Ortadoğu yeniden yangın yeri. Ancak bu sefer mesele ne sadece bir toprak kavgası, ne de iki ülke arasındaki sıradan bir savaş. Bu savaş, kimin haklı, kimin güçlü olduğu savaşı değil; bu savaş hak ile batılın, adalet ile zulmün, vicdan ile vahşetin savaşıdır. Ve herkes bilmelidir ki:

Bu savaş İsrail ile İran arasında değil; bu savaş İsrail ile insanlık arasındadır.

İsrail, sadece İran’la değil, insanlıkla savaşıyor. Gazze'de paramparça edilen çocuk bedenleri, enkaza dönen hastaneler, yıkılan okullar, yerle bir edilen camiler sadece bir devletin diğerine karşı yürüttüğü savaşın değil, insanlığın vicdanına indirilen darbelerin sonucudur. Ve bu kirli savaşın arkasında, onu finanse eden, besleyen ve cesaretlendiren karanlık bir güç daha vardır: Amerika Birleşik Devletleri.

Zulme Sessizlik Zulmün Ortağı Olmaktır

Kur’an-ı Kerim bu noktada bizlere yol gösteriyor:

"Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur..." (Hud, 113)

Zulme karşı sessiz kalan, mazluma sırtını dönen herkes, bu ateşin bir parçasıdır. Batı dünyası ve uluslararası kuruluşların ikiyüzlü sessizliği bu ateşi harlamakta; insanlığın kalbini soğutmaktadır. Özellikle ABD’nin tarafsızlık maskesiyle yürüttüğü açık İsrail desteği, modern çağın en büyük riyakârlık örneklerinden biridir. Özgürlük ve insan hakları naraları atan bir ülke, İsrail’in işlediği her cinayete silah, mühimmat ve diplomatik kalkan sağlamaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise şöyle buyurmuştur:

“Zulme karşı en zayıf tepki, kalpten buğz etmektir. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise şöyle buyurmuştur:

“Zulme karşı en zayıf tepki, kalpten buğz etmektir. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)

Bugün, İran zulme karşı direniyorsa, bu sadece kendi toprakları için değil, kalbi olan herkes için verilen bir mücadeledir. Yemen'den Lübnan'a, Suriye'den Irak'a kadar birçok cephede gösterilen direniş, insanlığın son onur hattıdır. Bu hattı yıkmak isteyen en büyük aktörlerden biri ise ABD emperyalizminin Orta Doğu'daki taşeron politikalarıdır.

Siyonizmin Tarihi, İnsanlık Suçlarının Tarihidir

Tarihe bakınız: İsrail’i yöneten siyonist akıl, Filistin’de sadece bir halkı değil, insanlığın temel değerlerini hedef almıştır. 1948’deki Nekbe (Büyük Felaket) ile başlayan sürgün ve katliamlar, bugün Gazze'de soykırıma dönüşmüş durumda. Çocukları bile hedef alan bu vahşet, tarihin utanç sayfalarına yazılmaya devam ediyor. Ve bu utancın yazılmasında en kalın kalemlerden biri, ABD’nin veto tehditleri ve Birleşmiş Milletler’i kilitleyen kibirli vesayetidir.

Bosna'da Srebrenitsa katliamı nasıl insanlığın çöküşüdür ise, Gazze de bu çağın Srebrenitsa’sıdır.

Tarafını Seç Ey İnsanlık

Bugün vicdan sahibi herkes şu ayeti yeniden hatırlamalıdır:

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun...” (Maide, 8)

Bu savaşta tarafsızlık diye bir şey yoktur. Tarafsız kalanlar, zalimin arka bahçesinde sessizce suç ortağı olmaya devam eder. Kalbi olan, vicdanı olan, Allah'a hesap vereceğine inanan herkes, Filistin’in, Yemen’in, Lübnan’ın, direnenlerin safında olmak zorundadır. ABD gibi sözde süper güçlerin, adaleti değil çıkarı önceleyen politikalarıyla nasıl bir dünyanın inşa edildiğini bugün Gazze’de, Refah’ta ve Beyrut’ta açıkça görüyoruz.

Son Söz: Bu Sınav Hepimizin

Bu bir coğrafi mesele değil; bu bir imani duruş meselesidir. Bu savaş, yalnız İran'ın ya da Filistin’in savaşı değil; bu savaş insanlığın onur mücadelesidir. Bugün susanlar, yarın kendi çocukları için ağlamak zorunda kalabilir. Çünkü zulüm sınır tanımaz. Bugün Gazze'yi yakan ateş, yarın İstanbul'u, Kahire’yi, Mekke’yi sarabilir. Ve bu ateşi yakan kibrit, çoğu zaman Washington’daki karanlık eller tarafından tutuşturulmuştur.

Unutmayın:

Bu savaş İsrail ile İran savaşı değildir.

Bu savaş İsrail ile insanlığın, vicdanın ve imanın savaşıdır.

Ve insanlık bu savaşta tarafsız kalamaz.