Bir zamanlar musluklarımızdan akan şebeke suyu çok ucuzdu.
Bir zamanlar musluklarımızdan akan şebeke suyu çok ucuzdu.
Bundan dolayı da, “Bu
memlekette insan hayatı sudan ucuz!” denirdi.
Artık ucuz olan bir şey
kalmadı.
“Bu memlekette insan
hayatı sudan bin kat ucuz!” dedi biri.
Feryâdın yeni hâli, demek ki böyleydi.
Bolu Kartalkaya’daki otelde…
Korkunç ihmallerden dolayı nice canımız, sömestr tatilinden
çıkmış mini mini yavrulamız diri diri…
Feryat ede ede yanınca…
O acıyla…
Bir kardeşim, “Abi,
biz niçin böyle, ihmaller sonucu ölüyoruz hep!” dedi.
Ölüm Allah’ın emri de, şu ihmaller olmasaydı!
Bir gecelik konaklamasına bir buçuk asgari ücretin ancak
yetebildiği “lüks” otel ve kimbilir daha niceleri, “Saldım çayıra, Mevlâm kayıra!” usulü iş görüyormuş, facia hepsini
ortaya koydu.
Faciadan kurtulanlardan işittik;
Yapının tam ortasındaki “dostlar alışverişte görsün”
merdivenleri, tam mânâsıyla “yangın” merdivenleri olmuş, sıcaklığı alıp binanın
içine dağıtan canavarlar!..
Ne alarm, ne başka tedbir çalışmış...
Fecaat!..
Yetkililer her zaman olduğu gibi, “Sorumlular hukuk önünde
en ağır…” başlangıcıyla, müthiş “rahatlatıcı” cümleler kuruyorlar..
Biz de hep birlikte izliyoruz, her zaman olduğu gibi
söylenenleri…
x
Nasıl bir memleket olduk böyle arkadaş?
Bu coğrafyada insan hayatı ne kadar ucuz!
Nasıl bir memlekette yaşıyoruz?
Her yerde acı, her yerde gerilim…
Herkes birbirinden dünya görüşlerinin farklı olmasından
dolayı hesap soruyor ya da hesap soracağını haykırıyor!
Sokaklarda insanlar birbirlerinin kafalarını patlatıyor, acıma
yok, şuur yok!
Kimileri içinse, “Nasıl olsa, doğru dürüst cezası yok!”
Her yerde, provokatör, her yerde ajan, etki ajanı, vesaire…
Taraflar birbirlerini “ihanet”le
suçluyor…
Hain denmeyen yok gibi memlekette, ne kadar da çok hainimiz
varmış arkadaş!
Sonra…
Bir bakıyoruz, birbirlerine en ağır lâfları edenler…
Bir arada…
Buna da “reel-
politik” deniyor!
Bir yerlerde…
Korkunç bir hissizlik hâli.
Politikadaki tarafların gözleri bağlanmış
destekçilerinde “futbol taraftarları gibi” haller…
Hemen herkes, kendisine yakın olanı her durumda savunmak,
uzak olanı ise her durumda karalamak için kırk takla atıyor!
Erdem adına ne varsa,
zeminleri kaymış!
Sömestr tatilinde çocuklar, anne babalar otelde yanıyor…
Yangın devam ediyor, alevler rüzgârın da etkisiyle yükseliyor…
Biz…
“İçeride yananlar olabilir hâlâ, ya da dumandan boğulmak
üzere olup, son saniye müdahalesiyle
kurtarılabilecek olanlar…” diyoruz…
Dua ediyoruz.
Böyle bir ortam…
Her yerde acı, feryat…
Bakıyoruz, bu facianın sorumlusu o parti mi, bu parti mi
tartışması, çekişmesi!..
Taraflar, yangın tam olarak sönmemişken…
Birbirlerini suçluyor!
Durun, biraz bekleyin!
Hele bitsin yangın, o buzdan ortamda soğumasını bekleyin
bari otelin, bari o kadarcık olsun bekleyin!
Yok…
Bu işten siyaseten kim zarar görür, yangın devam ederken
bile, burası mühimdir!
Taraftarlarda ne hissizlik!
Zulmet!..
İnsanlar yanarken, etrafta kayak yapanlarınki gibi…
“Beyoğlu tepinirken,
ağlar Karacaahmet!”
x
Memleket, acıların memleketi…
Her yerde acı, her yerde gerilim, kavga…
İnsanlar konuşa konuşa anlaşır ya da anlaşamazmış…
Bizde kırmadan dökmeden konuşabilmek yok!
İnsanlarımız hınçla birbirlerine saldırıyor, hakaretleşiyor.
Çokları ellerine almış birer damga, ha bire birbirlerini
damgalıyor!
