İnsanlık şu demde hem bir savaş hâli yaşıyor hem de yaşamıyor.

Bir tarafı dünyeviliğin doruklarında, türlü iş ve eğlencelerin peşindeyken, diğer tarafı dünyanın gönlü hoş eden nasiplerinden uzakta, yoksunluk ve hayat mücadelesi içinde perişan.

Bu iki zıt yaşayış âdeta birbirinin burnunun, ayağının dibinde, gözünün önünde. Üstelik bütün bu olanlara bakınca bırakın bir gün sanatla anlatılır hâle gelmesini düşünmeyi, kayıt altına alınırken ve paylaşılırken yaşanan aşırılıklarla insanlığımızdan şüphe ediyoruz, şiddeti ve ölümleri haber alırken nezaketten, mahremiyetten yoksun bir aktarım diliyle karşı karşıyayız.

2000 yılına girmek üzereyken dünya “milenyum çılgınlığı” diye adlandırılan bir dönemi yaşıyordu.

Yeni bin yılın başında, bir gecede dünyanın ters yüz olacağını sananlar ve sanmayanlar vardı. Sanmayanlar haklı çıktı.

Ne zaman bir dönem nihayetlenip yenisi başlayacak olsa hayatın gündemle ilgili-ilgisiz bütün alanlarında ne olduğuna ve ne olacağına dair sorular artış gösterir.

2000 yılı başlamadan mevcut sinema eleştirmenlerimize sık sık şu soru soruluyordu: “2000’den sonra dünya sineması neyi anlatacak?”

Bu sorunun cevabı “dünya sineması”ndan ne anladığınızla da yakından ilgiliydi. Sektör sinemasından söz ediyorsak, Amerikan sermayeli ve daha az da olsa Avrupa’nın payı bulunan bir sinemayı konuşmuş oluyorduk.

Durum bugün de fazla değişmedi. Sanat sineması hâlen küçük ölçekli, kıyı-köşe festival filmlerden ibaret. O zamanlar Uzak Doğu yapımlarının bugünkü kadar popüler olacağı bilinmediğinden eleştirmenlerimiz, dünya sinemasından çoğunlukla alıcısı garantili “sektör sineması”nı masaya yatırıyor ve ona göre bir değerlendirme yapıyordu.

Ortalama kanaat, 20. yüzyıl sinemasının ağırlıklı olarak Birinci Dünya Savaşı üzerinde durduğu, 2000’ler sinemasının İkinci Dünya Savaşı’na daha çok ağırlık vereceğiydi. Hâlbuki Hollywood sinemasında zaten İkinci Dünya Savaşı’nın ağırlığı alabildiğine hissedilmekteydi.

Sektör üretimi filmlerden 90’lı yıllarda küçük bir kıyamet koparan Schindler’in Listesi (1993) başta olmak üzere, Charlie Chaplin imzalı Büyük Diktatör (Amerika-1940), Kwai Köprüsü (Japonya-1957), Mukaddes Vazife (Almanya, 1981), Gel ve Gör (Sovyet-Rus, 1985), Güneş İmparatorluğu (Amerika, 1987), Ağustos’ta Rapsodi (Amerika, 1991), Stalingrad (Almanya, 1993), İngiliz Hasta (Amerika, 1996), Hayat Güzeldir (İtalya, 1997), İnce Kırmızı Hat (Amerika, 1998), Er Ryan'ı Kurtarmak (Amerika, 1998) 2000 öncesi birer efsaneye dönüşmüş sinema ürünleri oldu.

Yahudi cephesine odaklanmış filmlerde ısrarcı davranan Fransa, aynı dönemlerde çok sayıda yapımı dünyaya sundu. Yeraltı (1995), Gölgeler Ordusu (1969), Şahane Oyun (1966), Elveda Çocuklar (1987) ve Avrupa Avrupa (1990), Fransa-Belçika-Hollanda ortak yapımı Hayat Treni (1998) bunlardan yalnızca birkaçı.

İkinci Dünya Savaşı, bu arkası kesilmeyen yapımlar sayesinde, sinema izleyicisinin hafızasında yalnızca “Bir Yahudi zulmü” ve sadece Avrupa sınırları içinde meydana gelen bir hadise olarak yerini aldı.

Belki de bu bağnazlığa bir tepki olarak Kubrick sinemasından 1964 tarihli Dr. Garipaşk veya: Nasıl Kaygılanmayı Bırakıp Bombayı Sevmeyi Öğrendim filmi, İkinci Dünya Savaşı’nı bitiren Hiroşima ve Nagazaki saldırılarından yola çıkarak, nükleer savaş tehdidini ve Amerikan savunmasını bol ironi ve hicivle ti’ye alan bir karikatür çizdi âdeta.

Ve eleştirmenler kısmen haklı çıktı.

U-571 (Fransa-Amerika, 2000), Kapıdaki Düşman (2001), Amen (Fransa-Almaya-Romanya, 2002), Pearl Harbor (Amerika, 2001), Piyanist (Fransa, 2002), Hitler: Şeytanın Yükselişi (Kanada-Amerika, 2003), Çöküş (Almanya, 2004), Iwo Jima'dan Mektuplar (Japonya, 2006), Soysuzlar Çetesi (Amerika-Almanya, 2009), Kara Kitap (Hollanda-Almanya-Belçika, 2006), Kalpazanlar (Avusturya-Almaya, 2007), Katyn Katliamı (Polonya, 2007), Çizgili Pijamalı Çocuk (İngiltere-Amerika, 2008), Büyük Direniş (Amerika, 2008), Operasyon Walkyrie (Almanya-Amerika, 2008)… diye uzayıp giden liste 2000’lerin en önemli savaş filmleri oldu ve tarih skalasına bakıldığında 2000’leri âdeta bir İkinci Dünya Savaşı panoramasına dönüştürme uğraşısı, birçok filmde yapılan gönderme ve bilinçaltı mesajlarının anlaşıldığı ölçüde fark edilebildi.

(devam edecek)