0

[email protected]

Meşhur hikayedir baba oğluna "sen adam olmazsın" deyip dururmuş. Bu laf ağırına gittiği için hırs yapıp büyük devlet adamı olan oğul emir erlerine görev verir ve babasını yaka paça getirtir, "huzuruna" ve:

"Gördün mü baba, sen adam olmazsın derdin bana, görüyorsun ki büyük devlet adamı oldum." Baba: "Oğlum sana devlet adamı olmazsın demedim ki, adam olmazsın dedim. Ve Görüyorum ki hala adam olmamışsın. Adam olsaydın benim ayağına yaka paça getirmek yerine ziyarete gelir babana saygı gösterirdin."

Benzer şekilde kişi, çok başarılı bilim insanı olabilir. Çok başarılı sanatçı, din adamı, hukukçu, devlet adama vs. olabilir. Ancak aydın olmak başka bir şeydir. Aydın olmak "hakikat" adına risk almaktır.

Aydın olmak sahip olunun itibar, ün ve zenginliği hakikat için feda etmeye hazır olmak demektir. O nedenle aydın tavrına sahip olmak bütün yukarıda sayılanların üzerinde bir değere sahiptir.

Tabi ki "aydın" olmak için bir alanda başarılı olmak gerekmiyor. Satılmayacak bir vicdana sahip olmak yeterlidir. Hangi kütür ve ekonomik düzeyde olursa olsun kişi bulunduğu yerde hakikat savunuculuğu (iyiliği tavsiye eden) yapmak yeterlidir.

Bir birine hakikati tavsiye edenler hariç herkes hüsrandadır.

Sartre şöyle tanımlar: "aydın, kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan" kişidir. Evet aydın üstüne vazife olmayan işlere karışır her zaman.

Nasıl mı?

Örneğin tıp, sanat, din, politika vs. alanlarından birinde uzman veya başarılı biri olabilirsiniz. Ama sahip olduğunuz bu ünü insana karşı yapılan yanlışları engellemek için kullandığınız andan itibaren siz alanınızla ilgili olmayan bir konuda "laf etmiş" olursunuz.

Artık insiyatif aldığınız bu alan sizin uzmanlık alanınızın dışında bir alandır.

Kendinizi gerektiğinde çalışma alanınızın aleyhine kararlar ve söylemler alabilecek vicdani sorumluluk altına sokmuş olursunuz. Çünkü hiçbir uğraş "insan" denilen değerin üstünde değildir.

Bu tıpkı "bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek gibi" algılama duyarlılığına sahip olmaktır. Veya tersi "bir insanın yaşamasına sebep olmak veya yaşamını korumasına sebep olmak bütün insanlığın yaşamına sebep olmak gibidir, diye düşünme duyarlılığıdır.

İşte budur aydın tavrı.

Aydın tavrı bir ahlaki tutumdur. Yani atom bombasında kullanılmak üzere atom altı evrene dair araştırma yapan bir bilim insanı aydın değildir. Ama bu kişi veya kişiler ne zaman ki bu araştırmanın insanlık için bir risk oluşturacağını anladığında buna göz yummak yerine silahların yıkıcılığı karşısında dehşete kapılıp silah teknolojisi konusundaki yatırımları kınarsa artık onlar bir aydındır.

Bu ahlaki tutumu geliştirebilmek için iki şeye sahip olmak gerekir: birincisi "insan" değerine sahip olmak gerekir. ikincisi de insan değerine karşı "ödev" bilincine sahip olmak gerekir.

Eğer genel geçer evrensel bir insan tanımına sahip ahlak teoriniz yok ise veya buna inanmıyor iseniz, böyle bir "insan" evrenselinden yola çıkarak "insan merkezli" değerlendirmeler ve tutumlar geliştirmeniz mümkün değildir.

Böyle bir "evrensel insan değeri"ne sahip olsanız dahi eğer "insanlık değerleri için şunlar şunlar yapılmalıdır" şeklinde bir ödev bilincine sahip değilseniz yine de bu aydın tutumunu geliştiremezsiniz.