Çoğu vakit elde belge, vesika olması da önemsenmiyor.
Her şey birbirinden kopuk, hemen herkes, en
yakınındakilerden bile cayır cayır şüphe ediyor.
Kimin eli kimin cebinde belli değil…
Her yer fırsatçı dolmuş, insanlar çatır çatır birbirlerini
kazıklıyor ve çatır çatır kazıklanıyor!
Sokağın gündemi ile medyanın gündemi birbirlerinden tamamen
kopuk; mesela son günlerde bir “Trump” yaygarası…
Herifin her hareketinden magazin malzemesi çıkartılıyor, bir
de öylesine cıvık cıvık hayranlık ifadeleri ekranlarda!..
Gâvurun her yerinde boncuk var sanki!
Memleketin hakemlerine bile zerre güven kalmamış olmalı ki, yurt
dışından hakem getiriliyor…
Getiriliyor ki, bizim sağlayamadığımız adaleti el-oğlu
sağlasın!
Adalet timsali olan atalarımızın, adaleti el-oğlunda arayan
muhteşem torunlarıyız biz…
Hani “hakem”ler geldi ya, “En güvenilir hakem yabancı
hakemdir!” denilerek…
Hakem ile hakim aynı kökten gelen kelimeler malûm;
Bir gün “Adaletin
sağlanması için yabancı hâkim getirelim!” diye bir teklif sadır olmaz
birilerinden İnşaAllah.
Allah korusun.
Allah korusun, memleketimizi batılılardan ve o zihniyetin
ürettiği mevzuattan!
Ne hallerdeyiz…
Neler neler yaşıyoruz?
Yıllardır, sokaklarımızda çocuklarımız, yaşlılarımız,
kadınlarımız, erkeklerimiz, başıboş köpekler tarafından parçalanıyor…
O meselede de, taraflar birbirlerini suçlamakla meşgul.
Ya, Allah aşkına, bir araya mı geleceksiniz, işbirliği mi
yapacaksınız; ne yapacaksanız yapın da, bitirin artık bu büyük derdi.
Çocuklarımız okul yollarında, oyun alanlarında
parçalanmasın!
Ellerin derdi biter, benim derdim yavrular!..
Dert bir değil ki, elvan elvan…
Ailemiz batıyor, ahlâk bozuluyor…
İnsanımız artık evlenmek istemiyor!..
Evlenenler de hızla boşanıyor!
Ve nüfusumuz hızla yaşlanıyor!
Şikâyet çok…
Ve hal böyleyken, kimi gündüz kuşağı programlarında, koca
ülkeden seçilmiş rezillikler, pislikler, en adi, en şerefsiz ilişkiler, koca
koca alt yazılar eşliğinde gözlerimize sokuluyor!..
Gündüz…
Güpegündüz!
Pervasız…
Meydan okurcasına toplumun değerlerine…
Yuva yıkıcı telkinler…
Böyle sürüp gidiyor…
Merhum Turgut Özal, çok kanallı Türkiye’ye geçişten kısa
süre sonra, böyle durumlardan şikâyet edilince…
“Elinde kumanda,
izlemezsin olur biter!” demişti…
O günden bugüne çok şeyler kaydı…
Birçok olumsuzluk kanıksandı.
“Aileyi, ahlâkı, nesli koruma” sorumluluğu da, emri de hayli ihmale
geldi.
Bütün dertler, böyle böyle üzerime üzerime gelmişken…
“Psikiyatri”ye
gideyim de, şöyle “rahatlatan” bir ilaç filan versinler, dedim.
Gittim.
“Biraz gerginim”
muhtevalı bir şeyler dedim.
Şak, ilacı yazdı sağ olsun hekim beyimiz..
Sonra baktım, bir dolu yan etkisi var.
Biraz da rakamlara bakayım dedim; ohooo, depresyon,
anksiyete ilaçları patlamış memleketimde…
Hemen herkes bu ilaçlardan kullanır olmuş!..
Geçmişten bugüne
geldim, andidepresan kullanımı her yıl yüzde 50, yüzde 70…
Böyle böyle artıyormuş!
Bu da antidepresan ilaç enflasyonu!
Haberlerde hep gerilim…
Sokaklar öyle, hep gerilim.
Koca koca kadınlar, adamlar, bıçkın gençler “ağızlıksız” canavar köpeklerden
gezdiriyor…
Görüyorum, kimse ses etmiyor…
Yandan yandan,
uzaklaşıyor mahalle sakinleri…
Şimdi, ses etsem, köpek tehdit olarak algılayacak, üzerime
saldıracak…
Onu öyle gezdiren ruh hastası da, tutmak istese bile
tutamayacak!..
En iyisi kenardan kenardan uzaklaşmak!
“Şu ilaca artık başlasam mı?” diye düşünmek!