Yazmak, omzumdaki yükü hafifletse de yüreğimdeki yükü arttırıyor. Yine de yazmak külfet gibi görünse de bir ülfettir, bir anlam arayışıdır ve en soylu eylemlerdendir yazmak.

Yazmak, ölüme meydan okumaktır der Hikmet Kızıl. Yazar da yazdığıyla ölümden sonra yaşamaya aday kılar fikirlerini. Ben de herkesin sustuğu yerde sarıldım kaleme. Ki tarihe not düşmektir yazmak.

Anlatmanın yoruculuğunu yazmak ile hafifletiyorum. Bazen anlatmak bazen de susmak zor geldiğinden beri yazmanın limanına sığınıyorum. Susmak kabullenmek değil de nedir? Kabullenmiyorum.

Herkesin sustuğu yerde konuşmaya mecburdur yazar. Yazar da susmuşsa kelime tükenmiş demektir lügatte ve hiçbir cümle merhem olmaz artık acılara. Herkes kendi acısının kuyusunda boğulmaya mahkûm kalmıştır.

Tüm uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter mukabilindedir yazmak. Bugün değilse bile bir gün ve zamanı geldiğinde. Uyuyan dünya için çalan saatin alarmıdır yazı.

Herkesin baktığı yerde herkesten farklı olanı görerek başkalarına göstermek gibidir yazmak. İkna etmek değil, göstermek, görmek isteyene. Görmek istemeyene ise ne göstermeye çalışırsan çalış, beyhude! Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir maalesef. Göstermeye çalıştığın şeyi bir kişi dahi görebilmiş olursa amacına ulaşmış demektir yazma eylemi.

Milat Gazetesinde beş yılı aşkın süredir haftada bir yazmaya özen gösteriyorum. -Bu imkânı bana sunan başta Sabri Gültekin ağabey olmak üzere dostlara teşekkür ediyorum.- Bana ayrılan köşeden dünyaya haykırmak gibi bir şey benimkisi. Köşe tutmak, yer kaplamak değil de durduğum yerden insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak. İnsanlığı, toplumu, milleti, bireyi ilgilendiren konuları değerler muvazenesinde inancımın ekseninde, sağduyuyu önceleyerek vicdanın sesine tercüman olarak kalbe dokunacak şekilde kaleme almaya gayret ediyorum.

Yazdıklarımdan ve dahi yazmadıklarından da mesul olduğum bilincinde yarın İlahi huzurda hesaba çekileceğim şuuruyla kalem tutmaya çalışıyorum. Yazmanın yüreğimdeki özgül ağırlığının farkında olarak her perşembe günü sizlerle birlikte oluyorum.

Bazen mutlulukları, bazen hüzünleri, bazen umutları, bazen sorunları, bazen çözümleri, bazen bir dostun kitabını en çok da mazlum coğrafyanın kanayan yaralarını kaleme almaya çalışıyorum.

Kitap eleştirmeni değilim, bu benim haddim de değil. Hiçbir şey bilmesem dahi haddimi bilirim. Nerede durmam gerektiğini, ne kadar konuşmam gerektiğini iyi bilirim. Bu sebeple okuduğum kitapları eleştirmek haddim değil. Her biri kendinden kıymetli yazarlarımızın eserleri ile ilgili eleştiri yapmak yerine onların kaleme aldığı ve kayda değer gördüğüm kitaplarının bende bıraktığı hoş sedayı sizlerle paylaşmaktır gayretim.

Bununla birlikte kaleme aldığım yazıların belli bir yekûnunu mazlum coğrafyadaki acılar kaplar. Mazlum coğrafya denince hepimizin aklına şu zamanlarda üzülerek söylemek isterim ki Gazze özelinde Filistin gelmektedir. Her ne kadar Gazze ve Filistin ile yazı yazmak yüreğime ağır gelse de kalem yine yazmaktan geri durmuyor. Filistin ile ilgili kırka yakın yazı yazmışsam da bir o kadar yazıda yine Gazze ve Filistin konusuna değinilmiştir. Neredeyse yangın yeri, orasıdır yüreğimin başkenti mukabilindedir yazdıklarım. Topal karınca misali safımız belli olsun dercesine zalime karşı ve mazlumun yanında saf tutmaktır niyetimiz.

Bu yazı ile beş yılı aşkın süredir Milat Gazetesinden 300. defa sizlere ulaşıyorum. Yazdıklarımın da sizlere, kalbinize ve zihninize ulaşıyordur umarım.

Rabbim ruhumuza nefes, ömrümüze sağlık, ilmimize bereket, kalemimize mürekkep verdiği müddetçe hakkı ve hakikati sağduyu nazarında yazmaya gayret edeceğiz.

Selam, dua ve muhabbetle…