Mehmet'in yalnız kaldığı bir anda, biri geldi: Bodur Hüsnü.

Bodur Hüsnü, çok hüzünlü bir tavır takınarak söze girdi:

-Valla Mehmetciğim, çok üzüldüm. Tekrar tekrar geçmiş olsun.

-Sağ olun, Allah razı olsun.

-Sakın üzülme, sakın bir karşılık vermeye kalkışma.

Gerçi sen haklısın. Su sırası senindi. Adam zorbalık yapmaya çalıştı. Ama olsun. Sen onunla mı uğraşacaksın. O; zorbanın teki, sonra çok güçlü.

Son cümle Mehmet'in canını sıktı.

-Güçlü mü? Neresi güçlü onun? Valla bir kavgaya tutuşsak onu perişan ederim.

-Ya doğrudur, sen onu yere serersin. Ama o da seni yere serer.

Neyse önemli değil canım, olayı büyütmemek lazım.

Benden sana bir kardeş tavsiyesi, sakın ona ilişme. İntikam almaya kalkışma.

-Yok Hüsnü yok! Benim intikam alma gibi bir niyetim yok!

-Ya ne bileyim, sabırsızlanırsın, kızarsın, sana attığı yumruklar aklına gelir, gidip dersini verirsin ama değmez. Vurmaya, öldürmeye değmez.

Temiz Mehmet, yan yan baktı. Bodur Hüsnü konuşmaya devam etti:

-Sen ona bir şey yaparsan, ailesi de karşılık verir. Biliyorsun ailesi kalabalık ve belalıdır. Hiç onlara bulaşma. Onların ailesi çok kalabalık.

-Neresi kalabalıkmış Hüsnü? Bizim aile sayı olarak az olabilir ama bir şey olsa onları ezer geçeriz.

-Ya doğrudur, sizin aile güçlü kuvvetli insanlardan oluşur, gözü karadır. Ama yine de sen sakın intikam almaya kalkışma! Şehirde onların çok adamı var. Siyasetçilerden, mahkemeden bir sürü tanıdıkları var. Sen ne kadar haklı olsan da onlar rüşvetle iş görürler.

-Bizim de bir sürü siyasetçimiz, avukatımız, memurumuz, müdürümüz var! İş oraya gelmesin yeter ki!

-Ya olsun, olsun! Sen yine de aklını başına topla, onlara sakın saldırayım falan deme!

İntikam almaya hiç kalkışma!

Varsın sana korktu desinler ama işin ucunda hapis var, sürünmek var, hatta vurayım derken vurulmak var. Ben senin iyiliğini istediğimden söylüyorum bunları. Yoksa bana ne? İstersen git şerefini kurtar, Hasana hak ettiği cezayı ver.

Ama ben tavsiye etmem. Dediğim gibi, onlar yaman adamlar, onlarla uğraşmaya gelmez. En iyisi bu olayı kabullenmek.

Hadi bana eyvallah!...

***

"Demek onlar yaman ha?

Demek onlar güçlü ha?

Demek onların adamları çok ha?

Demek onlar bizi yener ha?

Demek onlarla kimse uğraşamaz ha?"

Bodur Hüsnü'nün dedikleri damarlarında, tüm benliğinde dolaşıyor, köylünün de böyle düşündüğünü tahmin ediyordu.

Hayır hayır.

Çavuş Hasan'a ve dolayısıyla ailesine ve tüm köylüye bir mesaj vermeliydi.

Haddi bildirilmeliydi Çavuş Hasan'ın…

***

Gece yarısı Çavuş Hasan'ın evinin yakınına iki defa gelmişti. Üçüncü gelişinde akrabalarının dağıldığını gördü. Dikkatli adımlarla yatak odasının bulunduğu pencereye yöneldi. Pencere açıktı. İçeride hafif ışık vardı. Perde çekiliydi. Kapı tarafına doğru bir taş attı. Çavuş Hasan'ın kalkıp kapıya doğru seğirttiğini görünce de mermileri boşalttı.

Ve hızla davranıp, yan evin köşesinden kaçarken bir gölge gördü.

Gölge kendisini görünce kaçmaya başladı, Mehmet de onu takip etmeye başladı. Çok geçmeden yakaladı.

Adamın yakasından tutup kaldırdığında, onun Bodur Hüsnü olduğunu gördü.

Bodur Hüsnü, gecenin bu vaktinde ne arıyordu?

Cevabını da kendisi verdi. "Yaptığı fitnenin sonunu merak ediyordu."

-Ben seni daha fazla merakta bırakmayayım Hüsnü. Rahata kavuş!

Bunları dedikten sonra Hüsnü'nün kafasına da tek bir mermi gönderdi.

-Ne yapayım Hüsnü, ben zayıf ve kimsesiz bir adamım. Ancak bir kurşunum kaldı. Bu sonucu sen hazırladın.

***

Kıssadan hisse: tepede yer alan ve ülkeye büyük hizmetleri olan bazı insanların birbirleriyle kavga etmesi için ortalığı bulandıran, sözde iyi niyetli fitnecilere karşı dikkatli olunmalı. Oyunlar bozulmalı, hizmet sürmeli. Vesselam…***