“Ölüler! Onun ölümüne bir kere daha ölmek için ayağa kalkın! Dünya! Dönme dur! İlh…”

İkinci metin de, yine Sertel’ler tarafından neşredilen Tan gazetesinin 19 Kasım 1938 târihli nüshasının ikinci sayfasında, “Atatürk Geçecek” başlıklı, üstelik Gazete nâmına kaleme alınmış  bir hezeyânnâmedir. Öyle ki Fahri Ecevit’in yukarıda naklettiğimiz hezeyânnâmesinden hiç geri kalmıyor:

“Ey milyarlarca yıldır yanan güneş!

Bu sabah erken uyan!

Bütün aydınlıklarını toprağa dök! Yıka yolları!

Onun geçeceği yerlerde en küçük bir leke kalmasın!

Milyarlarca yıldır eşini görmediğin mukaddes ölü geçecek!..

Ey gece yarılarında onun son ihtizarına şahit olmuş olan yıldızlar!

Ölümüne dehşetle ağlıyan gözleriniz bir daha açılmamak üzere kapansın!

Semalarda yerini değiştiren güneş gibi Atatürk geçecek!

Ey Onun ışıklı gözlerinin rengini taşıyan mavi gök! Bütün Aydınlığını Onun üstüne dökmek için yere in!

Üç buudlu bir top arabasının içinde dünyaların kalbi geçecek!

Ölüler!

Tıkana tıkana, hıçkıra hıçkıra ağlamak ve Onun ölümüne bir kere daha ölmek için ayağa kalkın!

O geçecek!

Diriler!

Yalnız ona, son defa ona, bir daha hiç kimseye ağlamamak üzere ona ağlamak için geçeceği yollarda secdeye varın!

En büyüğünüz geçecek!

Rüzgâr esme! Taş ol!

Yollar!

Saf ol!

Dünya!

Dönme dur!

Ve sen, ey gözümüzde renk, kulaklarımızda ses ve yüreklerimizde muhabbet olan Atam!

Bir dakika gözlerini aç!

Çünkü, toprağına indirilmek üzere önümüzden son defa geçeceksin!” (Gazete nâmına “Tan” imzâsıyle kaleme alınmış yazı, Tan, 19.11.1938, s. 2)

 

Sabiha Sertel’e göre, Milletin kızları da, “kendilerini kölelikden kurtaran Kemalizme” bekcilik etmelidir!

Tan gazetesi nâmına kaleme alınmış yukarıdaki hezeyânnâmenin hemen bitişiğinde Sabiha Sertel’in günlük fıkrası bulunuyordu: “Atatürk kızları”… Sabataî Cemâatinin bu güzîdesi, Türk kızlarına, “kendilerini kölelikden kurtaran Atatürk’e” minnetdârlıklarının îcâbı olarak, “onları köleliğe mahkûm eden” Müslümanlıkla (“Şerîat”le) mücâdele etme ve Kemalizmin bekciliğini yapma vazîfesi veriyor: 

“…Atatürk kızları ona candan bağlıdırlar. Çünkü, bu memlekette onlara medenî haklarını veren, insan gibi yaşamak, vatandaş gibi bu ülkede rey sahibi olmak hakkını ilk veren adam odur.

1-87

(Sertel’lerin Tan gazetesi, 19.11.1938, ss. 1 ve 2) 

20. asırda, Sabatay Sevi’nin yerine Mustafa Kemâl’i ikâme eden Sabataî Cemâati, bir asırdır, bizi de yeni “İlâh”ına tapmıya icbâr ediyor... (1. sayfadaki resimde, Başvekîl ve berâberindeki zevât, “Mutlak Şef”in katafalkı önünde, rükû vazıyetinde, arz-ı ubûdiyet ediyorlar… Âyin havasındaki bütün bu gösterişli merâsimler, sayfalar dolusu acıklı sahne fotoğrafları, bir asırdır, 365 gün 7/24 sürüp giden tek taraflı propaganda hep aynı gâyeye ulaşmak içindir…)

***    

“Bugün ağlayan kızın anası, esaret zincirlerini bileklerinde taşımış, saltanat ve şeriatin mahkûm ettiği köleydi. Bu köleyi insan mevkiine çıkaran, ona kanunların tekeffülü altında hürriyet ve müsavatı veren, cemiyetin kollarına bağladığı zulüm zincirini çözen Atatürk, ve Atatürkün esasî teşkilâtı, ve medenî kanunlarıdır.

