0

Günümüz şartları tüm hızıyla ezber bozmaya devam ediyor. Çoğumuzun 2+2'nin =4 edip etmeyeceği konusunda tereddütleri var. Lakin mevcut durum, resmin tamamına bakarak kritik yapmanın ne kadar doğru olacağını göstermiştir. Her zaman söylediğim gibi, olayları tek düze değerlendirmek sadece bir yanılgı ve zaman kaybıdır. Bu minvalde on yıllardır adeta savaş halinde olan ideolojilerin oysa nede güzel dost olduğu, açıklanmaya muhtaçtı. Bu kliklerin Cumhuriyet tarihindeki çekişmeleri neticesinde yaşadığımız travma nasıl izah edilecekti? Pe ki her şey bir kurgu muydu? Acaba birileri, kazanımları uğruna ülkemize prangalar mı vurmuştu? Yoksa geçmişimiz, egemenler tarafından yazılan bir senaryoya mı kurban gitmişti? Sorular çoğaltılabilir yalnız Sağcı, Solcu, İslamcı, Komünist, Türk, Kürt diye kamplaşarak, çok vakit kaybetmiştik.

21. Yüzyılın Yeni Türkiye'sinde, bu sorulara cevap aramak artık daha kolaydı. Nasıl mı? Tabi ki "Ayna Yöntemi" ile. Çünkü aynaya bakıldığında bazı detaylar daha farklı idrak edilebilirdi. Yani ayna karşısına geçildiğinde, farklılıkların oysa ne denli benzeştiği açıkça ifşa olabilirdi. Böylece belirlenen ortak yanlar, bir diyalog ortamı kurulmasını olağanlaşacaktı. Zaten öyle de oldu. Tıpkı "Yıllar önce birbirini kaybeden kardeşlerin kavuşmalarını" konu alan Yeşilçam filmlerdeki gibi.

Şimdi gelin anlattıklarımızın ışığında günümüze bakalım. Yukarıda bahsi geçen "Ayna" görevini Sn. Cumhurbaşkanımızın yaptığı söylersek çokta yanlış olmayacaktır. Bu kanıya nerden vardın derseniz? Sn. Erdoğan'ın karşısına geçenlerin, sanki bir aynadan yansırcasına gözlemlenen benzerlikleri oldukça ilginç değil mi? Veya uç hareketlerin aynılaşan dili, size de bazı şeyleri ispatlamıyor mu? Zira dünümüzün ulusalcılarının Kürt Milliyetçilerini, 28 Şubat mağdurlarının ulusalcıları, solcu ve milliyetçilerinin İslamcı adayda birleşmelerini ve İslamcı görünenlerin ise tüm bunlara sağladığı desteği başka nasıl izah edilebiliriz? Pe ki "Türkiye Türklerindir" diyen gazetenin, Türk Solu gazetesi Başyazarı Gökçe Çulhaoğlu'nun ve "hedef 1 milyon abone" sloganı atan gazete yazarının Sn. Erdoğan'ı idam iması ile tehdit etmesine ne demeli? Bu garabet geçiştirilemeyecek kadar vahimdir. Bu dayanışma; aynı anne babadan geldiklerinden mi, "Üst akıl" faktöründen mi yoksa menfaat ilişkilerinden mi kaynaklanmaktaydı? Bunun cevabını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.

Bahsettiğimiz güruh Sn. Cumhurbaşkanımızı yıpratmak için yıllardır savundukları fikirleri ikinci plana itmişti. Proje üretmek yerine tüm gücünü "Sn. Erdoğan" üzerinde yoğunlaştırmışlardı. Bunun sebebi olarak en iyimser şekilde "Belli dairede menfaat" diyebiliriz belki. Fakat Uluslararası erklerin muhalefete verdiği amansız desteğin sebebi neydi? Nedendi bu kin? Kanal İstanbul ile delinecek anlaşmalar, 3. Hava alanı ile kaybedecekleri milyar dolarlar, K.Irak ile yakınlaşma ve yapılan enerji anlaşmaları olabilir miydi? "Barış Süreci", Millileşme eğilimi ve ezber bozan dış siyasetin bunda payı neydi? Bu manada Emperyalizmin yüzyıllık planlarını bozacak etkenleri çoğaltmak gayet mümkündür. Mesela; Doğu Akdeniz de 1 trilyon metreküpten fazla olduğu tahmin edilen doğal gaz rezervini örnek olarak verebiliriz.

Kamuoyunda detaylarına çok ta vakıf olmadığımız Akdeniz doğal gazı, bence kırılma noktalarından birisidir. Türkiye'nin bu rezervde pay iddia etmesi ve gazın bir kısmının iletiminde köprü olma düşüncesi belli çevreleri rahatsız etmişti. Neden etmesindi ki? Ekonomik kriz yaşayan ve gaz fakiri batı, tüm ümidini buraya bağlamıştı çünkü. Belki de İsrail'in, Yunanistan'ın, Avrupa'nın ve İsrail'in güvenliğini sağlayacak Mısır'ın kurtuluşunu bunda görüyorlardı. Ve planlar hazırlanarak düğmeye basıldı. Çıkaracakları gazın güvenli şekilde iletimi en önemli meseleydi. Bu minvalde Mısır'dan geçecek hatta, destek vermeyeceği düşünülen Mursi Yönetimini devirerek işe koyuldular. Bu güzergahta Gazze stratejik bir konumdaydı. Olası sabotajları önlemek ve ekonomikliği sağlamak adına bölgede çatışmasızlık sağlanmalıydı. Batının, kendi güdümlerinde kurulacak Filistin Devletini art arda tanıyacaklarını açıklamasının altında da bu yatıyordu. Kim bilir yine Kıbrıs'ta tarafların, birden bire uzlaşma çabası içerisine girmesi aynı politikanın ürünüydü. Tüm bunlara karşın, Türkiye'nin KKTC' de garantör olarak söz sahibi olduğunu belirtmesi, Devletimiz Gazze'ye yaptığı ayni ve maddi yardımlar ve Mursi'ye verdiği destek tüm oyunları bozuyordu. Sonuçta Sn. Erdoğan liderliğindeki hükümetin, ülke menfaatlerine göre hareket etmesi hedef tahtasına oturmasına yetmişti.

Bu perspektifte tüm muhalefetin, ülke çıkarlarına göre hareket emesi gerekmektedir. Hep beraber milli bir duruş sergilenmesi zamanıdır. Fakat takınacak aksi bir tavır, akıllara başka şeyleri getirecek ve tarihe çamurdan harflerle geçecektir!!! Devletimizin geleceğini ufak hesaplara kurban edemeyiz. İnanın başka vatanımız yok ve en ufak bir zafiyetin faturası maalesef ağır olacaktır. O sebeple 94 yaşında Ankara'da hastanede yatan bir değerli Alim'in, sırf bu yüzden İstanbul'a oy kullanmak için gideceğini açıklaması takdire şayandır.

Hadi o zaman, şevkle "Bizde varız" demenin zamanıdır. Kim bilir belki tarihin akışını değiştirmeye bizler vesile olacağız.