0

Kurşun, president Abraham Lincoln'ün sol kulağından girip beyninin bir parçasını söküp sağ gözünden çıkarken, tetiği çeken Jim Walker böyle bağırıyordu; "Sic semper tyrannis!" Thus Always to tyrants! Bütün diktatörlerin sonu böyle olur....

Amerika'da köleliği bitiren adam olarak tarihe geçen Lincoln o gecenin sabahında Amerika halkının duaları eşliğinde can verdi...

Sic semper tyrannis!...
Bu sözün ilk kez, senatonun yetkilerini lağvetmeye hazırlanan Sezar'ı bıçaklayarak öldüren 60 senatörden biri olan Marcus Junius Brutus tarafından söylendiği iddia edilir.
Sezar'ın kan kusarken söyleyebildiği son söz şu oldu; Et tu Brutus? Sende mi Brutus?
Sezar bir diktatördü, evet. Fakat akıl melekeleri yerinde olan birinin Abraham Lincoln'ü diktatörlükle suçlaması isabetli olamazdı. Bugün birleşik devletler olarak andığımız ülkenin bütünlüğü Amerika'nın babası olarak anılan "ona" borçlu. ABD'nin iç savaşı'nı sona erdiren, faiz lobisinin, Amerika halkının kanını emmesinin önüne geçen, köleliği ortadan kaldıran Lincoln, bu mücadelesinde yetkilerinin dışında güç kullandığı için köleliği savunanlar tarafından diktatör olarak suçlanmaktaydı.
Lincoln'nün bir tiyatroda suikaste uğramasının üzerinden tam 147 yıl geçti. ABD köleliğe karşı savaşını kazandı fakat Türkiye'de efendiliğe oynayanlar köleliğe karşı mücadele eden Erdoğan'a diktatör demeye devam ediyor.
Tamam, diktatörün yüzüne tam 12 senedir diktatör demeye devam ettiniz, özgürlük yok dediğiniz basınınızda tam 12 senedir her türlü hakarete ve tehtide devam ettiniz... Fakat bizide, tam 12 senedir özgürlükler alanında adım üstüne adım atan bu liderin neden diktatör olduğuna ikna etmek zorundasınız....

Eğer Kürd'ün kedisine bile düşman olan kölecilerden, "devlet Dersim'e girdi iyi oldu, medeniyetsiz Alevi'leri medenileştirdi" diyen faşistlerden, Osmanlı'nın millet-i sadıka dediği 600 bin Ermeni'yi şizofrenik kafanızda tasarladığınız ulus devlet için katleden ırkçılardan, şapka giymedi diye insanları darağacına çeken katillerden, üniversite kapılarında başörtülü öğrenci avına çıkmak gibi ruhsal bozukluk emareleri taşıyanlardan, bu toprakların insanları olan Rum'ları, Süryani'leri, Ezidi'leri ülkeden kovup mallarına çöken haydutlardan, kendinizi aydınlanmacı, ilerici, pozitif bilimci, modernist saçmalıklar içinde çok zeki, başkalarını ise ahmak gören uyanıklardan değilseniz tabiki...
Gerçi öyle olmasanız niye 9 seçim kazanmış birine diktatör diyeceksiniz ki?

Abraham Lincoln... O gün, "bu akşam tiyatroya gitmeyelim" diyen sevgili eşin Mary Todd'u dinlemeliydin...
Türkiye'nin bir Kürt sorunu varmı yokmu?
Yıllarca Kürt sorunu vardır diyen Erdoğan'ın, bugün "Türkiye'nin Kürt sorunu yoktur" demesi bazılarında şok yarattı. Erdoğan'a sempati duyanlar arasında bile bunu kabul edilemez bulanlarımız var.
Sadece Türkiye'nin Kürt sorunu değil, tüm Ortadoğu'nun Kürt sorunu üzerinde yıllardır düşünce üreten, yazan biri olarak, Türkiye'nin bir Kürt sorunu yoktur sözlerine söyleyebileceğim şu olabilir; yeni Türkiye, eski Türkiye'den farklı olarak Kürt'leri düşman ve sorun olarak görmüyor.... Bu anlamda ancak entellektüel kişilerden çıkabilecek bu cümleden dolayı Erdoğan'ı kutlamak Lazım. Bana göre Erdoğan Kürt meselesinin uzmanı haline gelmiş. Bir Türk dinamiği olmakla beraber önemli bir Kürt dinamiği haline de gelmiş. Türk'lük üzerine yapılan her proje nasıl onsuz gerçekleştirilemezse, Kürt'ük üzerine yapılan hiç bir projede Erdoğan gözardı edilerek hayata getirilemez.. Erdoğan'ın bir Türk lideri olmasının yanında bir Kürt lideri olma sıfatıda var artık. Bunu Erdoğan'ın kara kaşına, kara gözüne sevdalı olduğum için söylemiyorum. Sosyolojik bir tespit bu. Kürt ve Kürt'lük üzerine projesi olan her kim varsa bu gerçeği yadsımasın derim. Burdaki tek mesele uluslararası Gladyo'nun Erdoğan'ın Kürt hamiliğine soyunmasına şiddetle karşı çıkıyor olması. Kürt'ler Gladyo için önemli bir ekmek kapısıydı. Bu kapı kapanmak üzere...
Aile Bakanlığının yaptığı sessiz sedasız devrim.
Gelişmiş ülkelerin diğerlerinden farkı vatandaşlarını koruma kollama alanında ulaştıkları başarı ile kendini hissettirir. Büyük ordular, gösterişli binalar sahibi olabilirsiniz fakat halkınız sersefil bir hayat sürmekteyse aslında büyük devlet değilsiniz demektir. Türkiye sosyal devlet olma yönünde büyük adımlar attı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bunda payı büyük. 90 yıldır, Çocuk Esirgeme Kurumu adı altında sadece bir genel müdürlükle yürütülen hizmet, 2011 yılında kurulan Aile Bakanlığı ile kısa zamanda Maliye Bakanlığı gibi, Milli Eğitim bakanlığı gibi kurumsallaştı. Ülke çapında 81 ilde müdürlük kurulurak, 4 yıl gibi kısa bir sürede çok ciddi mesafe alındı. Avrupa ve Amerika'da görüp imrendiğimiz sistem bugün Türkiye'de de var ve dahada önemlisi işliyor.
Aile bakanlığı yaklaşık 500 bin engelliye evde bakım parası ödüyor. Getirilen koruyucu aile müessesesi ile kimsesiz çocuklara sahip çıkılıyor. 1 milyon yaşlıya "yaşlılık maaşı" ödeniyor. Başbakanlık iletişim merkezi (BİMER) aracılığı ile kişisel başvurular mutlaka değerlendiriliyor gerekirse bakanlık müfettişleri gönderiliyor
Bugün Ak Partiyi Ak Parti yapan sosyal devlet olma yolunda yaptığı icraatları. Bu başarıda bakan Ayşenur İslam'ın payı büyük. Akademik kişiliğinin yanında reklamdan uzak, alçak gönüllü tavırları ile kimsesizlerin sesi olan bir insan.
Dile kolay Türkiye'de 13 milyon insan sosyal devlet anlayışı kapsamında yardım alıyor.
Net bir şekilde söylemek gerekirse, halkını küçümseyen, aşağılayan devlet anlayışı yıkılmış, sosyal bir devlet anlayısı hakim kılınmış durumda. Bu devrim değildir de nedir?
Söylenmese eksik kalırdı
"Daxwaza we nasîna welatekî be, li wî welatî binêrin ku mirovan bi çi avayî dimirin."
"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın"
-Albert Camus-