“Atatürkün kızları ağlarken bu göz yaşlarının içinde, bir kurtarıcıyı kaybetmenin, bir inkılâpçıyı, büyük bir Türkü kaybetmenin acısı, ayni zamanda bu neslin kölelikten kurtuluşunun minnet ve şükranı da vardır. […]

“Atatürk kızları ona lâyık çocuklar olduklarını isbat etmek için, hiç bir gün yese düşmemelidirler. İstikbal onlarındır. Bu büyük eseri bütün gençler birden bekleyecek, ona el uzatmağa teşebbüs edenler olursa, hep birden bu elleri kıracaklardır. […]

“Bugün döktüğünüz bu göz yaşları, yarın size inkılâp yolunda yürümenin azim ve imanını da verecektir. Çünkü Atatürkün kızlarısınız.” (Sabiha Sertel, “Atatürk kızları”, Tan, 19.11.1038, s. 2)

Herhâlde anlaşılmıştır: Sabiha Sertel’in ilk maksûdu, Sabataî kızlarıdır. İkinci maksûdu da, Kemalizmin beşikden mezara kadar süren beyin yıkama ameliyesiyle Sabataîleştirilmiş olanlar… 

 

“ATAPUT”a tapınış misâlleri bitmek bilmez

Totaliter iedolojilerin vasfımümeyyizi olan Totaliter Şefe tapınışa, yânî şahısperestlik zihniyet ve tavrına, “La Turquie kémaliste”teki / “Kemalist Türkiye”deki hâliyle “Kemâlperestlik, putperestlik, Ataput’a tapınış”a dâir misâller saymakla, zikretmekle bitmez; bunlar bir araya toplansa cild cild kitab olur, büyük bir “Ataput’a Tapınış Külliyâtı” teşkîl eder…

Bizim verdiğimiz misâller, zikrettiğimiz nümûneler bütün hakkında kâfî derecede fikir vermiş olmalıdır. Binâenaleyh “Kemalist Rejimin Muhtelif Temsîlcilerinin Tapınış Beyânları” başlıklı bu Alt Fasl’ı, 10 Kasım 1947 târihli Cumhuriyet’te Gazete nâmına kaleme alınmış “Sen bizim sönmez güneşimizsin!” serlevhalı başmakâleyi naklederek bitiriyoruz. Bütünü temsîl kâbiliyetini hâiz, tam mânâsıyle Kemâlperest, totaliter, tedhîşçi zihniyetin mahsûlü bir makâle:

“İlâhî meş'ale”… “Güneşimiz”… “Rûhları aydınlatan ebedî ışığı devâm edip gidecek”…

“…Yalnız Türk milleti değil, bütün dünya milletleri, son zamanlarda Atatürk gibi bir büyük adam yetiştirememişlerdir. Atatürkle muasır bütün büyük adamlara birer birer bakınız. Görürsünüz ki hiçbiri Onun çapında değildir. Bunlardan büyük gibi görünenlerin birçoğu, bir fecrikâzib gibi kısa ömürlü olmuşlardır. Bazıları da hâdiselerin rüzgârile bir mum ışığı gibi sönüp gitmişlerdir. Atatürk ise ilâhî bir meşale, bir güneştir ki nurlu ışığı hâlâ yanmakta, ruhları aydınlatmaktadır. O, bizim güneşimizdir ve tıpkı her gün dünyayı aydınlatan güneş gibi, Onun da ebedî ışığı ve sönmez nuru devam edip gidecektir. […]

2-53

(Cumhuriyet, 10.11.1947, s. 1)

Tipik putperestlik! Mustafa Kemâl’i “Ataput” yapıp çıktılar! Kadîm devirlerdekiyle yarışan bir iptidâîlik! Hem de şu Müsbet İlim ve Yüksek Tefekkür Çağında!

***