Sultan Vahidüddin Han’ın emri ile orduların koordinasyonu ve sivil silahlı güçlerin direnişini organize etmek için Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta karaya çıkması yıldönümü bayram olarak kutlanıyor ülkemizde. Kutlanmalı da. Çünkü bu Ulusal kurtuluş savaşımızın tek çatı altında toplanması için atılmış en önemli adımdır ve sonuç olarak da başarıya ulaşmıştır.

Lakin gel gör ki bizim BizantinistKemalistler, buna binbir gizem katarak tam bir Pagan mitosuna çevirdiler. Ve bunların bilinçaltlarındaki Bizantinizm ve Paganizm, “Atatürk Soslu” olduğu için bu milletin çok önemli bir kısmı hala bu kutlu olay ve önderine şüphe ile bakıyor.

Bizantinist Kemalistler ilkel kaldıkları için hala 19. Ve 20. Yüzyıl pagan mitosuyla 19 Mayıs’ı anlatırlar.

Oysa Gerçek 19 Mayıs şu şekilde gerçekleşir:

Buhikaye, Game of Thrones'un senaristleri bile "yuh artık" diyecek. Buyurun, kurulun koltuklarınıza...

16 Mayıs 1919... İstanbul limanında, denizcilik tarihinin en şaheser(!) teknelerinden biri yola çıkmaya hazırlanıyor. Bandırma Vapuru... Pardon, "vapur" dedim de aslında tahtaları birbirine kendir ipi ile tutturulmuş, her an dağılabilecek bir garip yapı.

Titanic'in fakir kuzeni gibi bir şey yani.

Gemide öyle bir teçhizat eksikliği var ki, sanırsınız Robinson Crusoe'nun adadan kaçış planı. Pusula yok, harita yok, yemek yok...

Ama dur! Kimse telaşlanmasın. Çünkü gemide öyle biri var ki... Bütün yokluklar vız gelir tırıs gider!

Ve birden Karadeniz'in ortasında motor bozuluyor. Normal değil mi? Yani bu tekne değil, adeta yüzen bir antika müzesi. Tam da bu sırada bizim kahraman devreye giriyor. Öyle bir tamir tekniği var ki, Almanlar görse mühendislik fakültelerini kapatır. NASA bile "Gel kardeşim, sen bizim roketlere bak" diye teklif yollardı herhalde.

Evet evet, yanlış duymadınız. Kendisi öyle bir süper kahraman ki, Marvel evreni yanında çocuk bahçesi kalır. Düşünsenize, bir yandan gemiyi tamir ediyor, bir yandan 500 civarında kitap okuyor. Modern influencer'ların"multitasking" diye övündükleri şeyin mucidi sanki. Şimdiki Bizantinist KemalistZ kuşağı görse "goals" diye story paylaşır.

Ha bir de yanında 598 kitap taşıyor. Kindle'ı yok tabii o zamanlar, kâğıt kitap hepsi. Gemi zaten batmak üzere, bir de tonlarca kitap yükü var. Ama olsun, kahramanımız için bunlar detay. Hem geminin dengesini kim takar? O kitapların 327'sini de okumuş bu yolculukta. Hızlı okuma kurslarına giden modern yöneticiler utansın!

En trajikomik sahne ise İngiliz donanmasıyla karşılaşma anı. Koca İngiliz İmparatorluğu'nun donanması, devasa toplarıyla geliyor. Bizimki güverteye çıkıyor, o meşhur mavi gözleriyle bir bakıyor... TomCruise’ün Top Gun'daki bakışları bunun yanında devede kulak! İngiliz generali öyle etkileniyor ki, az kalsın "Pardon, rahatsız ettik" deyip çay servisi yapacak.

"Youmaypass, sir..." diyor İngiliz. Tabi canım, sanki Londra'daki “pub”da kapıdaki fedaiyle konuşuyor. O dönem İngiliz donanması da böyle nezaket timsaliydi zaten(!) Her rastladıkları gemiye "Buyrun efendim, siz önden" diye yol verirlerdi.

Karadeniz'de fırtına çıkmış. E tabi, deniz de bilmiyor ki bu "tarihi yolculuğu", saygısızlık ediyor. Tam da bu sırada bizim süper kahraman, bir eliyle gemiyi tamir ediyor, diğer eliyle 327 kitap okuyor. Multitasking'in mucidi sanki. Hani şu modern CEO'lar var ya, onların atasını görüyoruz resmen.

Bu hikâyeyi yazanlar herhalde "Az abartmışız, biraz daha katsak mı acaba?" diye düşünmüşler ama vakitleri yetmemiş. Yoksa kesin “Mavi gözlüm”ü Yunusların sırtında Samsun'a yüzdürürlerdi.

19 Mayıs sabahı Samsun'a varıyorlar. GPS yok, radar yok, pusula yok...

Hem vallahi hem billahi, Baykar’ın İHA-SİHA’ları da yok. Yalanım varsa “ekmek musaf çarpsın.”

Nasıl buldular Samsun'u diye sormayın. Mavi gözlerin yerli ve milli navigasyon sistemi devredeymiş! Google Maps görse, işi bırakır. O denli yani.

Bu arada gemideki 598 kitabın içinde neler vardı acaba? "Deniz Motoru Tamirciliğinin Temelleri", "İngiliz Generallerini Etkilemenin Yolları", "Pusulasız Denizcilik Sanatı" falan herhalde. Ha,"Nasıl Süper Kahraman Olunur -ForDummies" vardır kesin.

Şimdi bu hikâyeyi modern zamanda bizim putperest Bizantinist Kemalistler yazsa, kesin bir de Spotify listesi eklerlerdi. "Fırtınalı Denizde Dinlenecek Şarkılar - Vol.1" diye. Belki bir podcast serisi de: "Blue Eyes' Diaries- Bölüm 1: Nasıl 327 Kitap Okudum?"

Ulan Bizantinistler, ulan Bizantinistler!.. M. Kemal İngilizce bilmiyordu ki…

En çok da şuna şaşırıyorum: Hiç kimse sormamış "Ya kardeşim, madem bu kadar süper kahramansın, şu tekneyi düzgün bir şeyle değiştirseydin?" diye. Ama yok, illa ki bu tahta parçasıyla gidilecek. Dramatik etki önemli tabii, Hollywood'a malzeme çıksın!

Bu arada, yolculuk boyunca gemidekilere modern dans dersleri de vermiş olabilir. Belki bir de yabancı dil kursu... Duolingo'nun atası çıktı adam resmen. Çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmak için bunlar da şart sonuçta!

Velhasıl, sayın okur… Size öyle bir "tarihi" an anlattım ki, Dan Brown bile "Ben bunu yazamam" der. Neyse ki günümüzde böyle abartılı hikayelere gerek yok. Şimdi her şey çok daha gerçekçi(!)...

Not: Bu yazıyı okuyan PR şirketleri, lütfen beni arayın. Böyle hikayeler yazmak için uygun ücret karşılığında çalışabilirim. Marvel'a da yazarım, DC'ye de...

PS: Allah Zübeyde Oğlu Mustafa Kemal’i Bizantinist Kemalistlerin elinden kurtarsın.

* Bu yazının ilham kaynağı X'te @banalreis'tir.