Bir zamanlar her evde bir “kaşık odası” vardı… Bugün Türkiye genelinde usta sayısı 100’ün altına düştü. El işlemeli Konya kaşıklarından Bademli’nin yılan motifli kaşıklarına kadar yüzlerce yıllık bir gelenek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Türk kültürünün en eski el sanatlarından biri olan tahta kaşıkçılık, yüzyıllar boyunca yalnızca bir mutfak gereci değil; bir kimlik, bir ustalık ve bir estetik unsuru olarak kabul edildi. Silivri ve Şile gibi bölgelerde güçlü bir zanaat geleneği olan kaşıkçılık, günümüzde yalnızca birkaç usta ile yaşam mücadelesi veriyor. Şile’de hâlen düz kaşık üretimi sürse de, birçok bölgede üretim neredeyse tamamen durmuş durumda.

SARAYDAN KÖYLERE UZANAN BİR GELENEĞİN İZLERİ

1909 Bursa Sergisi’nde Sultan V. Mehmet Reşat, Konya’dan getirilen el işlemeli kaşıkları beğenerek 54 deste satın aldı. Aynı gün Yusuf İzzeddin Efendi’nin de 10 deste kaşık alması, saray nezdinde bu geleneğin ne kadar değerli kabul edildiğini gösteriyor. Eskiden ustaların “rugānlama” dediği özel bir cilalama tekniği uygulanırdı. “İyi ruganlanmış bir kaşık 50 yıl kullanılır” sözü, bu zanaatın inceliğini ortaya koyarken; bugün bu kadim yöntemi bilen usta neredeyse kalmadı. Antalya’nın Bademli köyünde kaşıkçılığın yaklaşık 1300 yıl önce Hoca Ahmet Yesevî’nin dervişleri olan Sinan ve Kenan Hocalar tarafından başlatıldığına inanılır. Köy girişinde hâlâ “Kaşığın Piri Bademli” tabelası bulunuyor. 1900’lerde Hüseyin Ruyen Efendi, tahta kaşıklarıyla uluslararası ödüller kazandı. 1960’larda Bademli’de 300 hanenin tamamı kaşıkla geçimini sağlıyordu. 1980’lerde Kastamonu Şenpazar’da haftada 10.000 kaşık üretiliyordu. 2021’de Taraklı Şimşir Kaşığı, Türkiye’nin ilk coğrafi işaretli kaşığı oldu. 2024’te Konya’nın son doğal boyalı kaşık ustasının vefatı geleneğin kırılma noktası kabul ediliyor.

SANAT ESERİ GİBİ YEMEK KAŞIKLARI

Çorba, hoşaf, pilav, keşkek ve kahve/çay kaşıkları her bölgede farklı ağız yapısı ve formuyla üretildi. Konya’nın el işlemeli kaşıkları, Bademli’nin yılan motifli modelleri, Keles’in tongurdaklı oyun kaşıkları ve Trabzon Köprübaşı’nın katlanır (cep) kaşıkları, Türk kaşıkçılığının en karakteristik örnekleri arasında bulunuyor. Mevlâna, semazen figürleri ve hat yazılarıyla süslenen kaşıklar, bir dönemin “hediyelik eşya kültürü”nün merkezindeydi. Türkiye genelinde 100’ün altında kalan kaşık ustası, bu zanaatın kritik eşikte olduğunu gösteriyor. Şimşir ağacının 30–40 yılda yetişmesi, ruganlama tekniğinin kaybolması ve genç neslin bu alana ilgi duymaması, geleneği tehdit ediyor.

GENÇLER BU KÜLTÜRÜ YAŞATABİLİR

Bu kültürün kaybolmaması için: Okul projelerinde geleneksel kaşıkçılık ele alınabilir. Aile büyüklerinin kaşık hikâyeleri kayıt altına alınabilir. Sosyal medyada Türk kaşık kültürü hakkında içerik üretilebilir. Yerel ustalar desteklenebilir. Bu mirasın korunması, genç kuşağın bilinçli desteğiyle mümkün olabilir. Kaşık Kültürünün Kadın Ustaları: Bademli’de kadınlar yıllarca kaşık üretiminde aktif rol üstlendi. 1960’lara kadar köydeki her evde bir “kaşık odası” bulunuyor, kışları aile boyu üretim yapılıyordu. Bursa Keles’te üretilen tongurdaklı kaşıklar bugün Almanya, Fransa ve Belçika’ya kadar ihraç ediliyor. Yurt dışına göç eden Türk aileler sayesinde bu ürünler yabancılar tarafından da tanınıyor.